Seçimlere çok az bir zaman kala hayat muhalefeti politika yapmaya çağırıyor. En son Bahçeli üzerinden yapılan tartışma bunu birkez daha açık seçik gösterdi. AKP’nin HDP ile yaptığı görüşme bu partiyi şeytanlaştırma işini vazife edinmiş Bahçeli’nin ne diyeceğini merak konusu haline getirmişti. AKP gibi istediği an, kendi siyasi çıkarları adına şeytanla bile işbirliği yapabilecek bir partinin HDP ile görüşmesi pekçok taşı yerinden oynatabilirdi. Erdoğan’ın bu konuda herhangi bir kırmızı çizgisi bulunmuyordu. Bugün ak dediğine yarın çok rahat kara diyebilir. Böyle davranmasının gerekçesi olan zemine önceki yazımızda değinmiştik.
Türkiye siyasetinin sınırlarını uzun bir süredir Bahçeli çiziyor. Kimin siyasetin meşru aktörü olup olmadığına o karar veriyor. Görünüşte bir tek adam rejimi olsa da Erdoğan bile Bahçeli’nin olmaz dediğine evet diyemiyor. Bunun nedeni yaşadığımız devlet krizine dayanıyor. Bu kriz gücünü toplumdan değil devletten almış bir parti olarak MHP’yi içinde yaşadığımız konjonktürün sınırlarını çizen bir parti haline getiriyor. Birinci ve ikinci Milliyetçi Cephe dönemlerinde de bu parti toplumsal desteğiyle orantısız bir şekilde güvenlik bürokrasisinde önemli bir güce ulaşmıştı. Seferberlik Tetkik Kurulu’nda örgütlenmiş ve gayrı nizami harp eğitiminden geçmiş kişilerin büyük çoğunluğu bu partiye mensuptu. Bu kurulun üyeleri bulundukları yerlerde aynı zamanda gladyo denilen kendilerini yasa ile sınırlamayan bir yapının da parçalarıydı.
Yaklaşık on gün boyunca Bahçeli’nin AKP’nin HDP ile yaptığı görüşme karşısında ne diyeceği tartışıldı. Bahçeli’nin ne diyeceğini tahmin etmek zor değildi. Bahçeli bizzat Öcalan’ı dinlemediklerini iddia ederek HDP’yi kendi seçmenine şikayet etmişti. Osman Öcalan’ın devlet televizyonunda röportaj vermesine sesini çıkarmamıştı. Güvenlik bürokrasisi ile sürekli içli dışlı olmuş bir parti açısından bu davranışlar hiç de şaşırtıcı değildi. MHP’nin tarihini bilenler açısından şaşırtıcı olan şaşıranların vaziyetiydi. Bahçeli grup toplantısında beklentileri boşa çıkarmadı ve görüşmenin son derece olağan olduğunu söyledi. Meclis’te grubu bulunan bir parti ile görüşmekte şaşırtıcı bir şey yoktu.
Bahçeli bu sözleri ile muhalefete arayıpta bulamadığı altın bir fırsatı kendi elleriyle sunmuştu. Millet ittifakı bileşenlerinin seçimleri kazanabilmesi için HDP’nin de kurucusu olduğu ‘ emek ve özgürlük ‘ ittifakının desteğine ihtiyacı vardı. Masayı oluşturan partiler bunun bilincinde olmakla birlikte iktidar partilerinden gelen saldırılara yanıt üretemedikleri için bu konuda net bir siyaset geliştirmekte zorlanıyordu. Aleni bir ilişkiye yanaşmadan kendilerine destek verilmesini bekliyorlardı. Yıllardır saldırı altında bir parti olarak HDP ise seçim dönemini üzerindeki baskıların hafiflediği, kapatılma riskinin kalktığı, siyasi meşruiyetini yeniden edindiği, gücü oranında da yeniden kuruluş sürecinin bir parçası olduğu bir imkana çevirmek istiyordu. Herkesin kendi çıkarları hesabına siyaset yürüttüğü bir vasatta HDP’nin bu beklentilerinin şaşırtıcı bir yanı yoktu.
Ama dediğimiz gibi hayat muhalefeti politikaya yapmaya çağırırken muhalefet politikanın çağrısına değil devlete kulağını vermiş vaziyette. Devleti kontrol eden ve iktidarı ellerinde tutan güçler politika yapmak konusunda hiçbir kural, sınır tanımazken muhalefet kendisine çizilen sınırların bir milim ötesine geçemiyor. İktidar blokunu oluşturan partilerin sunduğu altın fırsatı lehine çeviremiyor. Bu gelişmeyi politik fırsata dönüştürebilselerdi kararlı biçimde HDP’nin meşruluğunu savunur ve bu partiyle yapılan görüşmeleri olağanlaştırmaya çalışırlardı. Bahçeli’nin, Erdoğan’ın HDP ile görüşmeyi normal kabul etmesi üzerinden geçmiş açıklamalarına atıf yaparak tutarsızlıklarına dikkat çekmenin hiçbir politik getirisi bulunmuyor. Bunu söylemenin muhalefet siyasetine getirdiği en küçük bir kazanç söz konusu değil. Götürebileceği ise çok fazla şey bulunuyor.
Öncelikle HDP seçmeni mevcut duruma baktığında çözüm konusunda tek umudun yine Erdoğan’dan gelebileceğini düşünebilir. Erdoğan’dan hiçbir umudu kalmamış, inandırıcılığı konusunda büyük hayal kırıklığı yaşamış bu kesimin muhalefetin kararsız, ürkek ve çekinik politikası karşısında belki diyebileceği niçin yabana atılsın. Hadi diyelim ki HDP tabanı çok politik ve ne yaptığını bilen bir kitle. Erdoğan’ın inkarcı politikaları ve özellikle MHP ile kurduğu ortaklık yüzünden bu partiden soğumuş muhafazakar, orta sınıf Kürtler yeniden Erdoğan’a neden umut bağlamasın. Bu gerekçeleri dilediğimiz kadar istersek arttırabiliriz.
Türkiye’de siyaset çok garip bir konfigürasyona sahip. İktidardaki partiler devleti kontrol etmenin verdiği keyfilikle siyaset yaparken her hangi bir sınır, kural tanımaz iken muhalefet bir kader seçimine doğru doludizgin giderken seçimin anahtarını elinde tutan siyasi parti ile normal bir diyalogdan bile kaçınıyor. Bahçeli’nin tutarsızlığını sergilediklerinde MHP tabanının kendilerine geleceği yanılsamasıyla yaşıyorlar. Erdoğan’dan daha ‘ dinci ‘ göründüklerinde mütedeyyinlerin peşlerine takılacağı ham hayaline kapilıyorlar. Orada, hemen yanlarında yedi milyonluk kararlı bir kitle kendilerinden sadece bir adım, jest beklerken yapıyorlar bunu üstelik. Buna politikanın çağrısından kaçmak değilde başka ne denebilir ki?