Çukurova’nın sıcağında yükselen okaliptus ağaçları, pek çoğumuz için sıradan bir manzara olabilir. Ancak bu ağaçların hikayesi hiç de sıradan değil. Hem “gariptos” lakabıyla dillere pelesenk olmuş, hem de bataklıkları kurutup sıtmayla mücadelede önemli bir rol oynamış bu ağaçların geçmişine doğru bir yolculuğa çıkıyoruz!
Çukurova’daki okaliptus ağaçlarının hikayesi, 1861 yılında başlayan Amerikan İç Savaşı’na kadar uzanıyor. Kölelerin çalıştırıldığı pamuk plantasyonlarının durma noktasına gelmesi, İngiltere’yi yeni pamuk kaynakları aramaya yönlendirdi.
Osmanlı İmparatorluğu ile yapılan temaslar sonucunda, Adana bölgesinin İngiltere’nin pamuk ihtiyacını karşılaması planlandı. Bu doğrultuda Sultan Abdülaziz, 1862 yılında pamuk üretimini teşvik eden yasal düzenlemeler yaptı.
Pamuk tarlalarına yer açmak ve sıtma taşıyan sivrisineklerin üreme alanlarını kurutmak için Avustralya’dan getirilen okaliptus ağaçları, Çukurova’nın kaderini değiştirdi.
Halk arasında, söyleniş zorluğundan dolayı bu ağaçlara “gariptos” adı takıldı. Bazıları ise “sıtma ağacı” olarak benimsedi.
Okaliptus ağaçlarının hızlı büyümesi ve bataklıkları kurutma özellikleri sayesinde, bölgedeki sıtma salgınları azaldı. Cumhuriyet döneminde de bu uygulama devam etti ve 1939’da Tarsus’un Karabucak bölgesinde 1200 hektarlık ilk planlı okaliptus ormanı oluşturuldu.
İçeriğin Devamı Aşağıda
Bataklıklar kurutulmuş ve pamuk tarlaları hazırlanmıştı ancak Adana’da iş gücü hala yetersizdi. İngiliz sanayicilerin ihtiyaçlarını karşılamak için Osmanlı, Mısır’dan fellah adı verilen tarım işçilerini bölgeye getirdi.
Fırka-i İslâhiye adı verilen ordu, göçer halkı yerleşik düzene geçmeye zorlamak ve Adana’da düzeni sağlamak için görevlendirildi. Böylece İngiltere’nin pamuk ihtiyacı karşılanmaya başlandı.