Ortadoğu Neden Dünyanın En Hareketli Bölgesidir?

Vedat Kahyalar

Ortadoğu deyince kast edilen ülkeler hangileridir ? 

Ortadoğu ülkeleri: Türkiye, Suriye, Irak, Katar, Kıbrıs, Ürdün, İsrail, Lübnan, İran, Filistin, Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri, Umman, Kuveyt, Bahreyn, Yemen, Mısır, Afganistan, Pakistan, Tunus, Cezayir, Libya, Sudan, Fas'tır. 

TÜRKİYE ORTADOĞU ÜLKESİ MİDİR? 

Aslında Türkiye hâlâ kimliğini arayan bir ülkedir. Ne tam bir Avrupalı ülkeyiz ne de ortadoğu ülkesiyiz. Dini, etnik ve geleneksel kökenlerimizle ortadoğu ülkelerine yakın, yüz yıllık vizyonuyla avrupa ideallerini benimsemiş bir ülkeyiz.
Ancak sonuçta her iki taraftan da da tam kabul gördüğümüz söylenemez. Avrupa birliğine girme mücadelemiz neredeyse 60 yıldır sürmesine rağmen, Avrupalı karar verici devletler bizi "ortadoğulu" olarak gördüklerini gizlemeyerek almıyorlar. Ortadoğu'nun bize bakışı da öyle zannedildiği gibi kardeşçe değildir. Suriye politikamız başta olmak üzere, Irak, Libya, Suud,
Birleşik Arap emirlikleri, Mısır ile ilişkilerimiz uzun yıllar boyu sancılı olmuştur. 

Konuya önce ortadoğunun coğrafi özellikleri ile sonra da siyasetteki  ortadoğululaşma mentalitesiyle devam edelim. 

Ortadogu; Kuzey Afrika ülkeleri, genellikle Batı Asya ve Türkiye'yi kapsayan kıtalararası bir bölgedir. 

Ortadoğu ülkeleri, 7,207,575 km² alana sahiptir. Yani Türkiye'nin 10 misli bir alana sahiptir. Bu zengin coğrafyada 60 dil konuşulur. 

Orta Doğu ülkelerinin çoğu (24 ülkeden 18'i) Arap devletlerinin bir parçasıdır. Bölgedeki en kalabalık ülkeler Mısır, İran ve Türkiye iken, Suudi Arabistan alan bazında en büyük Ortadoğu ülkesidir. 

Ortadoğu'nun tarihi, bölgenin jeopolitik öneminin binlerce yıldır kabul edilmesiyle eski zamanlara dayanmaktadır. Yahudilik, Hristiyanlık ve İslam dahil olmak üzere birçok büyük dinin kökenleri Ortadoğu'dadır. Araplar bölgedeki çoğunluk etnik grubu oluşturuyor, ardından Türkler, Persler, Kürtler, Azeriler, Kıptîler, Yahudiler, Zazalar, Süryaniler, Irak Türkmenleri ve Kıbrıs Rumları izliyor. 

Ortadoğu, genellikle sıcak ve kurak bir iklime sahiptir; Mısır'daki Nil Deltası, Mezopotamya'nın Dicle ve Fırat havzaları, Türkiye, Irak, Kuveyt ve Doğu Suriye gibi sınırlı alanlarda başarılı tarım uygulamaları vardır. Basra Körfezi'ni çevreleyen ülkelerin çoğunun, özellikle petrol ihracatından ekonomik olarak yararlanan Arap Yarımadası hükümdarlıkları ile birlikte, büyük ham petrol rezervleri ve doğalgaz vardır. Başta Türkiye olmak üzere İran,Mısır ve İsrail sanayileşme eğilimi yüksek ülkeler olarak öne çıkıyor. Katar ve Dubai finans ve ticaret olarak ikkat çekici gelişim gösteriyor. 

Ortadoğu ülkeleri, sahip oldukları eski medeniyetlere ait zengin tarihi eserleri, denize olan kıyıları ve dinî merkezleriyle değişik türde turizm bölgelerine de sahip bir bölgedir. 

Ortadoğulu ülkeler; yüzyılın başında çizilen yapay ve gayri insanî sınırlar ile bölge halklarının çıkarlarının aleyhine yapılan anlaşmalarla, neredeyse  tamamına yakını siyasal ve ekonomik yönden emperyalist ülkelere bağımlılık gösterirler. 

Sykes-Picot Anlaşması, I. Dünya Savaşı sırasında, 29 Nisan 1916'da Kût'ül-Amâre Kuşatması sonrasında İngiliz kuvvetlerinin Osmanlı Devleti'nin 6. Ordusu karşısında bozguna uğramasından 17 gün sonra, 16 Mayıs 1916 tarihinde Britanya ve Fransa arasında yapılan ve aynı yılın Ekim ayında Rusya tarafından onaylanan 
Osmanlı Devleti'nin Orta Doğu'daki topraklarının paylaşılmasını öngören gizli antlaşmadır. Bu anlaşma ile cetvelle, masa üzerinde çizilen yapay sınırlarla, ülkeler, şehirler, kasabalar, etnik yapılar, dinler, mezhepler, insanî hassasiyetler, akrabalıklar dikkate alınmadan, özellikle sürekli çatışma ve gerginlikler oluşturulmuştur. 

Bu anlaşmaların etkileri, yerel işbirlikçiler ve halkın özellikle cahil bırakılmasıyla, eğitim, tarım ve sanayi üretimlerinin kontrol altında tutulmasıyla uzun süre batılılar lehinde olmuştur. 

Ancak, ortadoğu halkları aydınlandıkça, egitim düzeyleri arttıkça, üretim usullerini öğrendikçe, sosyal ve siyasal talepleri kendi lehlerine arttıkça sömürgen devletler; güçlü think-tank kuruluşlarıyla, istihbarat örgütleriyle algı oyunlarına başvurarak bölgede kolayca karışıklıklar çıkarabilmişlerdir.
Bunun için önceden oluşturulmuş; medya, üniversite, siyasi temsilciler 
ve sivil toplum kuruluşları, vekalet savaşçıları olarak yerlerini derhal almışlardır. 

Yüzyıldan beri oynanan oyunu artık ezberledik. 

Türkiye'de; can yakıcı kardeş kavgaları,işbirlikçi dinsel yapılar ,
cemaatlar, partiler, dernekler, çevre kuruluşları, LGBT örgütleri, feministler, insan hakları örgütlerinin önceleri makûl, mantıklı başlayan talepleri sonunda ayaklanmalara, kargaşalara yol açan eylemler sonuçta darbeleri getirmiştir. Bu darbelerin dış kaynaklı olduğu ve ülkemizi herbir darbenin onlarca yıl geriye götürdüğü halkımız tarafından artık bilinmektedir. 

Bu filmleri biz çok gördük.27 mayıs ile başlayan,12 mart,12 eylül, 28 şubat darbeleri ve 15 temmuz darbe girişimi ülkemize büyük zararlar vermiştir. 

Ortadoğu ülkelerinin neredeyse hepsinde bu tür zararlı darbeler,
kargaşalar farklı versiyonları ile yaşanmıştır. Suriye'de kargaşa nasıl başlatıldıysa , bugün İran'da olan olaylar, Tunus'ta,Sudan'da, Mısır'da, Libya da gerçekleşen olaylar, hepsi benzer senaryoların ürünüdür. 

Batı demokrasilerindeki liderlerin aksine, Ortadoğulu  olmanın önemli bir özelliği de siyasette; bilgi, gelişim, demokrasi, adalet ve liyakatle anılan liderler yerine  ölene kadar yönetimlerden ayrılmak istemeyen despot liderlere sahip olmasıdır. 

Saddam, Esad, Mübarek, Kaddafi  ve
körfez ülkeleri... 

Bu coğrafyanın aydınlarına büyük sorumluluklar düşüyor.
Gazetecilerine, üniversite öğretim üyelerine, siyasetçisine,
öğrencilerine, halklarına; kısaca tüm insanlarımıza büyük sorumluluklar düşüyor. Bu oyun bozulmalı, sömürü son bulmalıdır. 

Bunun için içimize yerleştirilen ortadoğululuk hastalığının tedavi edilmesi gerekir! 

Ortadoğululuk hastalığı nedir ?
Kendilerini; gelişmiş, sanayileşmiş,
demokratikleşmiş, insan haklarına saygılı devletler olarak gören bir avuç  emperyalistin, bölge devletlerine layık gördükleri gayri insanî,adaletsiz,halkını mutsuz eden yönetim sistemlerinin genel adıdır. 

Ortadoğulu olmak; evrensel hukuk sistemlerinden uzaklaşmak,
kişilerin, dinin, mezhebin, ırkın,
tartışma kabul etmez bir şekilde üstün tutulabildiği yönetim sistemleridir. Bu tarz ülkelerde halkın mutluluğu, özgürlüğü ve refahı düşük seviyededir. 

Liyakatin umursanmadığı, eğitim sistemlerinin çağın gereksinimlerine  uzak olduğu, ezberci müfredatlarla kasıtlı geri bırakıldığı uygulamalar bu tür ülkelerin önemli özelliğidir. Aynı şekilde, tarımın teknolojiyle donatılması yerine ithalatın tercih edilmesi, sanayideki yüksek teknolojili ürün üretiminin 
çok az veya hiç olmaması, üniversitelerin ARGE'den, projeden,
makaleden uzak tutularak yetersiz mezunlar vermesi, halkın gelir 
adaletinden uzak tutularak, belli bir azınlığın aşırı zenginleştirilmesi ortadoğulu ülkelerin dışarı yansıyan diğer özellikleridir. 

ORTADOĞULU KALMAK KADERİMİZ Mİ?
Islam dinini doğru anlayanlar, farklı ülkelerde eğitim görenler,sosyal medyanın geliştiren üstünlüğünü keşfedip, kullananlar, kıymetli entellektüeller, vatansever burokratlar, namuslu gazeteciler, akıllı yatırımcılar,
inovasyon ve arge'nin önemini kavramış uzmanlar,ülkelerinin gelişmesine ve bağımsızlığına kendini adamış siyasetçilerin  bu oyunu bozacağına inancım tamdır. 

Ortadoğu diye nitelendirilen bölgedeki ulkelerin, "İsrail" hariç hepsinin halkı müslümanlardan oluşmaktadır. Yazımızı, Kuran'dan Müslümanlara önemli bir yönlendirme  ayetiyle tamamlayalım. 

"Gevşemeyin, üzülmeyin! Eğer, gerçekten inanmışsanız, üstün olan sizsiniz. Al-i imran 139 "