Neler Oluyor (7)

Hacı Hüseyin Kılınç

37-Bahçeli’nin 1 Ekim tarihi itibariyle startını verdiği Erdoğan’ın ise uzun bir suskunluktan sonra arkasında olduğunu söylediği sürecin hem içerideki, ama özellikle bölgesel planda yaşanılacak gelişmelerin bir sonucunu olduğunu belirttik. Bahçeli startı yeni yasama yılı açılışında vermiş olsa dahi gelişmelerin mantığı bu sürecin epey bir süre önce başladığına işaret ediyor. Gazze savaşının bölgesel yayılma eğilimleri göstermesiyle birlikte İmralı’da Öcalan ile sürekli devam eden temasların vites yükselttiğini öngörüyoruz. Devlet yetkilileri ile Öcalan bir çerçeve de anlaştıktan sonra Bahçeli’nin kamuoyunu hazırlamak üzere harekete geçirildiği kanaatindeyiz.

37-Yeni bir sürecin peşinen ülkede bir bahar havası estirmeyi başlatmayacağını, mevcut siyasi iklimi yumuşatmayacağını, demokratikleşme yönündeki beklentileri karşılama ihtimalinin çok zayıf olduğu anlaşılıyor. Devlet içeride kendisini çok güçlü görüyor. Özellikle 15 Temmuz darbe girişiminden sonra gerçekleştirdiği tasfiyeler ile iç birliğini tahkim ettiği yönünde güçlü bir eğilime sahip. Devletin güvenlik bürokrasisinde, çelik çekirdeğinde türdeşliğin yakalandığına inanıyorlar. Türkiye gibi demokratik denetimin hemen hemen hiç olmadığı ülkelerde son sözü devletin silahlı bürokrasisine hükmedenler söyler. Bu aygıt içerisinde geçmişte kontr-gerilla olarak bilinen asıl yapılar söz sahibidir. FÖTE ile yaşanılan iktidar kavgasının temelinde de bu yapıları kimin kontrol edeceği sorunsalı vardı. FETÖ’nün tasfiyesi sonrasında bu yapıların kontrolü şimdiki iktidar blokunu oluşturan kanatların eline geçti. Bu tasfiye ile yeni rejimin devlet iktidarını kullanma konusunda Cumhurbaşkanına tanıdığı imtiyazlar devletin iç birliğini tahkim etti, manevra kabiliyetini arttırdı, esneme kapasitesini yükseltti.

38-Devlet süreci başlatırken zoru en öne yerleştiriyor. Kürt sorununun çözümünün otomatik olarak bir yumuşamayı, devlette demokratikleşmeyi getireceği yanılsamasına sahip liberal ve demokrat çevreler süreçte yaşanılanlara baktıkça hayal kırıklığına uğruyorlar. Esneklik katsayısını arttıran devlet somut en küçük bir adım atmaksızın, demokratikleşme yönünde bir vaatte bulunmaksızın şimdiye kadar söylenilmemiş lafları söylediğinde hayatımızda en küçük bir değişim gerçekleşmiyor. Anlaşılan o ki devlet bu süreci zoru sürekli devrede tutarak ve hatta daha da yükselterek sürdürmeyi planlıyor.

39-İçeride zor keyfi biçimde hayata geçiriliyor. İç cephe çağrısı ile tüm muhalefetten iktidarı sıkıntıya sokmayacak bir pozisyon almaları isteniyor. İktidarın kafasındaki tasarımı sekteye uğratacak siyasiler ya zindana gönderiliyor ya da yargı sopası ile terbiye ediliyor. Bunun en bilinen örneği Demirtaş. Demirtaş sürecin dışında bırakılmak isteniyor. Sürece dahil olması istenmiyor. Demirtaş’ın Kürt halk kitleleri üzerindeki etkisi ile Türkiye’nin demokratik kamuoyu üzerindeki yönlendiriciliği bir risk faktörü olarak algılanıyor. Erdoğan Demirtaş’ı hayallerinin gerçekleşmesinin önündeki en büyük engel olarak görüyor. İmralı ile DEM ile Demirtaş’ı sürekli karşı karşıya getirmeye, aralarındaki nüansları abartmaya ve tüm bunları da kendisi açısından bir politik kara dönüştürmeye çalışıyor.

40-Görülen o ki bu süreç tek başına Öcalan üzerinden ilerletiliyor. Öcalan’ın devletle vardığı mutabakatın Kandil ve Rojava’daki özerk yönetime tek yanlı bir biçimde dayatılması için uğraşılıyor. Bu durum yeni süreci öncekilerden farklılaştırıyor. En son süreçte Öcalan devlet ile Kandil arasındaki bir arabulucu konumundaydı. Öcalan devlet ile yakaladığı çerçeveyi adaya gelen Kürt siyasetçileri aracılığıyla Kandil’e iletiyor ve gelen yanıtları ilk olarak devlet yetkilileri ile müzakere ettikten sonra ilgililerine aktarıyordu. Öcalan devlet ile dağdakiler arasında bir arabulucu, kolaylaştırıcı, tıkanan yerlerde müdahil olan biriydi. Silah bırakma ve örgütün stratejik düzeydeki konumlanışı bizzat Kandil tarafından belirleniyordu. Tarafların kendi önceliklerine, bölgesel değişimlerin hızı da eklenince süreç sonuç vermeden dağıldı.

41-Bir önceki süreç Arap baharı ile başlamıştı. Arap baharı AKP’yi heyecanlandırmış, neo-osmanlıcı hayallerine tavan yaptırmıştı. AKP’nin de kendini bir parçası saydığı İhvan-ı Müslimin Ortadoğu’daki diktatörlerin halk ayaklanmaları ile yıkılması ile sıranın kendisine geldiğini düşünmeye başlamıştı. Diktatörler halk ayaklanmaları karşısında iskambilden şatolar gibi art ardına yıkıldı. İhvan birçok yerde iktidara geldi. AKP kendini İhvan’ın büyük ağabeyi gibi görüyordu. Özellikle Suriye sahasında PYD ile Suriye Milli Ordusu’nu Esat’a karşı yan yana getirmeye uğraşıyordu. Kürtler Suriye sahasında üçüncü yol politikası ile ne Esat’ın ne de Türkiye’nin yanında yer aldılar. Kendi önceliklerine yoğunlaşan bir siyaset yürüttüler. Türkiye’nin beslediği cihatçıların gücü ise Esat’ı yıkmaya yeterli olmadı ve Esat ayakta kalmayı başardı. Devlet Suriye'de yaşadığı fiyaskonun tüm faturasını Davutoğlu’na kesti.

42-Bir önceki sürecin ardındaki asli dinamik Suriye’de yaşanılan gelişmelerdi. Bugünkü sürecin ardında ise Gazze savaşı sonrasında yaşanılan gelişmeler var. Tüm göstergeler Kürtlerin büyük bir fırsatın eşiğinde olduğunu gösteriyor. Gelişmeleri doğru okuyabilirlerse, uygun stratejik pozisyonlar alabilirlerse tarihin Kürtleri bir kez daha sahneye çağırma imkânı var. Devlet tüm bu gelişmeleri gördüğü için Kürtleri yanına çağırıyor. Birlikte olalım, süreci birlikte göğüsleyelim diyor. Eğer karşımda durur isen tüm imkânlarımla seni ezerim yaklaşımında bulunuyor. Devletin önceliği yeni bir barış süreci başlatmak, Kürt sorununun demokratik bir çözümünü geliştirmek değil. Öcalan üzerinden örgüte silah bırakması ve tüm bu gelişmeler karşısında Türkiye’nin belirlediği pozisyonda kalması dayatılıyor. Bunun için de zor en öne yerleştiriliyor. Sonuç alınıp alınamayacağını tartışalım.