1-Ekim ayında açılan yeni yasama yılı ile birlikte iç siyasetin hızı da her geçen gün yükselmeye başladı. MHP genel başkanı Bahçeli yaptığı haftalık grup konuşmaları ile siyasetin hızını yükselten en etkili aktördü. Meclisteki DEM parti sıralarını gidip tokalaşma ile başlayan süreç Bahçeli’nin Öcalan’ı örgütünü tasfiye etmesi, silah bıraktırması karşılığında gelip Mecliste DEM partisi grubuna seslenmesine kadar vardı. Hızını alamayan Bahçeli Öcalan için ‘umut hakkının’ bile gündeme gelebileceğini seslendirdi. Bilmeyenler için söyleyelim ki ‘Umut Hakkı’ ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırılanlar için cezalarının uzun süreli infazı sonrasında serbest kalabilme hakkını içeriyor. Öcalan için bu hakkın kullanılması gerektiğini Meclisteki DEM partisi milletvekilleri bile, ancak kısık sesle ifade edebiliyordu. Onların seslendirmekte imtina ettiği şeyi ‘kitabın ortasından konuşacağını’ söyleyerek Bahçeli tıpkı bir meteorun dünyaya çarpma riskinin yaratacağı şaşkınlığa benzer biçimde siyasetin ortasına bıraktı.
2-Geniş kamuoyu açısından şaşkınlığı zirveye taşıyan şey tüm bunları Türk milliyetçiliğinin adresi olduğu iddiasındaki partinin başında bulunan kişi tarafından söylenmesiydi. MHP Türk milliyetçiliğinin siyasi adresi olma konusunda yegâne parti olduğunu iddia eder ve bu hakkı paylaşma konusunda kıskançlık gösterir. Bu parti yine ‘bölünme paranoyası’ ile malul bir milliyetçilik anlayışına sahiptir. Milliyetçiliği korku ve paranoyadan beslenir, alarmisttir. Her tür tehdidi radikalleştirerek siyaseten gıdası haline getirir. Bu söylemi ile her tür demokratikleşme adımının bölünmeye yol açabileceği paranoyasını sürekli canlı tutar. Devletin asayiş ve güvenliğe ilişkin algılarını depreştirir, abartır ve muhaliflerine karşı bir cadı avına dönüştürür. Siyasetteki varoluş gerekçesini bu temalar etrafındaki tartışmalardan alır. Türkiye’nin sorunlarla yüklü bir coğrafyada bulunması, imparatorluk bakiyesi bir ulus/devlet olması, kuruluş sürecinin yarattığı kadim problemleri çözme konusundaki isteksizliği ve devletin bir yönetme kültürü ve geleneği olarak sürekli bunlardan istifade ediyor olması MHP’yi kilit bir parti haline getirmiştir.
3-Çünkü devletin resmi ideolojisi Atatürk milliyetçiliği ile MHP’de temsil edilen Türk milliyetçiliği arasında sürekli bir zikzak çizmiştir. Atatürk milliyetçiliği denilen şey genel milliyetçi kaidenin sekülerleşmiş halinden ibarettir. Kemalistler bu milliyetçilikten devlet eliyle dışlanmış ve tasfiye edilmiştir. Ancak yine de devlet merkezli düşündükleri için tasfiye edilmiş olmalarına karşılık kendilerini genel kaidenin içinde görürler. MHP’nin temsil ettiği Türk milliyetçiliği devletin bekasını en başköşeye yerleştirdiğinden milliyetçiliğinin içeriği konjonktüreldir. Devletin yaşadığı değişim ve dönüşümler ile güncel ihtiyaçları bu milliyetçiliği son tahlilde Althusseryen bir kavramlaştırma ile ‘üst belirler.’ Bu üst belirleme ilkesi gereği MHP milliyetçiliği seküler olabileceği gibi ihtiyaca binaen ‘Müslüman milliyetçiliği’ne de yelkenleri açabilir.
4-Bu nedenlerle MHP kendini devlete ait ve devleti de kendine ait sayar. Milliyetçi hassasiyeti yüksek taşralı gençler için MHP ayrıca bir siyaset okuludur. Devlete kapılanmanın geçiş güzergâhıdır. Taşranın modernlikle ve onun vaatleri ile barışık olmayan gençleri açısından MHP devlette yükselmenin bir vasıtasıdır. Devletin güvenlik kurumları ve özellikle yargı bürokrasisi açısından MHP tedrisinden geçmiş olanlara öncelik tanınır. O nedenle MHP her daim devlete yakın olmak ve uzağına düşmemek konusunda aşırı hassasiyet sergiler. Devlet mefhumuna aşkın bir anlam yükler. Devlet mitolojisinden beslenir ve bu mitolojiyi sürekli yeniden üretir. Devletin demokratikleşmesi, dünyaya açık olması, modernlikle barışık kalması konusundaki taleplere kapalıdır. Bu talepleri dillendirenleri ‘düşman’ kategorisi içine alır. Devletine küsmez, yanlış yapmayacağına inanır ve ondan yediği dayağı bile sineye çeker.
5-Bu özellikleri ile MHP yalnızca bir siyasal partiden ibaret değildir. Bunun çok ötesinde anlamlara sahiptir. Aldığı oy desteği ile tek başına iktidara gelemeyeceğinin farkındadır. Çünkü modernleşen ve kapitalistleşen bir Türkiye’de taşra milliyetçiliğinin nüfuz alanı sınırlıdır. Kapitalistleşmenin taşra Anadolu’sunu da boydan boya kat etmesi nedeniyle parti bu asabiyeden beslense de büyüme limitleri sabittir. Bölünme paranoyasının tahrik edildiği, milliyetçi seferberliğin sokaklara taşırıldığı vasatlarda dahi gücü tek başına iktidar için yeterli değildir. Bir siyasi parti görünümünde olmasına karşılık etrafındaki paramiliter yapılanmalar ile aynı zamanda bir sokak gücüdür. Devletin muhaliflerini tedip etmek, caydırmak ve bastırmak için kullandığı bir güçtür. Gücü kutsaması ve sosyal darvinizmi bir yaşam felsefesi sayması ile de güç meftunlarını bir mıknatıs gibi kendine doğru çeker. Bu özellikleri nedeniyle mafyöz yapılanmalara açıktır, içine doğru çektiği gibi dışına doğru da püskürtür.
6-Bu karakteri nedeniyle kendine devlet tarafından verilen rolü tereddüt duymadan yerine getirir. Devletin çelik çekirdeği açısından bir siyasal parti görünümünde, ihtiyaca binaen kullanılmaya elverişli bir aparattır. Taşra tutuculuğunu devlete taşırken verilen görevlere de hazırdır. Şimdi devlet bölgede yaşanılan ve üçüncü dünya savaşı riskini de taşıyan gelişmeler karşısında içerdeki dönüşümü gerçekleştirebilmek için bu partiye yeni bir görev vermiştir. Devletin dışına sürüldüğünde ‘bölünme paranoyasını’ körükleyerek barış, demokrasi talep edenleri ayrımsız düşmanlaştıran bu parti iktidarını devam ettirebilmek ve içerideki düzenlemelerde ön açıcı olmak adına geçmişte söylediği her şeyi bir yana bırakarak herkeste şaşkınlığa yol açan açıklamalar yapmaktadır. Onu tanımadan, siyasal arkeolojisini yapmadan, etrafımızda neler olduğunu bilmeden şaşkınlığımızı üzerimizden atmamız mümkün olmayacaktır. Bunlar bir tarafta kayıtlı olarak dursun.