Sağır sultanda, sokakta aklı yeten çocuk da biliyor ki muhalefet ciddi bir yanlışın altına imza atmadığı takdirde Erdoğan’ın eriyen seçmen desteğini durdurabilmesi mümkün değil. Yeni zamanlarda artık hikâye deniliyor partilerin geleceğe dair yaratabildiği umutlara, iyimserliklere, beklentilere… Kaybolanlar, hayatımızdan eksilenler nedir ki meramımızı bu yeni sözcüklere yüklüyoruz. Bildiğimiz Erdoğan’ın bütün hikâyesini tüketmiş olduğu. Lebalep doldurduğu salonlarda, hançeresini yırtarak bağırması da Erdoğanizm denilen hilkat garibesi rejimi ayakta tutmaya yetmeyecek. Bunların olabilmesi ise muhalefetin uyanıklığına, Erdoğan’ın hamlelerini boşa düşürecek cevvaliyeti göstermesine bağlı.
Erdoğan’ın derin bir buhran içinde sürüklenen ekonomiyi toparlayabilmesi ve yeniden kendisi açısından elverişli bir konjonktürün içine yerleşebilmesi yakın gelecek açısından mümkün görünmüyor. Dış politikada zorlayacağı tüm limitleri zorladı ve hiçbir kalıcı kazanımlar sağlayamadan şimdi çekilmesi gereken sınırlara dönüyor. ABD ile Rusya’yı aynı anda idare etmenin, yer yer birbirine karşı kullanmanın sonuna gelindi. Kısacası dış politika alanında Türkiye’nin manevra alanı daralabildiği kadar daraldı. Bulduğu boşluklara şuursuzca saldıran, oyun kurma becerisinden yoksun ve sadece maraz çıkartmaya odaklı çıkışlarında sonuna gelindi. Bundan sonraki süreç verilecek tavizleri halktan ve kamuoyu bilgisinden saklamaya dönük olacak. Elinde tuttuğu medya makinası ile bunu başarabilme şansı zayıf da olsa mümkün. Muhalefet Erdoğan’a goygoyculuk yapmayıp bu alanları da sorunsallaştırır ve halkın gündemine taşırsa bu bozgundan da kurtulma şansı olmayacak.
Erdoğan’ın yapacağı hamleler sınırlı artık; ya seçim yasalarıyla oynayacak ya da HDP’nin üzerine saldırarak muhalefet arasındaki kırılgan birlikteliği dağıtmaya çalışacak. Bu konuda gözlerini kararttıkları aşikâr yoksa bir kurmay aklıyla yaklaşıldığında Gare’deki rehineleri bu kadar riskli bir operasyonla kurtarmanın mümkün olmayacağını kendileri de biliyordu herhalde. Başarısız olduğu açıkça Erdoğan tarafından da ifade edilen operasyon karşısında muhalefetin gösterdiği dirayetli, sorgulayıcı ve temkinli duruş iktidarın tüm ezberini yerle bir etti. Ama geri adım atmaları, makule dönmeleri de artık mümkün değildir. Toplum Gare katliamının şokunu atlatamadan, yasını tutmasına izin verilmeden HDP’ye yönelik parlamento darbesi için düğmeye basıldı. Çoğunluğu HDP’li milletvekillerine ait fezlekeler parlamentoya gönderildi. Bir ahlak ve vicdan abidesi olan Gergerlioğlu’nun dosyası Yargıtay’da onaylandı.
Türkiye’de bağımsız bir yargı olmadığını anlatmak için yorulmaya gerek yok. Kuvvetler ayrılığı ortadan kalkmış, 15 Temmuz darbesinin yarattığı korku iklimi kullanılarak yargı siyasi iktidarın kontrolü altına alınmış ve yargı kararları üzerinden siyaset dizayn edilmeye çalışılmıştır. Bunun için seyyar mahkemeler, seyyar yargıçlar hizmete hazır vaziyette el altında tutulmaktadır. Bugün Türkiye’de ikili yargı pratiğinden Levent Köker hocanın dediği gibi ikili devlet düzenine geçilmiştir. Bir siyasal partinin siyasi hesapları, iktidarda her ne pahasına olursa olsun kalma isteği devletin bütün yerleşik teamüllerini ortadan kaldırmış, günaşırı devlet krizlerinin yaşanmasına neden olmaktadır. İktidardaki siyasi partiye muhalefet, devletin birliğini temsil etmesi gereken partili Cumhurbaşkanı’na yönelik sıradan eleştiriler yapmak, yapan kişiyi doğrudan ‘’ düşman ceza hukuku ‘’nun hedefi haline getirmektedir.
HDP’nin düşmanlaştırılması, her türlü musibetin odağı gibi sunularak şeytanlaştırılması, siyasi iktidarın bilinçli politikalarının bir sonucudur. Belediyelerine kayyum atanarak, üyeleri ve yöneticileri siyasi ihtiyaçlara binaen tutuklanarak, kapatılma tartışmalarına hiç son verilmeyerek Türkiye’de siyaset yapmanın sınırları çizilmekte, aklımıza deli gömleği giydirilmekte ve muhalefet topyekûn majestelerine yani Erdoğan’a biat etmeye zorlanmaktadır. Günübirlik ortaya attığı gelecek projelerinin ekran ömrü üç gün süren iktidarın elinde geleneksel devletin her defasında tepe tepe kullandığı Kürt kartından başkaca bir şey kalmamıştır. Sivil alanı kapatmanın, demokrasiyi askıya almanın, siyasal alanı sınırlamanın en bilindik yöntemidir Kürt kartını kullanmak. Devlet politikalarını eleştirmekten ürken, rejimin kırmızı çizgilerini tabulaştıran partiler açısından bu alan risklidir, sıkıntılıdır ve rizikoludur. Hâlbuki Türkiye’de seçmen de, halkta muhalefet partilerinden bu konularda daha uyanık durumda şimdilerde. Gare katliamını muhalif partiler sorguladığında toplum da şehitlerin yarattığı bütün acıya rağmen bir rahatlık ve ferahlık oluşmuştu. İlk defa muhalefet ‘’ terör, bölücülük, beka ‘’ gibi dalgalı ve haşin sularda yüzmeyi öğrenmişti ve demek ki bu alanları da sorunsallaştırmaktan çekinmemek gerekiyordu.
Umudumuz ve beklentimiz bu politikanın devam ettirilmesi, iktidarın artık tükenmişliğinin, çaresizliğinin göstergesi olan bu tartışmalarda yüksek bir özgüvenle hareket edilmesi. Dokunulmazlıkların yeniden gündeme getirilmesi Erdoğan iktidarının siyaset üretmekten yoksunluğunun, her sıkıştığında devletin sopasını muhaliflerinden eksiltmediğinin dışavurumudur. Türkiye’yi düzlüğe çıkartmakla, normalleştirmekle, siyaset alanını genişletmekle sorumlu muhalefetin önünde şimdi üstesinden geldiğinde Türkiye’yi bambaşka bir siyasi iklime taşıyacağını düşündüğümüz tarihi bir fırsat var. Ya Erdoğan’ın komplosuna düşecekler ya da onun elindeki tek siyasi sermayeyi de alarak onu kaçınılmaz yazgısıyla baş başa bırakacaklar.
Muhalefet açısından HDP’nin kapatılmasına, milletvekillerinin dokunulmazlıklarına karşı çıkmak siyasi mülahazalar bir tarafa ahlaki ve vicdani bir yükümlülüktür. Türkiye bugün bir parça nefes alabiliyorsa, ‘’ her şey çok güzel olacak ‘’ iyimserliği hala devam ediyorsa bunu önemli ölçüde yerel seçimlerde HDP’nin gösterdiği politik ferasete ve uyanıklığa borçludur. Kürt seçmenin desteği olmadan, onları Erdoğan karşıtı cephenin içinde tutmadan Türkiye’yi düzlüğe çıkarabilmek mümkün değildir. HDP’nin siyaset alanında tutulması, ona yönelen baskılara karşı çıkmak, Kürt seçmenin demokrasiye olan umutlarını tüketmemek tüm muhalefetin boynunun borcu olmalıdır. Muhalefet Demirtaş ve arkadaşlarının dokunulmazlıklarının kaldırılmasındaki tarihi yanlışa düşmemelidir. Kalkan parmakların Erdoğan’a bir hayat öpücüğü olarak gittiğini unutmamalıdır. ‘’Meclise gelir ve eller kalkar iner ‘’ diyerek parlamentoyu sadece noterlik makamı düzeyinde gören Erdoğan’a karşı dokunulmazlıkların kaldırılmasına yönelik saldırıya karşı durmak her haysiyetli milletvekilinin görevidir.
Heraklitos ‘’ aynı nehirde iki kez yüzülmez ‘’ demişti, Marx’ta
‘’ tarihte hiçbir şey iki kez yaşanılmaz, yaşanıldığı takdirde ilkinde trajedi olan ikincisinde karşımıza fars yani komedi olarak çıkar ‘’ diye noktayı koymuştu. Umalım ve dileyelim ki muhalefet aynı nehirde ikinci kez yüzme ahmaklığına kendini kaptırmayıp bir komedinin figüranı olmasın.
Not: Büyük destancımız, çağdaş Homeros’umuz Yaşar Kemal’i ölüm yıldönümünde saygıyla anıyorum.