Protesto, gösteri demokratik bir haktır. Demokratik düzenler bu hakların canlı ve etkili kullanımları sayesinde bu sıfata sahip olurlar. Geziden ama özellikle 15 Temmuz darbe girişiminden sonra siyasi iktidar sokağın, alanların bu niyetlerle kullanımını aldığı keyfi kararlarla yasakladı. Kendi kitle tabanını mobilize etmek ihtiyacı hissettiğinde pandemi dahil her türlü hassasiyeti çiğnemekten çekinmeyen bu anlayış iş muhalefetin, toplum kesimlerinin Anayasal bir hakkı kullanmasına geldiğinde kontrol ettiği kurumlar aracılığıyla keyfiliği açık kararlar alıyor.
İktidar kendi anlayışını hiçbir teamül, gelenek, hassasiyet gözetmeksizin adeta gözümüze sokarcasına dayatıyor. Keyfilikte, pervasızlıkta, vurdumduymazlıkta sınır tanımıyor. Bu da olmaz dediğimiz herşey olabiliyor. İktidar tarihsel hedeflerinin neredeyse tamamına ulaşmış vaziyette. Şimdi bu durumu kalıcılaştırmak ve her ne pahasına olursa olsun iktidarını korumak istiyor.
Akp’nin yarattığı Türkiye vasatlığın, banalliğin ve sıradanlığın hükümranlığı altında nefes alamamaktadır. Siyasi iktidar insani vasıflar, nitelikler, performanslar karşısında tamamıyla kayıtsız bir pozisyona çekilmiştir. Tek kriter reise itaat, partiye mensubiyet ve siyasal islamın tornasından geçmiş olmaktır. Türkiye kapıkulu kültürünün hakimiyetinde olduğundan dolayı menfaatleri, hırsları, ikballeri gereği bir yığın insanda bu trene binerek hiç haketmedikleri konumlara gelmenin hayallerini kurmaktadır.
Akp’nin yönettiği Türkiye’nin bilgiyle, entelektüel emekle, çalışmakla, uluslararası kriterlerde yayın yapmakla, haysiyetli duruşla bağları kopmuştur. Kamusal alanda bilgisine imreneceğiniz, haysiyetine saygı duyacağınız, uluslararası ölçülerde muhatap alınır bir kişiyi bulamazsınız. Bizzat bu hareketin içinden gelmiş, şu yukarıda sıraladığımız ölçüleri kazanmış insanlar bu gemiyi terk etmiştir. Geriye maalesef kifayetsiz muhterisler, bulundukları konumların ağırlığını taşımaktan yoksun ihtiraslı tipler ve yaşamları yoksunlukla geçmiş olup önlerinde kendilerinden daha yetenekli olanları ekarte etmenin hırsıyla yaşayanlar kalmıştır.
İktidar döneminde basın bitmiştir. Tekellerin, iktidarların borazanı olmakla suçladığımız dönemlerde dahi iyi yetişmiş insanlar sınırlı da olsa merkez medyada tutunabilirdi. Şimdi ekranlar Ahmet Hakan gibi her dönemin havasına uymakta mahir tiplere kalmıştır. Hiçbir zaman meczedilmiş bir burjuva kültürü edinemeyecekleri içinde ömürleri öykünmeyle geçecektir. Eline kalem verilenlerin ne bilgisi ne görgüsü ne de birikimi vardır.
Üniversiteler işte birkaçı hariç bitirilmiştir. Üniversiter bilgiyle işleri kalmamıştır. Türkiye insanlarını eğitmek için değil sadece öğretmek adı altında kafaları endoktrine etmek için pıtrak gibi açılmış üniversitelerle doludur. Buradan mezun olanların hiçbirisine uluslararası alanda herhangi bir iş teslim edilmez. Üniversitelerde eğitim yapılmamakta, bilim üretilmemektedir. Hocaların büyük çoğunluğu da piyasanın sultası altında gerçek anlamda hoca olma vasfını kaybetmiştir. Akp aklının kendi ölçülerinde ürettiği tek üniversite örneği Şehir üniversitesiydi vandallıkları yüzünden ona bile tahammül edemediler.
90’lı yıllarda dünyada esen postmodern rüzgarların, Türkiye’de de solun ürettiği Kemalizm eleştirilerinin üzerine konarak yeni bir medeniyetten, demokrasiden, çok hukukluktan bahsetmişlerse de iktidar olduktan sonra kendi yazdıklarını bile unutmuşlardır. İktidarın ayartıcılığı karşısında dünya nimetlerine olan hevesleri ne kadar çokmuş. Halbuki ne büyük ne iri laflar ederlerdi, mangalda kül bırakmazlardı. İslamcılık ne sağcılıktı ne solculuktu bunların hepsi beşeri ideolojilerdi. Kendileri asrı saadeti getirecek, dünyaya yeni bir nizam vereceklerdi. Geldikleri yerde her birinin düpedüz sağcı, çoğunluğunun ruhunun ise devletçi ve faşist olduğu anlaşıldı.
Seçkinliğe, alçakgönüllü bilgiye,tevazuya bitmeyen hınçları buradan geliyor. Biliyorlar ki gaspettikleri o makamları, ele geçirdikleri ünvanları, üzerine çöreklenecekleri üniversitelere asla kendi yetenek ve insani vasıfları ile gelebilmeleri mümkün değildir. Hunçları, tükenmez kinleri ve öfkeleri bundan kaynaklıdır. Boyun eğmeyeceğiz, aşağı bakmayacağız diyen Boğaziçili öğrencilerin insani vasıflar, üretikleri bilgiler itibarıyla kendilerinden daha yetenekli olduğunu çok iyi biliyorlar. Moğol orduları gibi gittikleri her yerde taş üstünde taş bırakmayarak her yeri biçimsizleştirmelerinin, kültürü çiğnemelerinin nedeni budur.