Bir genel hukuk teorisi oluşturma iddiasındaki Evgeny B.Pasukanıs ‘Sınai kapitalizm, İnsan Hakları Bildirgesi, Ricardo’nun siyasal iktisadı ve süreli hapsetme sistemi aynı tarihsel çağa ait olgulardır’ diyecekti. Aynı tarihsel çağdan kasıt elbette ki burjuva uygarlığıydı. Burjuva uygarlığına damgasını vuran ana karakteristik özellik ise genelleşmiş meta üretimine dayalı olmasıdır. Eşyanın meta karakterini kazanması sınıflı toplumla başlamıştır, ama genelleşmiş meta üretiminin uygarlığa hâkim olması kapitalizm sayesinde mümkün olmuştur. Genelleşmiş meta üretiminin hâkim olduğu bir ekonomide üretim artık doğrudan ihtiyaçların karşılanması için değil pazar için yapılır. Sermayenin hedefi somut insan ihtiyaçlarını karşılamak değil pazarın beklentilerine yanıt vermektir. Marx’a göre ‘kapitalist üretim tarzının egemen olduğu toplumların zenginliği, muazzam bir meta yığını olarak görünür’ ve düşünür incelemesine metanın analiziyle başlar. Metaların pazarda değiş tokuş edilebilmeleri demek mübadele ilişkisinin gerçekleşebilmesi aralarında bir ortaklığın bulunmasına bağlıdır. İki şeyden ne birine ne diğerine indirgenebilecek bir üçüncü şeyin varlığı mübadeleyi mümkün kılabilir. Marx buna değer adını verir. Mübadeleyi yani metaların değiş tokuşunu mümkün kılan şey soyut emeğin görünüş biçimi olan değerdir. Alış veriş sırasında karşımıza fiyat olarak çıkan şey değerden başka bir şey değildir. Değer ise toplumsallaşmış soyut emektir.
Pasukanıs eksiksiz bir genel hukuk teorisinin ancak metanın sırlarının anlaşılmasıyla mümkün olacağına inanıyordu. İlham kaynağı Marx’da kapitalizmin analizine meta ile başlamıştı. Hukuk da en olgun biçimine ancak hukuk devleti haline dönüştüğünde ulaşacaktı. Bir nesnenin gelişiminin tüm evrelerini en olgun halini analiz ettiğimiz takdirde öğrenebilirdik. Maymunun anatomisini anlayabilmek için insanın anatomisini çözmemiz gerekir. Hukukun geçirdiği evrim de ancak hukuk devletinin çözümlenmesiyle mümkündür. Eğer mübadele evreninin yasalarını ortaya çıkaramamış isek hukuksal dünya görüşünün sığlıklarında boğulur kalırız. Hukukçuların kendilerini bile isteye mahkûm ettiği bu evren Platon’un mağara alegorisine benzer. Mağaraya tutsak edilmiş mahkûmlar duvara yansıyan gölgeleri gerçek zannediyorlardı. Günışığını fark ederek mağaranın dışına çıkmaya cesaret eden ilk tutsağın gözleri kamaştı ise de içeride yaşadıklarının bir illüzyon olduğunu anlaması geç olmayacaktı. Hukukun yanılsamalı dünyasından çıkabilmek için de metaların değişiminin gerçekleştiği mübadele evrenini anlamak şarttır.
Mübadele evreninde nesneler insanlar aracılığıyla değiş tokuş edilir. Metaların kendi başlarına alış veriş yapabilmeleri mümkün değildir. Metaların değiş tokuşu hak sahibi özneler aracılığıyla gerçekleşir. Bir genel hukuk teorisi oluştururken Pasukanıs hukuksal biçim ile meta biçimi arasında sürekli koşutluklar kurar. Pasukanıs’a göre hukuksal biçim meta biçiminin bir yansıması değildir. Aralarında art zamanlı bir ilişki yoktur. Bir meta ancak pazara çıktığı anda meta karakterine sahip olabilir. Meta üretim sürecinde değil mübadele sürecinde değere dönüşebilir. Hak sahibi özne olabilmek ise ancak özgürce sözleşme yapabilmekle mümkün olur. İrade sahibi olmak sözleşme ehliyetine sahip olmak demektir. Reşit olmayanların, yaşlıların ve engellilerin sözleşme özgürlüğü kısıtlanır. Bu kategoriye giren kişilere mahkeme vasıtasıyla vasi atanır. Bu kişilerin malları üzerinde vasisi mahkeme denetimine uymak kaydıyla tasarrufta bulunabilir. Dolayısıyla sözleşme hakkı burjuva hukukunun en temel kategorilerinden biridir.
Hukuksal ilişki yani biçimsel olarak aynı haklara sahip özneler arasındaki ilişki ataerkil, organik ilişkiler dünyasının geride bırakılmasıyla olanaklıdır. Babanın tüm aileyi temsil etme hakkına sahip olduğu, mirasın en büyük erkek çocuğa bırakıldığı ve kadının her tür haktan dışlandığı ataerkil aile biçimiyle modern hukukun bağdaşabilmesi mümkün değildir. Medeni hukuk, ancak ataerkil dünyanın yok oluşu ile uygulama imkânına kavuşur. Ticaretin horlandığı, tacirlerin dışlandığı bir toplum meta ekonomisinden uzak olduğu gibi ticaret hukukunun gelişimine de izin vermez. Parasal ekonominin gelişimi ile ticaret hukuku arasında kopmaz bağlar vardır.
İnsan Hakları Bildirgesinin güvenceye aldığı en temel hak mülkiyet hakkıydı. Bildirgedeki tüm diğer haklar bu hakka sahip olmaya bağlıydı. Mülkiyet en arı, en saf ve kesin haline bildirge ile kavuştu. Mülkiyet de sınıflı toplum ile birlikte ortaya çıktı, ancak özel mülkiyet haline dönüşmesi burjuvazi sayesinde oldu. İktisadın siyasetten bağımsızlaşamadığı bir yerde mülkiyet kuramsal olarak teminat altına alınmamıştır henüz. Siyasal güç sahipleri yağma, talan ve haraç ile malınızı müsadere edebilir. Siyasal güçten uzaksanız mülkiyetiniz güvence altında değildir. Yunan demokrasisine yurttaş katılımındaki yoğunluk yoksul yurttaşların malının ve mülkünün de teminatıydı. Oligarkların siyaseten mülksüzleştirilmiş olmaları sayesinde yoksul yurttaşlar mülklerini koruma altına alabiliyordu. Toplumun kendi doğal tarihi ile birlikte ortaya çıkan görenek hukuku ise burjuva özel mülkiyet hakkı ortaya çıkıncaya kadar yoksullar için bir sığınaktı. Gens’in yani kabilenin, kan kardeşliğinin izlerini taşıyordu. Ortak meralar, otlaklar, köylü mülklerinin gerisinde tarih boyunca sürekli aktarılmış bir görenek hukuku vardı. Görenek hukukunun temeli zilyetlikti. Arapça kökenli bir sözcük olan zilyetlik el sahibi olmak anlamına geliyordu. Yani elinin altında bulundurmak, kullanma hakkına sahip olmak. Bir arazi belli bir süre işlenmediği takdirde zilyetten alınırdı veya belli bir süre işlendiğinde zilyetliğe hak kazanılırdı. Toprakta özel mülkiyet de kapitalizmin bir sonucudur.
Kapitalizm ile birlikte sahiplik özel mülkiyet biçimine kavuştu. Malı kullanma yani ondan yararlanma hakkı ile tasarrufta bulunma yani bir başkasına devretme hakkı anacak burjuva özel mülkiyet hakkı ile doğdu. Özel mülkiyet üzerindeki bütün tehditler kaldırıldı. Özne olabilmek, hak sahibi kabul edilmek ve sözleşme yapabilmek ancak meta üzerinde kullanım ve tasarruf hakkına sahip olmakla mümkündü. Mübadelenin sınırsız evreninin işleyebilmesi hak sahibi öznenin malı üzerindeki özel mülkiyeti ile mümkündü. Özel mülkiyetin genelleşmesi, toplumun tüm hücrelerine nüfuz etmesi Pasukanıs’ın süreli hapsetme dediği sistemi doğurdu. Kapitalizm öncesi toplumlarda mülke ve bedene yönelik ihlallerin cezası öç alma dediğimiz kısasa kısas denilen bir yaptırıma bağlıydı.
Genelleşmiş meta üretiminin çevrimine dâhil olan toplumlarda her şeye eşdeğerlilik hâkimdir. Gülün gül ile tartıldığı toplum çok gerilerde kalmıştır. Mübadelenin temel yasası olan eşdeğer biçiminin egemenliği salt malların değiş tokuşuna damgasını vurmakla kalmaz insan ilişkilerinin aklımızın alamayacağı her veçhesini boyunduruğuna alır. Metaların eşdeğerle değişimi yasası hukuksal, ahlaki öznelerin eşdeğerli kılınması ile tamamlanırken suçlar ve cezalarda bu sisteme dâhil edilir. Metanın değerini belirleyen onun üretimi için harcanan soyut toplumsal emekti. Emek ise onda cisimleşmiş zamandan başka bir şey değildir. Modern ceza hukuku 19.yüzyılda en arkaik biçimlerinden uzaklaşarak hürriyeti bağlayıcı cezaya dönüştü. Michel Foucault buna kapatılma diyordu ve bu tekniklerin bu yüzyılda mükemmelleştiğini söylüyordu. Metaları eşdeğeri ile mübadele eden kapitalist toplum suçun cezasını da failini özgür zamandan yoksun bırakarak telafi etme yöntemini icat etti. Kendisinde zamanın cisimleştiği soyut emek nasıl tüm toplumsal zenginliğin kaynağı idiyse modern toplum ceza adaletinde de mahkeme salonlarına da bu ilkeyi kazıdı. Metanın zenginliği içindeki soyut emeğin yoğunluğuna bağlı olduğu gibi cezanın kıvamı da bozduğu düşünülen kamu düzeninin yoğunluğuna bağımlıydı.
Suçun üretici güçlerin gelişimine katkısını ise yine Marx fark etmişti;’ hırsızlar olamasaydı çilingircilik zanaatı günümüzdeki yetkinliğine ulaşabilir miydi? Kalpazanlar olmasaydı, banknot yapımcısı günümüzdeki üstünlüğüne erişebilir miydi? İmza taklitçileri olmasa, mikroskop günlük ticaret yaşamına girer miydi? Uygulamalı kimyanın gelişimi, dürüst üretici çabanın ürünü olduğu ölçüde, birbirine karıştırılarak satılan mallardaki hileyi saptamak üzere girişilen çabalarında bir ürünü değil midir.’