Teslimiyet sahibiydi; dava bağımlısıydı.
* Milli Görüş’ün yılmaz savunucusuydu.
* Erbakan hocamızın yanından hiç ayrılmadı.
* Bildiği doğruları, her şartta savundu.
* Mütevaziydi... Düzgündü… Dimdikti…
* İlkesiz, karaktersiz adamlardan hiç hoşlanmadı…
* “Allah’ın dediği olur…” cümlesi en zor anlarda kullandığı teslimiyet cümlesiydi. Bu cümleyi sık sık kullanırdı.
* Tüm insanların fikirlerine değer verirdi, dinlerdi. İlginçtir; bazen en önemli kararı 8 yaşındaki bir çocukla istişaresi sonucu almıştır…
* Binlerce aileye iş, aş, istihdam imkânı sağlayan Süleyman Çalışkan, Adana’nın en sevilen ve sayılan işadamlarındandı.
Milli Gazete yazarı Şakir Tarım, kendi yaşadıklarından da yola çıkarak merhum Süleyman Çalışkan’ı anlattı, bugünkü yazısında.
Şakir Tarım’ın, “Bir hayır ve dava çınarı” başlıklı yazısı şöyle;
“Bismillâhirrahmânirrahîm;
Çoğumuz, Allah Resulünün (s.a.v.) sehaveti, Hz. Ebubekir’in (r.a.) malının tamamını Allah yolunda harcamasını anlatır da; onlara örnek alamamaktan yakınırız, değil mi? Yaşadığımız dünyada, o büyüklere ideal olarak uymaya çalışan bir hayır ve dava çınarına şahit olduk! 29 Aralık günü Hakk’ın rahmetine kavuşan Süleyman Çalışkan kardeşimize. O; sanayici, iş adamı, hak davanın kararlı bir mücahidi, güler yüzlü, merhametli bir hayır öncüsü idi.
Darende eşrafından Hamza Efendi’nin 4 evlâdından en küçükleriydi. Çocukluğu, halk arasında Somuncu Baba olarak tanınan Şeyh Hamid-i Aksarayî (k.s.), Darendeli Şeyh Hulûsi Efendi (k.s.) gibi maneviyat erlerini barındıran bir atmosferde geçti. Oradaki Zengibar Kalesi ise; yükseklik, kararlılık, enginlik ve cömertliğin simgesi. Manevi derinliğini babası ve çevresinden aldı.
İlâhiyat ve mühendislik okudu. Din ilimlerine vakıftı. Yüksek mühendisti. Genç yaşta ticarî amaçla Adana’ya hicret etti. “Koyun berekettir” hadis-i şerifinden hareketle ömrünün sonuna kadar az veya çok koyun beslemeyi ihmal etmedi.
Kardeşleri ve evlâtları ile birlikte Beyza Piliç ve Akyem A.Ş.’yi kurdular. Süt ürünleri ve Hamza Efendi baklavaları imalâtları arasında. Çiftlikleri vardı. Ürünleri, tabiî yöntemlerle kendileri üretiyordu. Beyza Piliç Hatay merkezli olup, oğlu Doç. Dr. Necmettin Çalışkan’ın sorumluluğundaydı.
Adana, Hatay ekseninde Türkiye’nin pek çok iliyle ticarî bağlantıları vardı. Helâl kesim, tabiî ve helâl gıda alanında itibarlı bir yere sahiptiler.
SADIK BİR DAVA ERİ
Erbakan Hoca öncülüğündeki Millî Görüş hareketinin başından beri içindeydi. Millî Görüş’ü, Türkiye ve insanlığın kurtuluş reçetesi olarak gördü. Bir an olsun geri adım atmadı. Millî Görüş’ün yolunu kesmek isteyen çaylaklar, troller ve çetelerin söz ve davranışlarına aldanmadı. Lidere verdiği söze sadık kaldı; tuttuğu eli bırakmadı.
Tasavvufta, “Sen çıkarsan aradan, / Kalır seni Yaradan” gerçeği var. Süleyman Çalışkan hep davası için yaşadı. Kardeşlerini, kendine tercih etti. RP döneminde 1 milletvekilliği adaylığı için, kendisi ve bir personeli arasında istişare yapılıyordu. İkisinden biri aday gösterilecekti. O, “Ben hakkımdan feragat ediyorum; personelim olsun!” dedi.
Millî Görüş partilerinin neredeyse her kademesinde görev aldı. İlçe ve merkez ilçe başkanlıkları, il başkanlığı, GİK ve YDK üyeliği; Saadet Partisi kurucu üyeliği… Hangi görev verilse koşardı. Millî Gazete, MGV- AGD ve Millî Görüş partilerine büyük destek verdi. Bölgesinde onu kimse geçemezdi. Abdülaziz Kıranşal hocanın şube başkanlığı döneminde 2 kez Adana’ya konferansa gittim. Süleyman ağabeyle bu vesileyle tanıştım. Her iki konferansıma da “dinleyici” olarak geldi. İlim, irfan sahibi olmasına, konulara vukûfiyetine rağmen bu ne mütevâzilikti!
Ankara’daki toplantılarda da sık görüşür; ayaküstü halleşir, selâmlaşırdık. Oğlu, Necmettin’le GİK toplantılarına gelirlerdi. Toplantılarda çok dinler; az konuşurlardı. Konuşmaları ise, icraatları veya ileriki aylar için planladıkları olurdu.
EBUBEKİR CÖMERTLİĞİ
Süleyman Çalışkan vermeyi, dağıtmayı seven cömert bir insandı. Yolda kalanları, ihtiyaç sahiplerini kendilerinden çok düşünürdü. Onlar üzerinde himayecilik görevleri olduğuna inanırdı. Başta Millî Görüşçü kuruluşlar olmak üzere, her kesimden kişi ve yardım kuruluşunu gözetirdi.
İki evlerinin altı Hamza Efendi Camisi’ydi. Cuma namazı için gelenleri misafirleri olarak görür; ikramlarda bulunurlardı. Mübarek gecelerde akşam yemeği camide yenir, yatsı sonrası sahura kadar sohbetler yapılırdı. Bu programlarda Çalışkan ailesi her ferdiyle misafirlerine kendileri hizmet ederlerdi. Hanımlara da, ailenin hanımları…
Çiftliklerinde koyun da beslerlerdi. Kurban bayramlarında personelinin tamamına kurbanlık koyun “hediye” ederlerdi. Derilerini AGD’ye vermeyi önerirdi.
Programlarım vesilesiyle 3 kere Hatay’a gittim. Üçünde de Beyza Piliç’e uğradım. Misafirleri çoktu. İstisnasız gelenlerin hepsine yemek ikramı yaparlardı. Hem de 1. sınıf. Misafirlere ellerindekinin en iyisini ikram ederlerdi. Yemekhaneleri bir restoranttan fazla çalışırdı.
Adana’daki görevi sırasında tanıştıkları Kayseri Kocasinan Müftüsü Halil Uzun, Süleyman Çalışkan’ı “Ebu’l Eytam-yetimlerin babası” olarak isimlendirerek şunları anlattı: “Talimatıyla, Kur’an kursu ve ilim yuvalarının ihtiyacını giderirdi. Yüzü sahabeleri hatırlatırdı. Yetim ve çaresizlerin babasıydı.”
Darendeli Hamza Efendi’nin 4 oğlunun evlâtları ve torunları içinden 59 hafız yetişti. Süleyman ağabey! Sen imtihanı en güzel şekilde verdin! Allah seni Efendimize (s.a.v.) komşu eylesin! Millî Görüş camiası, akraba ve sevenlerine taziyelerimi sunarım!”