Milletler büyük evlatlarıyla tanınır. Köklerinin eskiliği, kazandıkları savaşlar değil, yetiştirdikleri evlatlarının insanlığa kattıkları asıl olarak onları saygın kılar. İnsanlığın binlerce yıllık tarihinin özetidir aynı zamanda onların yaratıları. Bunları çıkardığınız zaman geriye bolca uluslara has hamaset kalır. Her biri tarihi kendileriyle başlatır, uygarlık denilen şeydeki katkılarını abarttıkça abartırlar. Milliyetçilikler ise kendini ancak kurucu bir ötekiyle var edebilir. Ontolojik olarak buna mecburdur.
Büyük evlatlar ise yek diğerinden üstünlükleriyle değil, yaratılarıyla, eserleriyle insanlık denilen soyutlamanın eşit ve eşdeğer parçaları olarak anılırlar. İtalyanlar Dante, İngilizler Shakespeare, Almanlar Goethe, Çinliler Konfiçyus, İranlılar Firdevsi, Sadık-ı Şirazi, Latin Amerikalılar Jose Marti, Simon Bolivar, Guevera ile öğünürler. Bunların her biri ulusal kimliğin kurucu bir parçasıdır. Onlarsız herşey eksik kalır. Shakespeare’i çıkarın İngiliz kültürü orjinalliğini yitirir. Yukarıda isimlerini andıklarımızın bir kısmı o ulusun edebi klasikleri arasında ise bir kısmı da ulusal kimliğin ayrılmaz parçalarıdır.
Mikis Theodorakis 20.yüzyıl Yunan kimliğinin kurucu unsurudur. Bir asrı bulan yaşamı işgallere, devrimlere, darbelere tanıklık etmiştir. Hayatı direnişle, başkaldırı ve isyanla geçmiştir. Binlerce özgün eser bestelemiş, seslendirmiş, yorumlamıştır. Hayatı bir komünist olarak yaşamış ve bunun bedelini işkencelerle, sürgünlerle ödemiştir. Yunan halkı yediden yetmişe onu bağrına basmış ve ulusal kültürünün en seçkin kısmına adını kazımıştır. Mikis bir Yunan olmanın ötesinde heybetli gövdesi, bas bariton sesi ile insanlığa aitti.
Fransız Devrimi’nden etkilenen Rigas Yunan ulusçuluğunun kurucusu olarak bilinir. Genç yaşında kalkıştığı isyan nedeniyle Osmanlı tarafından idam edilmişti. Ama Rigas’ın ulusçuluğu gerici değil ilericiydi, özgürlükçüydü. Ulusçuluk çok uzun bir süre demokratik ve özgürleştiriciydi. Köhne imparatorlukları, hanedanları hedef alıyor ve ulusun en yoksullarına sesleniyordu. Ulusun demokratik birikimini temsil ediyordu. Mikis’de bir komünist olmakla birlikte her Yunanlının saygı duyduğu bir isimdi. Ortak bir kamusallığa sahip milletlerde dışlayıcı, farklı kamular yoktur.
Yukarıda adlarını andığımız isimler o milletlerin her ferdinden saygı görür. İdeolojiler üstü bir zaviyeden değerlendirilirler. Goethe için her Almanın yorumu farklı olabilir, ancak kıymeti tartışılmazdır. Her Alman onu bilmek ve tanımak zorundadır. Bizim böyle bir kamumuz yok. Bırakalım kamuyu neler klasik desek on isim üzerinde dahi anlaşamayız. Çünkü kültürümüz ideolojiler üstü bir noktaya hala çıkamamıştır. Müfredatımız, basınımız, siyasetimiz her konuda sürekli farklılıklar üretir. Örneğin Yunus mu, Mevlana’mı yoksa Hacı Bektaş mı klasiktir. Bu kadim ve tarihi şahsiyetlerin üzerinde dahi bir uzlaşmanın sağlandığını söyleyebilmek mümkün değildir.
Ancak hümanist bir kültür ortak değerler üretebilir. Bahsettiğimiz isimlerin tamamının ortak özelliği derin bir hümanizma ile yüklü olmalarıdır. Moğol istilasından sonra yanıp yıkılan Anadolu Batı’dan çok önce, ama Dante ile neredeyse eşanlı olarak kendi büyük hümanist şahsiyetlerini çıkartmıştı. Ama sonra bunların üzerine ne ekledik. Müfredat ile bunları genç nesillere aktarabildik mi? Elbetteki hayır. Buna cehd edenlere tahammül ettik mi? Ne gezer...
İşte bunların yokluğu bizi yoksul ve fukara kıldı. Erdoğan bile bundan yakındı. Sol ise bunun rehavetiyle davrandı ise o da taşralılıktan kurtulamadı. Bir Batılının çok genç yaşlarda tanıştığı klasik veya kanonik yapıtlarla buradaki iyi bir okur o da, ancak kendi gayretiyle yıllar içinde karşılaşır. Üstelik buranın yükü daha da ağırdır. Hem Batı’yı hem de Doğu’yu bileceksiniz.
Theodorakis’le başladık nerelere geldik. Kominist olduğunu sakınmadan bildiren biri kendi toplumundan her vakit saygı gördü. Burada ise koca Nazım o da ancak Sovyet düzeni çöküp, düşüncesi tesirli olmaktan uzaklaştığında kıymete bindi. Mikis ise asırlık koca bir çınar olarak 20. Yüzyıl Yunan tarih ve kültür Panteonu’nun kuşkusuz en seçkin kısmında yerini alacak. Biz çocukluğu 12 Eylül karanlığında özgürlüğü ve sosyalizmi el yordamıyla arayanlar ise en ilham verici sesimizi kaybettik.