Nisan ayı MetroPoll anketi önümüze ilginç veriler sunuyor. Anket sonuçlarını siyasi gelişmelerle birlikte değerlendirdiğimizdeyse daha da ilginç sonuçlara ulaşmak mümkün. Anketin en ilginç sonucu Yavaş’ın Erdoğan karşısındaki en güçlü aday olduğunun anlaşılması. Bugüne kadar İmamoğlu ile ya burun buruna veya az geride ölçülen Yavaş MetroPoll anketine göre yalnız Erdoğan’a karşı açık bir üstünlük sağlamıyor İmamoğlu’nu da çok gerilerde bırakıyor.
İlk turda %50+1’e ulaşamayan Yavaş Erdoğan’a on puan fark atıyor, seçimin ikinci turunda fark on yedi puana yükseliyor. Yavaş İmamoğlu, Akşener ve Kılıçdaroğlu’nun da Erdoğan ile ölçüldüğü bu ankette ilk turda Erdoğan’ı geride bırakan tek siyasetçi olarak sivriliyor. Bu veriler kuşkusuz bugünün eğilimlerini yansıtıyor. Türkiye siyaseti gibi dinamik, aktörlerin çeşitli, sürprizlerinse her an olabileceği bir yerde bu eğilimler kuşkusuz değişebilirde. Ama az çok bazı sabit eğilimleri yansıtmakta olduğunu da söyleyebiliriz. MetroPoll güvenilirliği ile bilinen, manipülasyonlardan uzak durmuş, başında da Özer Sancar gibi toplumdaki eğilimleri doğru okumasını bilen biri olduğundan dolayı verileri ciddiye alıyoruz. Söylediklerimizin bu hususlar hatırda tutularak değerlendirilmesini öneririz.
Yavaş genel siyasete çok karışmadan, ama adaylığı etrafında dönen tartışmaları da kesin olarak reddetmeden bugünlere geldi. İşine odaklanması, kriz döneminde dar gelirliler için geliştirdiği telafi edici mekanizmalar halk tarafından beğeniyle karşılandı. İmamoğlu’nun aksine AKP Yavaş’la çok az polemiğe girdi. Toplumda Yavaş’ı hep bir yerel siyaset figürü olarak tanıdı. Bu nedenlerle Yavaş aslında bir kapalı kutu. Türkiye’nin toplumsal ve siyasal meseleleri konusunda ne düşündüğünü somut olarak bilmiyoruz. Bildiğimiz Yavaş’ın ülkücü kökenden gelmekle birlikte muhafazakar yönünün daha baskın olduğu. Yavaş’ın muhafazakarlığı iç Anadolu karakteristiği taşımakla birlikte Cumhuriyet değerleriyle de barışık. Aslında Yavaş bu haliyle İyi Parti prototipine rahat oturabilecek bir siyasetçi. Ülkücü gelenekten gelmiş, hizmet siyasetini öne almış ve insanlar arasında hizmet sunarken ayrımcılıktan uzak duruyor. En uzak olduğu Kürt seçmende verilere göre Yavaş’a kategorik olarak karşı değil. Ancak adaylığı ilan edildiğinde toplumun karşısına siyasal kimliği ile çıkacak olan bir Yavaş, belediye başkanlığında yarattığı ilgiyi sürdürebilir mi bu konularda tereddütlerimiz olduğu notunu düşelim.
Yavaş’ın adaylığının altılı masadan çıkma ihtimalinin düşük olduğunu da belirtelim. Çünkü masanın katalizör partisi CHP olmakla birlikte masanın rengini sağdan gelen partiler belirliyor. CHP dışındaki partilerin tümünün Erdoğan sonrası hedefinde sağın patronajını ele geçirmek bulunuyor. Akşener niyetini herkesten evvel söyledi. Babacan Erdoğan sonrası Akp’nin büyük parçasını etrafında konsolide edip sağın liderliğine heves ediyor. Kendi isim ve amblemiyle seçimlere katılma kararının altında da böylesi bir beklenti var. Dolayısıyla sağın liderliği konusunda Yavaş’ın oyuna dahil olmasıyla birlikte üçlü bir yarış başlayacak. Bu konuda Gül’ün adaylığını veto eden Akşener’in Yavaş’ın adaylığına sıcak bakacağını tahmin etmiyoruz.
Yavaş’ın adaylığını destekleyecek bir görünür bir de görünmeyen kuvvetler var. Halk desteği Yavaş’ın elindeki en önemli kart. Eğer Yavaş Erdoğan karşısında en rahat kazanan muhalefet adayı olma özelliğini seçim startının verildiğini güne kadar sürdürebilirse bu Yavaş’ı her halükarda potada tutacaktır. Artık yenilgiye tahammülü olmayan milyonların gözünde Erdoğan’ı yenebilecek hem de rahatlıkla bu işi yapacak birinin bulunması masanın iç dengeleri nedeniyle Yavaş’ı diskalifiye etme niyetlerini geri püskürtecektir. Ancak bunun için siyaset oyununu geriden kurmasını iyi bilen devlet içi güçlerin Yavaş konusunda ısrarcı olması gerekmektedir.
Türkiye’de sandık meşruiyetin anahtarını verdiğinden daima önemli olmuştur. İyi kötü yüzelli yıllık parlamenter, yetmiş yıllık da çok partili seçim geleneği bulunuyor memlekette. İktidar değişimleri sandıktan geçiyor olmakla birlikte alternatifin kim olacağına da asıl olarak güç odakları karar veriyor. Düzen siyaseti dediğimiz siyasetin parametreleri bunu gerektiriyor. Sermaye, uluslararası dinamikler ve devlet içi aktörler bahsettiğimiz karar vericilerin en önemlileri. Erdoğan sonrası bu aktörler açısından öncelikle bir restorasyon süreci olarak kurgulanmaktadır. Her odağın elbette tercih edeceği, iktidara taşımak isteyeceği, restorasyon direksiyonunu emanet etmeyi planladığı bir siyasi aktör vardır. Aday ya bu güçlerin bileşkesi olarak belirlenecek yada bu aktörler içinden konjonktürel olarak en güçlü olanın dayatmasıyla ortaya çıkacaktır.
Yavaş’ın şansı hem eski derin devlet temsilcilerinin hem de yeni devletin bir kısım aktörlerinin Erdoğan sonrası için düşündükleri uygun bir isim olarak sivrilmesinden kaynaklanıyor. Unutmayalım ki bu aktörler Gül’ün bahçesine helikopter indirip onu adaylıktan vazgeçirmişlerdi. Muhtemeldir ki Akşener’e Gül ismini veto ettirtende yine aynı aktörlerdi. Kaybedeceklerini anlayan bu aktörler için düzenin dağılmadan, bir devri sabık yaratılmaksızın devamı en öncelikli mesele olacaktır. Bu geçiş İsmet Paşa’nın Çankaya’yı sessizce Bayar’a bırakmasına benzetilebilir.
Yavaş halk katında sağladığı popülerlik ile bu aktörler için biçilmiş bir kaftan neden olmasın? Ülkücü gelenekten gelen, AKP Türkiye’sinin muhafazakar kültürünü içselleştirmiş, CHP’li olmasına rağmen partiyle organik bağı hiç bulunmayan, siyaset meselelerinde çok hırslı olmayan, diğer adaylarla mukayese edildiğinde Kürtlere en mesafeli duran birisi restorasyon heveslileri için neden ideal bir aday olarak düşünülmesin? Bu soruların retorik sorular olduğu anlaşılmıştır diye umuyorum. Bütün cevaplar Yavaş’ın ve onu ileri doğru iteleyecek güçlerin elinde istendiğinde devreye sokulabilecek önemli kartlar olduğunu gösteriyor. Eğer bu kart iyi açılırsa işte o vakit Yavaş’ın adaylığı en kuvvetli olasılık haline gelecektir.