Weber ‘Meslek Olarak Siyaset’ başlıklı konuşmayı 1918 yılında Münih Üniversitesi’nde yaptı. Konuşma metni ertesi yıl kitapçık olarak yayımlandı. Weber konuşmayı yaptığı sırada entelektüel açıdan olgunluk dönemini yaşıyordu. Zaten çok kısa sayılabilecek bir süre sonra da hayata veda edecekti. Weber kendisiyle özdeşleşen kavramlarında sistematik bir sunuşunu yapar bu konuşmada; Bürokrasinin ortaya çıkışı, rasyonelleşmenin yaygınlaşması, siyasal parti örgütlenmelerinin çoğalması, devletin şiddet kullanma üzerindeki tekeli, parlamentoların sistem içindeki güçleri, ‘mutlak erekler ahlakı’ ile ‘sorumluluk ahlakı’ bunlardan bazılarıdır.
Weber’in konuşmayı yaptığı tarihte dikkat çekicidir. Konuşma savaştan hemen sonra ülkesi Almanya’nın büyük bir yıkım yaşadığı dönemde yapılmıştır. Almanya savaşın en büyük kaybeden ülkesidir. Ağır tazminatlarla karşı karşıyadır. Weber barış görüşmelerine katılan heyetin içinde yer almış birisidir. Ülkesi yoğun iç karışıklıklarında olduğu devrimci bir sürecin içinden geçmektedir. Bu hızlı değişim aynı zamanda Weber’i de etkilemektedir. Weber kamu sahasında söz alan ve düşüncelerini sıklıkla paylaşan biridir. Fikirleri tarihsel maddeciliğe yaklaşmakta, sosyalizmin ahlakından yoğun bir biçimde etkilenmekte, fakat Bolşevizme uzak durmaktadır. Bolşevizmin ‘mutlak erekler ahlakını’ sorunlu bulmaktadır.
Weber’e göre siyasetten ‘ … bir siyasal topluluğun, bugün için de devletin, önderliğini ya da önderliğinin etkilenmesi ‘ anlaşılmalıdır. Devlet ise Weber’e göre fiziksel güç kullanma ve şiddet tekeline sahip olma anlamına gelir. Devlet topluma dağılmış bir halde bulunan şiddet kullanma hakkını belli bir arazi parçası üzerinde yaşayan uyruklarının elinden kendi tekeline alır. Bu nedenlerle devletin asli özelliği güç kullanmak ve örgütlü şiddet aygıtlarına sahip olmaktır. Weber liberal değerleri önemli ölçüde paylaşmakla birlikte klasik anlamda bir liberal olmadı. Liberallerin sözleşme kuramlarına pek prim vermedi. Mutasavver sözleşme kuramlarının açıklayıcı bir güce sahip olmadığına inanıyordu. Güç, şiddet tekeli aralarından en güçlü olanın buna el koymasıyla elde edilmişti. Avrupa tarihi söz konusu olduğunda bunu prensler başarmıştı. Vasallarıyla paylaşmak zorunda kaldığı gücü etrafına topladığı sonradan bürokratik cihazın parçasına dönüşecek güçlerle birlikte eline geçirmişti. Bu güçler çoğunluk kul statüsündeydiler.
Weber’e göre siyaset bu güce ulaşmak, bu gücü kontrol etmek, dağılımı ve paylaşımı konusunda söz sahibi olmaktır. Siyasete giren kişi bu gücü ya başka amaçlara hizmet etmek için ki bu amaçlar bencilce veya idealistçe olabilir ya da sırf iktidar için iktidar denilen duyguyu yani iktidarın verdiği önemlilik, ciddiye alınırlık gibi duyguları tatmin etmek için ister. Şiddet tekeline sahip bir aygıt olarak devletin ortaya çıkmasıyla eşanlı biçimde ‘profesyonel politikacı’ denilen tipte ortaya çıkmıştır. ‘Tip’ Weber’ci düşüncenin en önemli kavramlarındandı. Weber tarihte ve halihazırda yaşanılan olguları dikkatli biçimde inceledikten sonra olgular arasındaki benzerliklerin sürekliliğini yakaladığında bunları soyutlayıp ‘ideal tipler’ olarak kavramlaştırıyordu. Tarihteki süreklilikleri anlamaya çalışma yöntemlerinden biri de buydu. Bu sayede daha büyük genellemeler yapma imkanı buluyordu. Profesyonel politikacı ideal tipinin doğuşunu bir kez tespit ettikten sonra bu tespiti yaptığı yer ile kendini sınırlamıyor diğer yerlerde, uygarlık alanlarında da aynı şeyi keşfetmeye çıkıyordu. Bürokrasi içinde örneğin aynı şeyi deniyordu. Dolayısıyla yöntemi hem tarihsel hem de karşılaştırmalıydı. Weber bunun altından kalkabilecek engin bir tarihsel bilgiye sahipti.
Politikacı tipi ilk defa Prenslerin hizmetinde bulunanlar arasından çıkmıştı. Bu kişilerin kendileri ‘karizmatik’ iddia oluşturacak denemelerde bulunmamışlar, ancak karizmatik sayılabilecek birilerinin hizmetine girmişlerdi. Bu sayede bir yandan geçimliklerini güvence altına alıyorlar diğer yandan hayatlarına manevi bir içerik katıyorlardı. Bir meslek olarak politikanın doğumuna gözünü dikerken Weber dikkatini en fazla politikacı zümresinin hayatını nasıl kazandığına odaklar. Politikayla herkesin uğraşabileceğini, ancak bunun büyük çoğunluk için geçici olduğunu söyler. Böylelerini meslekten politikacı sınıfı içerisine dahil etmez. Böyle bir sınıfın ortaya çıkması ancak kendilerini tümüyle Prensin hizmetine sunmalarına ve adamalarına bağlıydı. Bahsettiği sınıf ilk defa Akdeniz çanağında ortaya çıkmıştı. Müstakil şehir komünlerinin ortaya çıkması ve bunların Papalıkla ve büyük krallıklarla yaşadıkları egemenlik ihtilafları bir kısım şehir yöneticisini politikacı tiplemesinin ilk prototipleri yapmıştı. Akla hemen Makyavelli geliyor. Floransalıydı, sonradan partiler arası sayılabilecek gruplar arası iktidar mücadelesinin içinde yer alıyordu, güçlü bir tarih bilgisine sahipti ve iktidarın fiziği hakkında Prense nasihatlerde bulunuyordu.
Weber kişinin politikayı meslek edinmesinin iki yolu olduğunu söylüyor. Kişi ya politika için ‘yaşar’ ya da politika sayesinde ‘yaşardı’. Uygulamada bunun bir karışımına rastlansada ağır basan duygu bunlardan birisi olurdu. Çünkü düşünceler denilen ‘dünya-imgeleri’ son tahlilde çıkarlar tarafından belirlenirdi. Weber bu çıkarların tek başına ekonomik belirlenimli olmadığını söylüyordu. Marx ile bu konuda anlaşamıyordu, ancak Marx düşüncelerin rolünü de hiç ihmal etmemişti. Bu belirlenimin ısrarla son tahlilde gerçekleştiğini söylemişti. Zihniyetlere öncelik tanıyan bir sosyoloji yapan Weber bir yerden sonra giderek Marx’a yaklaşmaya başlamıştı.
‘Politikayı geçim kaynağı’ diyor Weber biz buna buraların ağzıyla kapısı diyelim yapan kişi için siyaset artık bir meslek haline gelmiştir. Özel mülkiyetin hakim olduğu bir dünyada kişinin politika yapabilmesi ancak zamanı satın alabilmesine bağlıdır. Yine bir yerde dediği gibi ‘siyaset kalın bir tahtayı ağır ve yavaşça delmeyi gerektiren’ bir uğraşı ise kişinin bunu yapabilmesi için gerekli geçimlik araçlara sahip olması gereklidir. İdealist olmakla itham edilen Weber bu konularda son derece gerçekçi ve materyalist birisidir. Bu imkanın geçmişte birer rantiye olan toprak sahibi aristokratlara mahsus olduğunu söyleyen Weber ileri kapitalizm dediği aşamada tahvil, hisse senedi gibi kağıtlara sahip sınıflara özgü olduğunun altını çizer. Weber bu durumu idealize ederek politikayı geçim kapısı olarak görmeyecek tek bir zümrenin olabileceğini onun da ancak plütokratik bir sınıf olabileceğini, politikadan ekonomik olarak yararlanmamak için onlarında bir garanti veremeyeceklerini ifade eder. Politikaya bulaşan herkes bu işten kazanç elde eder demeye getirir. Sadece bir kesimi istisna kılar; “ pervasız ve katıksız bir siyasi idealizm, yalnızca değil ama genellikle, mülksüzlükleri nedeniyle, belli bir toplumun ekonomik düzenini korumak isteyen tabakaların tümüyle dışında kalan tabakalarda görülür. Bu, özellikle olağanüstü dönemlerde, dolayısıyla devrim dönemlerinde geçerlidir. “