Engels yol arkadaşının mezarı başında yaptığı konuşmada Darwin’in canlı varlığın evriminin Marx’ın ise insanlık tarihinin yasalarını keşfettiğini söylemişti büyük bir gururla. Bu büyük adamın yaptıkları karşısında kendi yaptıklarını ise alçakgönüllülük içinde ikinci keman olmaya benzetmişti. Elbette Marx’a gelinceye kadar tarihin gelişimine dair birçok fikir, sav ve iddia ileri sürülmüştü. Tarih aynı zamanda bu fikir ve düşüncelerinde tarihidir. 13.yüzyılın büyük tarihçisi İbni Haldun’dan Vico’ya kadar bugün önemlerini hala koruyan güçlü değerlendirmeler yapılmıştı. Ekonominin, coğrafyanın, tekniğin ve insan üretici gücünün tarihin yapımındaki rolü de farklı düşünürler tarafından tek tek serimlenmişti. Fakat biriken bu bilgi yığınını eleştirel gözle değerlendirip senteze ulaştırmak görevi Marx’ın omuzlarına yıkılmıştı. Maddeci tarih görüşünün bu büyük kaşifi bize donmuş, kalıplaşmış bir doğmaya dönüşmüş fikirler bütünü değil, açık uçlu, gelişime her zaman açık ve yeni olgularla sürekli ilerletilmesi gereken güçlü bir entelektüel miras bıraktı.
Yaşarken ismiyle anılacak bir “ izm “ bırakmaya en önce kendisi karşı çıkmıştı. Dostu Weydemeyer’e yazdığı mektubunda yaptığı keşifleri mümkün olduğunca önemsizleştirerek başka insanların katkılarına olan minnetini ifade ediyordu. Yokluklar, parasızlıklar, üç çocuğunun kötü koşullardan dolayı ölümüne rağmen ne devrimci faaliyetten geri durdu nede kapitalizmin işleyiş yasalarını ortaya çıkarmak için hayatını adadığı bilimsel çalışmaları yapmaktan vazgeçti. Feuerbach’a ilişkin tezlerinin onbirincisinde “ aslolanın dünyayı yorumlamak değil değiştirmek “ olduğunu söyleyende kendisiydi. Bu çubuk bükme çoğu kimsenin düşündüğü gibi yorumlama, izah etme, anlama çabasını küçümsemiyor, önemsizleştirmiyordu. Anlama çabası ancak değiştirme arzusuyla birleştiğinde olgun meyvelerini verebilirdi. Pratikten kopuk bir yorumlama girişimi büyük düşünürlerinde başına geldiği gibi soyut spekülasyonlara savururdu kişiyi.
Maddeci dünya görüşünün gücü salt tarihi açıklamadaki yeteneğinden kaynaklanmaz o aynı zamanda kendi teorik gelişiminide en iyi açıklayacak araçları sunar bizlere. Bir dünya görüşünün üstünlüğüde başkalarını yargılarken kullandığı araçların dönüp aynı zamanda kendisini de açıklamasındaki gücünden kaynaklıdır. Bu nedenlerle yapılan işin kendisi sürekli eleştirel olmayı gerektirir ve nitekim kurucularda yaptıkları tüm çalışmalara “ eleştirel katkılar “ başlığını koymuşlardır. Bu miras Aydınlanma’nın, Kant’ın izini takip eder. Königsbergli bu ufak tefek adam da saf akla, pratik akla ve estetik yargıya ilişkin üçlemesine hep bu adı vermişti. Marx’ın hiçbir çalışması yoktur ki bu başlığı taşımasın. Şunu bilecek kadar da akıllıdır ve bizleri uyarmayı ihmal etmez; “ eleştirinin silahları asla silahların eleştirisinin yerini tutamaz. “ Bu hatırlatma idealist dünya görüşüne karşı yapılmış haklı bir uyarıdır. Hegel’e olan borcunu her zaman vurgulayan Marx tarihi yaratanın fikirler olmadığını, gerçek dünyanın fikirlerle değil son tahlilde maddi olgularla açıklanabileceğini ve nihayetinde eleştirinin silahının silahların eleştirisi karşısında boynunu bükmek zorunda kalacağını söylüyordu. Eleştirinin yerine getirmesi gereken biricik görevse hiçbir şeyden ürkmeden, çekinmeden kendi mantıksal sonuçlarına kadar ilerlemek olmalıydı.
İşin bu kısmında uzun boylu durmamızın bazı sebepleri var. Döneminin en cüretkar, en radikal insanı sayılacak olan bu insan ölümünden sonra fikirlerinin yaygınlaşması ile birlikte bir takım zümresel çıkarların, donmuş fikirlerin, gerçek anlamda işçi iktidarı olmaktan uzaklaşmış bürokratik olarak yozlaşmış iktidarların aklayıcısı haline getirildi. İsmi stadyumlara, havaalanlarına, meydanlara, caddelere verildi. Bu çarpıklığa uğratılmak için kitaplarının yayını geciktirildi, sansüre uğratıldı. Burjuva demokrasisini bir egemenlik biçimi olarak değerlendirmekte asla tereddüt etmeyen Marx’ın devletlu bir sosyalizmle, işçi sınıfının kendi iktidarından uzaklaştırıldığı bürokratik egemenlik biçimlerinin herhangi birisiyle bağdaşabilmesi asla mümkün değildir. İsa nasıl ilk önce etrafında yoksulları örgütleyip ne Romalılarla nede Musevilerle uzlaşmadıysa, ama düşünceleri sonradan örgütlenmiş din haline getirilip engizisyonların, katliamların malzemesi yapılmışsa Marx’da adı kullanılarak işlenen günahların sorumlusu kılınamaz. Onun düşünceleri her zaman radikaldi, düzen güçlerinin huzurunu bozmuştu ve konformizmin yanından bile geçmemişti.
Yazdıkları görmezden gelindi, kendi deyimiyle bilinçli olarak “ sessizlik suikastine “ uğratıldı. Memleketi olan Almanya’ya girişi uzun yıllar yasaklandı. Seyahat etmesinin önüne sürekli engeller çıkartıldı. Attığı her adım hem Prusya devletinin hafiyeleri hem de İngiliz polisi tarafından adım adım takip ediliyordu. Kalçasında çıkan şirpençelere, odasında adımlanmaktan çökmüş parkelere rağmen sebatla çalışmalarını sürdürdü. Kapital bugün hala aşılamamış bir başyapıttır. Kapitalizmin anatomisini öğrenmek için en ideal kitaptır hala. Buradaki analizlerin doğruluğu, haklılığı haysiyetli burjuva düşünürler tarafından dahi inkar edilmez. Yüzküsür cildi bulan külliyatı başlıbaşına bir dünyadır. Orada ondokuzuncu yüzyıl diplomasi tarihinden, Doğu sorununa, Amerikan iç savaşından, Osmanlı toplumuna, devrim sonrası Fransa’sının tüm tarihine, Almanya’da burjuva devrim sorunundan, İrlanda meselesine kadar aklımıza gelen her konuda parlak çözümlemeler vardır.
Engels haklıydı o gerçek bir dahi, insanlığın tarihinde çıkartabileceği birkaç büyük beyinden birisiydi. Aşılması imkansız bir dünya görüşü, her sorunu çözebilecek bir alet takımı bıraktı bizlere. Komünist Manifesto “ Avrupa’da bir hayalet geziniyor “ diyerek başlar. Bu hayalet “ kralları, prensleri, düzenin bütün adamlarının adeta bir hortlak gibi rüyalarını bölüyor, onları kan ter içinde korkudan uyandırıyor “ diye devam eder. Onun hayaleti olan işçi sınıfı yenilerek, geri çekilerek, ileri atılarak bir köstebek gibi yerin altında işini görmeye devam ediyor gün yüzüne bütün görkemiyle yeniden çıkmak için.
Fransız düşünür Derrida “ hayalet “ metaforunu bizzat Marx’ın kendisine uygulamıştı. Derrida’ya göre düzen güçleri açısından gerçek hayalet bu adamın kendisi ve fikirleriydi. Onun fikirlerinin evcilleştirilmesi, düzen içine sıkıştırılması, akademiye, basın yayına hapsedilmesi kısaca gerçek dünyanın radikal ve ihtilalci güçlerinden uzak tutulması mümkün değildi. Gotik dünyanın, korku edebiyatının öyküyü yerinden eden ötekisi, dışarısı nasıl hortlak, hayalet, zebaniyse modern dünyanın akışını kesecek güçlerde işe soyundukları vakit takım çantalarından onun devrimci fikirlerini çıkartarak işe başlayacaklar.