Peker'in ifşaatları toplum ve devlet olarak hal-i pür melalimizi tüm çıplaklığıyla sergiledi. Şimdi ahlaktan, vicdandan kısacası yurttaş olmaktan dem vuran herkesin bu sefillikten nasıl çıkacağımız, onurlu insanlar topluluğu olarak yolumuza nasıl devam edeceğimize cevap vermesi gereken bir eşikteyiz. Devletin çöktüğünü, hukuk devleti olmaktan fersah fersah uzaklaştığını zaten biliyorduk. Bilmediğimiz devletin çürüdüğü, içindeki aktörlerin devlet olmanın her türlü hassasiyetini kaybettikleriymiş. Uluslararası dolandırıcılar devletin zirvesine kadar çıkabiliyor, devletlularla al takke ver külah ilişkiler kuruyormuş. Heybetlerinden yanlarına yaklaşılmayan, gittikleri her yere onlarca koruma ordusu ile giden Bakanlar parayı nasıl bulduklarını hiç merak etmedikleri, belki bulmalarına bu tür ilişkiler dolayımıyla aracılık ettikleri dolandırıcı tiplerle içli dışlıymış. Muhaliflerine göz açtırmayan Devlet dolandırıcıların içinde cirit attığı bir yer haline gelmiş. Siyasette yükselmenin yolu ilkesizlikten, cehaletten ve sadece yalaka olmaktan geçiyormuş. Gün yirmi dört saat yerli ve milli edebiyatı yapanlar için güce ulaşmanın ve orada tutunmanın dışında hiçbir şeyin kıymeti yokmuş.
Devletin azameti siyasette nüfuz sahibi olmak, kendinize ait olmayan malın mülkün, servetin üzerine çökmeye yarıyormuş. ABD gibi uluslararası bir emperyalist gücü dolandıranlar adımlarını bu topraklara attıkları an da özel destek ve himaye görüyormuş. Paranın ak mı kara mı, meşru mu gayrımeşru mu olduğu meğer hiç sorgulanmıyormuş. Devlet her türlü kural, değer ve normdan arındırılıp gücü yetenin gücü yetmeyene çöktüğü bir mekanizmaya dönüştürülmüş. Devletin tankı haksızca çökülen lüks bir otelin sahiplerini korkutmak ve sindirmek için kullanılmış. Çökerek sermaye transferi yapanlara devlet koruma orduları tahsis etmiş. Devletin soluyla sağının birbirinden en küçük bir farkı kalmamış. Kutsadıkları, toz kondurmadıkları devleti sadece haksız mal iktisap etmelerine aracılık ettiği için seviyorlarmış. Kurtarıcı olarak bilinen, kendilerine umut bağlanan siyasiler her türlü ilkesiz pazarlığın tarafıymış. Pozisyonlarını korumak için her türlü ahlaksız pazarlığı yapmaktan imtina etmiyorlarmış.
Uluslararası dolandırıcılar öyle itibarlı adam olmuş ki, Devletin güvenliğinden sorumlu Bakanı bir kanun kaçağını dışarı çıkması için uyarıyor, mahkeme konusu olan bir alacak verecek meselesine aracılık ediyor, gazetecisi de devlet içinde çöreklenmiş bir çete adına bu adamla pazarlık ediyor. Hukuk, mahkeme, yargı bizzat emanet ettiklerimiz tarafından rafa kaldırılmış. Devlet yargının bakması gereken ihtilaflara mafyavari müdahale etmiş. Hukukun işe yaramadığını, özel ihtilafların bile artık bu yöntemlerle çözüldüğünü ilan etmişler. Bakan yardımcısı Bakana posta koyuyor, eski Emniyet Genel Müdürü marinaya çöküyor, oğlu partinin Marmara bölge sorumlusu yapılıyor. Hukuk bu kirli ilişkilerin üzerine gidemiyor. Ateşkesler, uzlaşmalar, anlaşmalar, mutabakatlar hukuktan kaçırılıyor, hukukun olmadığı bir yerde çirkin pazarlıklar dönüyor.
Muhalif bilinen gazeteciler uluslararası bir dolandırıcının sermayesi ile televizyon kuruyor, kanka olanlar birbirine giriyor, sonra yanlış anlaşılma oldu denilerek olay hasır altı ediliyor. İpliği pazara çok önceden çıkmış iki kardeş gazeteci ile muhalif bilinen bazıları aylarca birlikte program yapıyorlar. Yine muhalif bazı belediyeler bu adamlara iş vermiş. Muhalif gazeteciler kardeşlerin pisliği Peker tarafından ifşa edilince sanki sahiden de gazeteciymişler gibi kendilerini aklamak için bunlara söz hakkı veriyor, pisliklerini aklamalarına yardımcı oluyor. Cümle alem biliyordu ki bunlar gazeteci değil tetikçiydi, belli güç merkezlerinin medyadaki operasyon araçlarıydı.
Devleti çürüten ilişkilerin büyük bölümünün Ankara mahfillerinde bilinmediğini düşünmek aptallık, aklımızla alay etmek olacaktır. Ama Türkiye'nin statükosu içinden hiç kimse buna cesaret edemedi. Ne muhalefet ne basın ne de diğer güçler. Cerahati patlatmak, lağımı boşaltmak işi bir yer altı örgütü liderine kaldı. Bu bile başlı başına yaşadığımız çaresizliği izah için yeterlidir.
Toplumsal ilişkilerimizde, Devlet de tanık olduğumuz çürümeden bağışık değil. Orada da orman yasaları egemen. Hukuk, adalet, özgürlük sadece özlemini , hayalini kurduğumuz değerler. Büyük çoğunluğun bu değerler için adım atmaya mecali dahi yok. Ama o adım atılmadığı taktirde de medeni dünyaya uzaklığımız her geçen gün artacak. Sınav sistemi objektif çalışmayan, doğasını korumaktan aciz, kamu yaşamında dahi liyakata ve ehliyete prim verilmeyen bir varoluşun içinde debeleniyoruz. Çocuklarımız ülkelerini yaşanmaya değer bir yer olarak görmüyorlar, kaçıp uzaklaşmak istiyorlar. Resmi muhalefet topluma ne alternatif bir yaşam ne de yeni bir dünya vaat ediyor. Ömürlerimiz bir boş vermişlik, çaresizlik ve ızdırap içinde tükeniyor. Hem devlet hem de toplum olarak çürümüşlüğün girdabında tutunmaya çalışıyoruz.
Buradan çıkış için muhalefetin bize sunduğu sadece bir sistem önerisi. Geçmişten farkı önüne ' güçlendirilmiş ' sıfatının eklenmesi. Bizi adım adım bu noktaya ihyasına çalışılan o sistemin kendisi getirdi. Kitle korkusu, katılımdan duyulan ürküntü siyasetin bilinç altına işlemiş neredeyse. İkinci Meşrutiyet döneminin en çok ilgilenilen iki düşünüründen birisi Gustave Le Bon diğeri de Emile Durkheim'dı. İkisi de yenileşmeden, değişimden duyulan korkuyu yansıtan düşünürlerdi. Le Bon kitlelerin kontrol edilmezliği, öngörülemezliği ve yıkıcılığı üzerine endişe dolu düşüncelerin yazarıydı. Durkheim ise değişimin, ancak organik bir toplum olunduğunda fayda getireceğine inanıyordu. Bu gelenekle beslenen resmi muhalefet geldiğimiz aşamada benzer korku ve kaygıların tutsağı olmuş vaziyette. Erdoğan sonrası kurgulanırken ne kitle katılımından ne de doğrudan demokrasi pratiklerinden ima yoluyla dahi söz edilmiyor. O vakit soralım cümlesine; bu çürümüşlüğü, kokuşmuşluğu, rezaleti toplumu ayağa kaldırmadan, seferber etmeden nasıl temizleyeceksiniz. Eğer aksini düşünüyorsanız geldiğimiz noktayı kavramaktan çok uzaksınız demek ki... Yok aksini düşünüyorsanız bir ' kurucu irade ' olarak toplumla birlikte kendinizi yeniden kurmaktan başka çıkış yolu yok.you