1-Erdoğan'ın tuğlayı çekeceğini hiç düşünmemiştik. Yazılarımızı dikkatli takip edenler bunu fark etmiştir. Soylu'nun ve etrafındaki ilişkilerin deşifre edilmesinin Erdoğan'a bir manevra alanı sağlayacağını söylemiştik. Akşener'e yönelik İkizdere provokasyonu, Soylu'nun Haber Türk çıkışı ve Bahçeli'nin açıklamalarından sonra Erdoğan'ın alacağı tutum belli olmuştu. Erdoğan'ın buradan bir tuğla çekmesi demek binanın tümüyle üzerine çökmesi anlamına gelecekti.
2-Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi denilen Türk tipi alaturka rejim ile siyasi istikrar sağlanacak ve koalisyonlar dönemi ebediyen kapanmış olacaktı. Ancak görüyoruz ki memleket, tarihinin en karanlık, hiçbir denetime tabi olmayan, at izi ile it izinin birbirine karıştığı koalisyonlara mahkum olmuş. Bu koalisyonlar milletin gözleri önünde, parlamento çatısı altında değil devletin karanlık labirentlerinde kuruluyormuş.
3-Yirmi gün arkasında kimsenin durmadığı Soylu’ya üzerindeki ürkekliği atıp ben de tuğlayı çekebilirim demesinden sonra , gönülsüz de olsa sahip çıkılmasına karar verildi. Görülen o ki Erdoğan sadece partisi dışındaki koalisyon ortaklarına mahkum değilmiş. Partisi içinde de pek çok unsur Erdoğan'dan bağımsızlaşmış ve özerk davranmaya başlamış. Şimdi her biri ile ilgili ortaya atılan, atılacak olan kir ve pisi yıkamak işi de Erdoğan'ın omuzlarında. Buna soyunmak Erdoğan'ı her defasında daha fazla yalnızlaştıracak, ortaklarına cesaret verecek ve siyasi bedellerini de kendisi ödemek zorunda kalacak.
4-Soylu'ya sahip çıkılması ne Erdoğan'ı ne de Bahçeli'yi düne göre daha güçlü kılmamıştır. Her ikisi birlikte dibe doğru yuvarlanacak, bunca ahlaki düşkünlüğü taşımak zorunda kalmak aradaki güvensizliği arttıracak ve rekabeti daha kuralsız hale getirecektir. Her şey milletin gözlerinin önünde yaşanıyor. Sokağa yansıyan bir tepki olmayabilir, toplum bir seyirci gibi olanı biteni izleyebilir, ancak ' beka söylemine ' sığınmanın da miadı artık dolmuştur. İnsanlar ne devletin bakanına ne Bahçeli'ye ne de Erdoğan'a inanıyor, bir yer altı suç örgütü liderinin anlattıklarını daha ikna edici buluyor. Bu ilişkilerin, ancak o dünyanın içinden gelmiş birisi tarafından bilineceği düşünülüyor. Zaten Soylu kendisini savunurken AKP içindeki pek çok aktörü de zan altında bırakıyor.
5-Soylu'ya kalırsa terörle asıl mücadele kendi döneminde başlamış, mafyanın, yer altı dünyasının belini de kendisi kırmış. En büyük uyuşturucu operasyonlarının altında kendi imzası varmış. Açıklamalarında AKP'nin kendi bakanlığına gelinceye kadar on dört yıldır iktidar olduğunu unutuyor. Erdoğan’ın gözüne girmeye çalışırken herkesi kendine hasım hale getiren laflar ediyor. İlk somut tepkiyi Davutoğlu verdi ve Erdoğan'a temiz toplum temiz siyaset çağrısında bulundu. Davutoğlu Soylu'yu milli görüş geleneğinden gelmemekle, o mirasın üzerine oturmakla ve tüm birikimi heder etmekle suçlayıp AKP'lileri partilerine sahip çıkmaya çağırdı. Davutoğlu'nun bu çağrısına somut bir karşılık gelmeyebilir, ancak parti içinde bulunan mütedeyyin kesimlerin bu sese kulaklarını kapatacaklarını düşünmüyoruz. Soylu'nun halının altını silkelemesiyle başka kirlerin de dökülmeye başlayacağını iddia edersek boşa konuşmuş olmayız. Muhtemeldir ki Davutoğlu yakın bir zaman içinde bu söz düellosuna daha yüksek bir perdeden dahil olacaktır. Ortaya nelerin döküleceğini de hep beraber görmüş oluruz.
6-Davutoğlu yaşanılanları kurtlar sofrasına benzetti. Sofrada kurtların başına üşüştüğü şeyse devletin kendisidir dedi. Bu benzetme olan biteni o kadar güzel betimliyor ki... Anti hukukun hakim olduğu, mafya liderlerinin meşru siyaseti tehdit ettiği, bildiriler yayınladığı, İçişleri Bakanı'nın yargıyı ve Adalet Bakanını açıklamalarıyla zan altında bıraktığı, ifşaatlar karşısında yargının kılını kıpırdatmadığı bir vasata kurtlar sofrası denmez de ne denir ki... Kemal Tahir '' Kurt Kanunu '' da genç Cumhuriyetin Kara Kemal şahsında İttihatçı artıklarını tasfiye ettiği dönemin panaromasını anlatmıştı. İttihat ve Terakki’nin İstanbul'daki esnaf örgütlenmesini yöneten Kara Kemal, romanın sonunda tavuk kümesinde kıstırıldığı esnada başına dayadığı silahla intihar eder. Karşımızda Davutoğlu'nun benzetmesiyle '' Kurtlar Sofrası '', Kemal Tahir'in deyimiyle bir '' Kurt Kanunu '' var.
7-Erdoğan'ın Akşener'e yönelik aleni tehdidi önümüzdeki dönemin ne kadar karanlık ve kaotik olabileceğinin açık sinyallerini vermiştir. Akşener'e başına gelenlerin göreceği '' en iyi şey '' olduğu söylenmiş ve hizaya gelmesi dikte edilmiştir. Kuralsızlığın, ölçüsüzlüğün, meşru siyaset zemininin tükendiği bir eşikteyiz artık. Bu dil devletin bugüne kadar ancak Kürtlere ve siyasetçilerine yönelttiği dildi. Artık Akşener'de düşman '' siyasetin içine alınmıştır. Ülkenin uzak ve yakın geçmişini bilenler bu dönemlerin her türlü provokasyona, linç girişimine açık olduğunu iyi bilirler. Artık söz konusu olan hukuk, yasa değil kurt kanunudur çünkü.
8-Ama toplumla zıtlaşan, çelişkiye düşen bir iktidarında başarılı olma şansı hiç yoktur. 46 seçimleri de meşru değildi. Seçime CHP değil tek parti devleti girmişti. İnönü bir yıl sonra muhalefeti meşru kabul ettiği beyannamesini yayınlamıştı. Kuşkusuz şartlar aynı değil, koşullar daha ağır ve devletin başında da İnönü karizmasında birisi yok. Görünen o ki arınma yetisini yitirmiş devlet toplumun başına çoraplar örecek, muhalefeti asla rahat bırakmayacaktır. Ancak ömrünü tamamlamış bir iktidarın gidişini önleyebilme çabası da hep nafile kalmıştır.