Cumhuriyetin kurucu kadroları üç temel sorunu çözerek, halkı ithalata muhtaç etmedi.
Birincisi tarlaların Sulama işi; İkincisi tarlaların iskânı ve boş bırakılmaması;
Üçüncüsü de yol işidir.
Anadolu’da bahar sevinci, bağrında bir de sel korkusunu taşır. Irmakların terbiye edilmediği zamanlarda köylümüz hem kuraklık hem de sel korkusu ile birlikte yaşardı. Bu korkular sulama işinin kontrollü yapılması ile birlikte çözüldü.
“TOPRAKSIZ KÖYLÜ EKMEKSİZ KÖYLÜDÜR…”
İkinci olarak tarlaların boş bırakılmaması: O dönemin insanları, bir karış toprak için kanını vermişlerin kendisi ya da çocuklarıydı. Ektikleri toprak bir parça buğday biraz da şehit atalarının kanı kokardı. O topraklarda sadece ilkbaharın meltem esintisi değil, biraz da atalarının ruhu dolaşırdı.
Bu nedenle toprak kutsal ve bu nedenle satılmazdı.
Anadolu köylüsü için toprağı işlemek, askerlik kadar kutsal ve kaçınılmaz bir görevdi.
Toprağı, emlak komisyoncularının ticaret malı olarak görmek ayıpların en büyüğüydü.
Toprak, sadece toprak değil, o, atalardan miras kalıp, torunlara bırakılacak kutsal bir değerdi.
Önce bu anlam çürütüldü.
Toprak ekmektir; ayrıca toprak, işletilerek devlete karşı bir borç ödenir. İşlenmiş toprak devlete karşı bir görev ve halka ödenmiş bir borçtur. Köylünün üretimine, sadece köylü değil, onun hiç tanımadığı yüzünü bile görmediği başkaları da muhtaçtır.
Bu açıdan Gazi Mustafa Kemal “Üreten Köyü Milletin Efendisidir” demiştir.
Ve üçüncü olarak yol:
YOLLAR ÜRETİME HİZMET ETMELİDİR
Sömürü düzeninin bankalarından, (tefeciliğin kurumsallaş halleridir) borç ile alınan paralarla yapılan yollar, üretimin değerlendirilmesine hizmet edemez.
Şüphesiz ki Mustafa Kemal, “Yollar bir yurdun can damarıdır” derken, kastettiği, eşkıyaların, haramilerin geçtiği ve el koyduğu yollar değildir.
Damarlar hem bedene can verecek kanı taşıyabilir, hem de aynı kanla zehir taşıyıp öldürebilir.
Tüketime hizmet eden yol, halkını fakirleştirir, üretime hizmet eden yok ise halkını refaha kavuşturur.
Demiryolları, üretime hizmet eden yol türüdür. Türkiye bu topraklardan geçen demiryollarını millileştirmek için ağır bedeller ödemiştir.
Şimdi ülkemizin duble yollarının özelleştirilmesi ve halkın hizmetine sunulması en öncelikli sorunlarımızdandır.
Nitekim yolların yerli ve milli olması, binlerce yıldır önemini koruyan değerdedir.
İpek yoluna egemen olan, dünya ticaretine de egemen olurdu. Müslümanların İpek Yolunu kontrol etmeleri Avrupa’nın okyanuslara açılmasının nedenlerinden biri olmuştur.
Yol, yaşamsal değerde önemlidir.
KÖYLÜ MALI KUTSAL BİR EMANET GİBİ…
Sadece kriz zamanlarında köyün, köylünün ve üretimin değerini anlamak, toplumların ve devletin en büyük zaafıdır. Cumhuriyet yönetimi bunu fark ettiği için, zirai, sosyal ve kültürel kalkınmayı köy ve köylüden başlatmıştır. Köylüyü, toplumsal katmanın en tepesine oturtan cumhuriyet anlayışı, onu yasalarla da korumayı ihmal etmemiştir.
İktidar da sorunun büyüklüğünü kavramış ama, çözüm olarak, Köylüyü koruma yerine mevduatı koruma gibi yanlış bir yola girmiştir.
Üretimi beceremeyip, eksikliği ithalat ile çözen tarım Bakanları bu iktidara nasip olmuştur.
“GELECEK OLAN ZARARLARA KARŞI DA KORUMA…”
İkinci Dünya Savaşı, tüm zamanların en şiddetli krizinin yaşandı dönemlerden biridir. Cumhuriyeti kuran kadroların o krizi nası çözdüğüne bakalım:
Hükümet, 1941 yılında Köylü Mallarını Koruma amaçlı bir kanun tasarı hazırlamak üzere bir çalışma başlatır. Bu çalışmayı yapacak komisyon Adalet, İçişleri, Ekonomi, ve Ziraat bakanlığından seçilen beşer kişilik üyeler tarafından teşekkül eder.
Komisyon çalışmaya başlar: Amacı, Köylü Mallarının Korunmasıdır.
Dünyada savaş, açlık, kıtlık hakim iken hükümetin Köylü Mallarını koruma altına alması örnek alınacak bir yöntemdir. Devlet bu aşamada, parası olanı, faizciyi, tefeciyi, kaçakçıyı değil, köylü mallarını korumanın yöntemlerini araştırmak ve bir kanun ile garantiye bağlamak sevdasındadır.
Tasarının amacı şöyle açıklanmıştır: “… Geniş sahalar içinde ve dağının bir halde bulunan araziye gelmesi ihtimal dahilinde olan zararları men ve telafi etmek için yaptırımlar koymaktır. Bu itibarla çiftçi mallarının korunması kanunu şehir ve kasabalara şamil olmayacak, yalnız köylerde tatbik olunacaktır…” (1)
ÇİFTÇİ MALININ TARİFİ
Tasarı, köylüyü ve mallarını sadece gelmiş olan zararlara karşı değil, ayrıca gelmesi ihtimal olan zararlara karşıda korumayı amaçlamaktadır.
Köylerimizin genel yaşayışları bakımından olağanüstü öneme sahip bu tasarının ana hükümleri şöyledir.
“Kanun önce çiftçi mallarını tarif etmektedir. Bu tarife göre çiftçi malı sayılanlar şunlardır:
*Köy Kanununa göre, tespit edilen sınırlar içindeki ekili, dikili veya kendiliğinden yetişen bütün nebat ve ağaçlarla Orman Kanununun alanının dışında kalan ağaçlıklar, nadaslar veya ziraatta kullanılan veya ziraat ile alakası olan her nevi menkul mallar ve ağıl, samanlık, ambar gibi doğrudan doğruya çiftlik hizmetlerine mahsus olan gayri menkuller ile sur arkları, sed ve bentler, tarla ve bahçe yolları ve hendekler bu kanuna göre çiftçi (köylü) malları sayılmaktadır.” (2)
Yani dememiz odur ki, bir malın mülkiyeti şahırlara ait olabilir, ama o mal, üretimin aracı ile milli servetin en değerli parçasıdır. Nihai manada onun sahibi, millettir, devlettir.
KAPSAM ALANI
“Korunacak mallar kapsamına şehir ve kasaba hudutları dışında olmak koşulu ile belediye hudutları içinde bulunsun bulunmasın, zirai ürün üretilen sahalar dahildir…”(2)
Üzerinde bir yeşil soğan dahi ekili bulunan arazi, üretime katkı yaptığı için hükümetin koruma altındadır. Hiç kimse, üretime uygun olan bir araziyi, bu amacının dışında kullanamayacaktır.
Bu işlemler için denetim heyeti kurulacaktır. Koruma altına alınacak olan sahalar, bu kurul tarafından tespit ve ilan olunacaktır. Bu heyet, bu kanunun sağlıklı olarak uygulanması amacıyla, kanunun ruhuna uygun olarak bir sahanın bazı parçalarını veya tamamını uygun gördüğü köye bağlayacaktır…(1)
Kanun, ne belediyelerin ne de şahısların toprakları talanına göz yummamıştır.
11 Haziran 1941’de, TBMM’sine sunulan kanun tasarısı 2 Temmuz 1941 tarihinde genel kurul tarafından kabul edilerek yasalaşmıştır.
Kırsal alanda, börtüden böceğe, ottan çayıra, ağaçtan toprağa, kutsal olarak bakan anlayıştan, bunların satılacak bir değer olarak görülen anlayışa geçmek, bu ülkeye yapılacak en büyük kötülüklerden biridir.
- 12.06.1941 Tarihli Türksözü Gazetesi
- 03.07.1941 tarihli Türksözü Gazetesi