Konuğum: Metin Çelik

Sedat Memili

Değerli insanlık dostu Metin Çelik, "İnanç / Mezhep""  üzerine "manifesto" niteliğinde bir yazı kaleme almış.

İnanç ve mezhep konularında analiz ve çözümleme yapan dostumuzun bu yazısını paylaşmak istedim. Teveccüh göstererek, bu sütunlarda paylaşmış olduğum "Aşure Aşkın Fotoğrafıdı" yazısına gönderme yapmış...

Dostumuza bu yazıyı paylaşma izin verdiği için teşekkür ederiz.

 

TAHRİSEL “TAHTEREVALLİ”…!

Okurların başlığa takılmamalarını,yazı boyunca söylemeye çalışacağımı anlamalarını,katkı sunmalarını  beklerim.Metafor yaptığımı,bununla biraz acı çekmeyi,kendimize gelmeye dair bir şeylerin söylenmeye ihtiyaç olduğu aşikardır. Camilerin tarihsel pratiklerine baktığımızda, yarattıkları sosyal fayda  ile toplumun fikri gelişmesinde oynadıkları rolün zayıflığı görülecektir.Tarihsel gelişmeye,toplumların normalleşmesine katkı sunmadıkları,tersine tekrar, nakil gibi kolay olanı seçtiklerini, çoğu zaman devletin resmi daireleri gibi çalıştıklarını, özgün , otantik kimliklerinden uzaklaştıkları da bir vakıadır. Yenilenmeye ve değişime direnmektedir.Özetle; Tarihsel “Tahterevalli” devam ediyor…!

 

Bu tahterevalli pratiği ; Alevi kimliğini de kuşatmış,bu kimliğin donuklaşmasına, renksizleşmesine neden olduğu gibi, anlamsız bir hal almasına da neden olmaktadır. Cem evlerinde yaşanan pratikler, Cami’de yaşanan pratiklerden farksızdır. Cami’ler sistem için ne üretiyorsa,Cemevleri de onu üretmeye ve meşrulaştırmaya çalışıyor. Cami; bir mimari yapının ötesinde,ideolojik bir mihver,varlığıyla tahakküm ve teslimiyetin beşiğidir.Cem evleri de bugün o görevi yapmaya hevesli ve gönüllü görünmektedir.

Her vesileyle; “Alevi İslam, Türklük, Bayrak, Milli Marş” vurgusu,görüntüsü vermek, devletin geleneksel ideolojik yaklaşımlarına yamanma, biat etme ve bir sonraki adım millitarizmin içselleşmesidir.

Kimi değerlerin kullanım alanı daraldıkça kıymeti artar, genişledikçe zarar vermeye başlar. Ülkelerin ortak değerleri olan “ Bayrak, Maraş, Millet, Devlet, İnanç “  gibi kavramlar tedavülde ne kadar sık kullanılırsa,o kadar yıpratıcı olur ve ülkeye sıkıntı vermeye başlar.

 Alman millitarizimi 1930/40’larda Alman toplumunu nasıl zehirlediyse, Türkiye toplumu da bu tehlikenin içine çekilmiştir.Kısmen bu tuzaktan uzak duran Aleviler, Cem evleri üzerinden her tür olumsuzluğun yakınına düşmüş görünüyorlar. Aleviler bu haliyle toplu intihara hazır hale getirildiği gibi, ülkemizin tek renge dönüşme riskine katkı sunmuş oluyorlar.

Oysa; Yurttaşı kıymetli kılan,otantik yapısını koruması, İtiraz etme ve devletin hukuk dışına taşan uygulamalarına karşı eleştirel kabiliyetidir. Bu kabiliyet; Devleti hukuk içinde tuttuğu gibi,yurttaşı özgür ve mutlu kılar. Yurttaş bilincinin devleti dönüştürme keyfi, keyfi devlet uygulamaları karşında “antikor” olarak durur. Bu “antikor” bariyerini güçlü kılmaz,tahkim etmezsek, demokratik değerlerin,hukuku önceleyen normların yerleşik hale gelmesi olası değildir.     

 

MEVCUT HALİYLE CEM EVLERİ BİR TUZAK MI? 

Özelde Alevilerin,genelde demokrat kamuoyunun Sünni /İslam geleneğinin farklı versiyonları (tarikat/cemaat) tarafından yapılan cami’lerden her biri, bir tarikata veya mezhebe tahsis edildiğini söylerdik. Bunun yanlışlığına vurgu yapar, İslamiyet'in zayıf,  istismara açık haline bazen acır,bazen alay ederdik...!

Peki Aleviler ne yapıyor? Cami’ler üzerinden yaşanan bu dramatik durum, şu anda Alevileri de sarmış durumda…Acı olan bu. Diğer acıklı taraf; Cem Evleri’nde muhabbet adı altında yapılan konuşmalar, anlatılan menkıbe’ler, Ali kültü veya ehlibeyt sınırları içinde kalmakta,tekrar ve donuk bir söylenceye dönmektedir. Alevi kurum yöneticileri bu söylenceye tutsak olmuş, koltuklarını kaybetme telaşı ile bu olumsuzlukları ya görmüyorlar, ya da derin bir aymazlık içindedirler. Bu haliyle; Cemevleri üzerinde hiçbir tasarrufları kalmamıştır. Güncelenmiş , günümüze ışık tutacak, medeni toplumun bir parçası olma arzusu ne yazık ki bu söylencelerde yok. Aleviliği var eden şey; dinamikliği ve çağa uygun davranma kabiliyeti ve kapasitesidir.

Hakk ..Hukuk…Adalet vurgusu, doğaya, insan haklarına ve bir bütün olarak ifade/İnanç  özgürlüğüne vurgu vazgeçilmezlerimiz olmalıdır. Tek tip olma arzusu, demokrasiye, insan haklarına ve bir bütün olarak doğanın ve insanların tekamül diyalektiğine aykırıdır.        

Aleviler; İslam'ın gelenekseline uyum sağlayacaksa, atalarımızın bugüne kadar geliştirdiği direnci, direnciyle maruz kaldığı baskıyı,ölümü…göze aldığı sürgünü ve yaşadığı mahrumiyeti izah etmeleri lazımdır. Ya atalarımız yanlış yaşadı,Ya biz yanlış yaşıyoruz ..! Tarihsel olaylar,gelişmeler ortaya koydu ki,atalarımızın gösterdiği direnç haklıydı… Yaşadıkları doğruydu…!

Biz ise bu haklı direnci,boşa çıkarma gayreti içinde bulduk kendimizi. 

Sünni İslam'ın baskın kimliği, toplumun her kesimini tusunamivari kendisine katmakta,kendisine fayda sağlamadığı gibi, bünyesine aldığı veya almaya çalıştığı değerleri de anlamsız hale getirmektedir.

Zira ; günümüz Türkiye modern siyaseti üzerindeki baskın İslami kimliğin toplumda yarattığı daralma, Siyasettin sağ’ını da, Sol’unu da  “benzeşme” ortamı yaratmıştır. Aynı kodlarla konuşmak, aynı kodlar üzerinden bir Türkiye tasavvuru,düşünce/inanç alanlarımızı daraltmakta,patinaj riskini artırmaktadır.  

Savım da şudur;  Her şey tersiyle vardır,anlamlıdır. Anadolu coğrafyasında  “Alevi kimliği” varsallığıyla, geleneksel Sünniliğe sanıldığı gibi karşıt değil, eleştirel aklıyla, özgünlüğüyle,  hatırlatmalarıyla geleneksel İslam'ın müdahaleci, daraltıcı ve tekrarcı tavrına dur demiş, kendisini yaratan içsel-dışsal olguların bir sonucu olarak kendisini “Alevi” kimliği ile sentezlemiştir. Bu da ; Yaşadığı ülkenin,bölgenin iklimiyle,siyasi atmosferiyle alakalı bir durumudur. Keza; Sünnilikte tarihsel yolculuğunda aynı kaderi paylaşmaya namzetti. Önemli olanı,”çokluk” içinde birlikte yaşamaktı…Ne var ki; Çoğunluğa dayalı Sünni/İslami akıl devlete egemen olmuş,kendi dışı tezahürlere yaşama hakkı vermemiş,demokratik geleneğin “çoğulcu”luğa dayalı  tarafını tedricen yok etme gayreti içinde girmiştir.

 

Bizde ; Ali Kültü,Ehlibeyte yakınlık ve tarihsel Kerbela gibi dramatik olaylar üzerinden kendimizi İslam'ın (Sünni/Şii) Ortodoks  kanatlarına benzeterek,dilini, lügatini kullanarak aynileşme çabasına girmiş bulunuyoruz. Bugüne dair iddiamız,bugüne dair bir perspektif yokluğu yaşıyoruz. Alevi sosyolojisi, bugünün ihtiyaçlarını, yarının olası gelişmeleri yerine tarihsel menkıbe’lerle oyalanmaya,enerjisinin boş yere harcanmasına ortam sağlıyor.   

Olmuyor…!

Neden? Nedeni açık: Devleti dönüştürme yerine, devletin gelenekseline  bağlanma hevesi..! Devletin yarattığı kalıplara uyma arzusu…Güç ‘e tapınma…Kültürel asimilasyon... Kimliğinden kaçma…Güç karşısında erime ….Güce benzeme …! Tüm bunların sonucu olarak renksiz, donuk bir toplum…!...Eyvahh!       

Demem o ki; Ülkeleri kıymetli kılan,toplumsal kesimlerin otantik değerleriyle,yok olmadan   ortak bir tada dönüşme kabiliyetidir. Bırakın “aynileşmeyi” ..! Bu “Aşure” gününde …”Aşure” tadında bir toplum yaratma dileğimle, Sevgili Sedat MEMİLİ’nin şu temennisiyle bu yazıya bir nokta koyalım.   

 “ Birbiri içerisinde eriyerek,tükenerek  ama aslını koruyarak var olan nesnelerin(nebatın) birlikteliği..Aşk birbiri içinde tükenmekse eğer, Aşure aşkın fotografıdır.”

Eyvallah Aşk İle ….
Metin Çelik / Adana -12.10.2019