Doğada canlı cansız her maddenin bir hikayesi olduğuna inanırım. Esasında bu maddeler kendi dilleri ile insanlığa bir şey ler anlatırlar. İnsan, doğayı tam anlamıyla anladığı ve maddelerin dilini çözdüğü zaman nihai mutluluğu elde edecektir.
İrfan Damar dostumuz, bir tulumbanın dilinden onun hikayesini anlatmış.
TULUMBANIN ÖYKÜSÜ
Aslım, Kayseri Kösedağ'dandır.
Milyonlarca yıldır "ekmek elden su gölden" misali huzur içinde yaşarken, ansızın iş makinelerinin gürültüsüyle kendimize geldik.
"Ne oluyor" demeye kalmadan kendimizi bir damperli kamyonun kasasında bulduk.
Kamyonla yolculuğumuz 2 gün sürdü.
Bizi eritip değişik madenler elde etmek üzere donanımlı bir fabrikaya getirdiler. Ocaklarda kaynayarak eritildik. Diğer arkadaşlarımız başka element olurken, bizi de döküm olarak, bir köşeye kalıplar halinde bıraktılar. Tam "artık rahat edeceğiz" derken başka ocaklarda kavrulduk. Bir takım işlemlerden sonra benim kısmetime vagon tekeri olmak düştü. Önümüzde lokomotif ardında biz memleket memleket dolaştım,hatta,övünmek gibi olmasın, Avrupa'nın bir çok ülkesini gördüm. Aradan yıllar geçti. Yıpranmış olmalıyım ki, bir hurdacının deposunda buldum kendimi. Depoda da rahatlık yokmuş. Adana'dan "Özenir Döküm Evi"nden bir kaç abi geldi. Bizleri bir kamyonetle, tekrar eritip bir şeyler yapmak üzere iş yerlerine götürdüler. Arkadaşlarımızla bu atölyede, önce balyozlarla küçük parçalara bölündük, sonra ocakta eritilerek kalıplara döküldük. Bir kaç saat sonra ben, bu kalıpların içinden tulumba olarak çıktım.
Ben çok şanslı bir tulumbayım, İrfan Abi beni sizlere tanıttı.
Kendisine çok çok teşekkür ediyorum. Şu anda Akçatekir Yaylası'nda küçük bir bahçeli evde, 30 yıldır insanlara ve bitkilere kuyudan su çekerek hizmet veriyorum...