Toros İlköğretim Okulunda uygulanan; “Sevgili Canlı Dostum” projesi ile ilgili haberi okuyunca neler hissettiğimi paylaşmak istiyorum:
BİR YILDA BEŞ İSMİM OLDU
Amcamın oğluna “İyi ki ablam öldü. Elmalar bana kaldı…” dedikten sonra: “Gelecek sefer öldüğünde de sakızları kalır…” dedikten birkaç yıl sonra başladım ilkokula.
Ablam bir daha ölmemişti. Ama ben çok çoban sakızı çiğnedim.
Onun gittiği okula gitmiştim. Toros İlkokulu.
Nüfus kâğıdında adım Sadettin’di. Öğretmenler bana adımla hitap ederken, arkadaşlarımın arasında adım; “Ablası Ölen Çocuk…” Bu benim ikinci adım oldu.
Okulumu çok seviyordum.
Bir insanın Ülkü Öğretmen gibi bir öğretmeni olunca okullu sevmemesi mümkün değildir.
Annemden sonra bana sabır gösteren tanıdığım ilk insandı.
Hem annem hem de öğretmenim oldu.
O yıllar, en korkulan hastalıklardan biri Trahom idi. Bulaşıcı bir göz hastalığı. Trahoma yakalandım. Adım bu kez “Trahomlu Çocuk” oldu. Bu da üçüncü adım. Ablamın öldüğü unutulmuştu.
Trahoma yakalanmış öğrenciler ayrı bir sınıfta ders görürdü. Hastalıktan dolayı, farklı bir sınıfa gönderilmiş olmak beni çok üzmüştü.
Ülkü öğretmen, trahomlu çocuklarla bir hastabakıcı gibi ilgileniyordu.
Onun, o şefkatli ve sevecen davranışları hastalığımın üzüntüsünü alıp götürmüştü. Bana olan ilgisinin karşılığı olarak çok ders çalışmaya başladım.
Sınıfın en çalışkanı olamadım; çünkü Ülkü öğretmenin sınıfında herkes sınıfın en çalışkanı idi.
VE ADIM SEDAT OLARAK KALDI
Sonra Ülkü öğretmen okula gelmedi. Oğlu, dizanteriden ölmüştü.
Daha sonra hepimizi bir oğlu bir kızı gibi sevmişti.
Bir gün tahtaya kalkmıştım. Bir soruyu bildiğim için bana:
“Sadettin, bundan sonra sana Sedat diyeceğim” dedi. Sedat’ın ölen oğlu olduğunu o zaman bilmiyordum.
O kısacık konuşmanın bütün hayatımı değiştireceğini o an nereden bilecektim.
Adım Sedat kaldı. Bu dördüncü ve son adım oldu.
Ve arası 60 yıl geçti. Öğretmenimin bana armağan ettiği adı, ona yakışır bir onurla taşımaya çalışıyorum; Nüfus kâğıdımda adım hala Sadettin olarak görünmesine karşın…
Bir yılda beş adım olmuştu, ama sadece Sedat adı kaldı.
*
O BARAKALARDA HAYATI ÖĞRENİYORDUK
Benim eğitim gördüğüm zaman Toros İlkokulu’nun binası yoktu. Biz barakalarda ders görürdük. Bizim az ilerimizde bir arsaya bir okul inşa edildi: 5 Ocak İlkokulu.
Oraya giden çocukları kıskanırdık.
Hatta Fazıl Hüsnü Dağlarca bir şiirinde , “Çocuklar Korkunç Allah’ım…” dediği gibi, çocuklar gerçekten korkunçtur.
Kıskançlığımızdan yeni binaya giden öğrencileri taşlardık. Beş Ocak İlkokulunda okuyan çocuklar bizim okulun önünden geçmemek için yolu uzatmak zorunda kalırlardı.
Sonradan bu iki okul birleşti. Ne güzel oldu.
Her çocuk birazcık korkunçtur.
Sonra şunu anladım. Baraka yağmurda akardı, kışın aralık yerlerden esen rüzgâr üşütürdü.
Ama o barakalar… O barakalar, dünyanın en muhteşem ve en güzel yapılarıymış.
Çünkü o barakalarda, kendini eğitime adamış öğretmenler, kalbine öğrenme aşkının ateşi yakılmış öğrencilere hayatı öğretiyordu.
Evet, sadece okuma yazmayı değil, orada insanlara, yurt sevgisi, bayrak sevgisi, doğa, insan ve hayvan sevgisi öğretiliyordu.
Ben hala kuş vuramam… Hayatımda bir kediyi tekmelemedim. Bilerek hiçbir karınca veya böceğin üzerine basmadım. Hiçbir meyveyi hoyratça koparmadım.
Çünkü o eski barakalarda bana, doğa sevgisi ve paylaşmanın gücü öğretilmişti.
Toros İlkokulu, kendi binasını inşa etmeden önce, benim ruhumu inşa etmişti.
*
YILLAR SONRA OKULUMDA
Yaşam koşullarından dolayı uzun yıllar, okulumu ziyaret etmemiştim.
Yaklaşık yedi sekiz yıl önce okuldaki bir etkinliğe davet edildim.
Öğretmen Dilek Kısaoğlu bir etkinliği tanıtıyordu. Benim o okulda yetişen bir öğrenci olduğumu bilmiyordu.
Okula sevinçle gittim. Bahçe kapısından girmeden önce çevreye bakıp, uzun uzun anılarımda bir gezinti yaptım. Çok duygulanmıştım.
Ülkü öğretmenin anneliği aklıma geldi, gözyaşlarımı zor tuttum. Hemen kendimi topladım. Tesellim şuydu, onun ruhu bende yaşıyordu; Adım Sedat’tı ya…
Dilek Hoca beni Müdür Mahmut Öz ile tanıştırdı.
Olağanüstü bir rastlantı şu ki, Mahmut Öz öğretmen ile daha önce aynı yerde çalışıyorduk ve çok iyi anlaşan iki arkadaş olmuştuk. İlk tanıdığım anda da sevmiştim.
Hem okuluma gelmeme hem de uzun zamandır görmediğim bir dostumla karşılaşmama vesile olduğu için Dilek Öğretmene bir daha teşekkür ederim.
OKULUN DURUMU
Toros İlkokulu, binası olmayan ancak eğitim kalitesi çok yüksek bir okuldu. Buraya gelirken şundan kaygılandım; Acaba canım ilkokulum, binaya kavuşunca eğitim kalitesi düşen okullara benzemiş miydi? (Elbette amacım genelleme yapmak değil, bazı okullarda eğitim kalitesinin düştüğünü ben değil öğretmenler söylüyor)
Böyle bir kaygı taşıyordum. Çünkü bizim neslimizin eğitim çıtasını Köy Enstitülerinin yetiştirdiği Ülkü öğretmenler çok yükseltmişlerdi.
Her mekânın kendine özgü bir atmosferi vardır. Dini bir kuruma girdiğiniz zaman sizi mistik bir atmosfer karşılar… Müzede kendinizi mazinin o şaşılası dünyasında hissedersiniz, mezarlıklarda hüzün havası hâkimdir.
Bu okula girer girmez kendimi bir eğitim yuvasında hissettim. Sıcak, cana yakın, kendine çeken… Çocukların meraklı gözleri, duvarlarda etkinliklerden kalma resim ve fotoğraflar, heyecan kokan şiir ve düzyazılar, Atatürk fotoğrafı, bayrak…
ÖĞRETMENLERİN ELLERİNDEN ÖPÜYORUM
Bu okul, Cumhuriyet Tarihinin Adana’ya kazandırdığı ilk okullardandır. Kurulduğunda Hars Komiteleri kapsamında anne ve babalarımıza okuma yazma öğretmişti. Şimdi üçüncü nesil çocuklar burada eğitim görüyor.
Bu okulun kuruluş amaçlarından biri, okuma yazma bilmeyen anne ve babalara eğitim vermekti. Gündüz çocukların oturduğu sıralarda akşam, anne, baba, dayı, amca ve teyzeleri oturuyordu.
Okul, amacının verdiği görevleri başarı ile yerine getirdi.
Şüphesiz ki, Adana’da hemen hemen en fazla dezavantajlı nüfusun yaşadığı bu bölgede eğitim kalitesini yükseltmek kolay değildir. (Kocavezir – Gülpınar ve Dağlıoğlu Mahalleleri arasında)
Şimdi bakıyorum, bu okulda Müdür Mahmut Öz yönetiminde hepsi de Dilek Kısaoğlu’na eşdeğer nitelikte öğretmenler bir ekip ruhu ile olağanüstü işler başarıyorlar. .
Dilek Kısaoğlu’na her baktığımda ya da aklıma düştüğümde, hüzünlü bir tebessüm ve saygıyla Ülkü Öğretmenimi anımsarım.
Bu gün adını bilmediğim okullarda ve adını bilmediğim binlerce Mahmut Öz ve Ülkü öğretmen vardır…
Kendi öğretmenlerimin şahsında hepsinin ellerini öperim…
*
Not: Okulun ulusal çapta başarı ve birinciliklerinin yanı sıra çok değerli etkinlikleri vardır. Başka bir yazıda bunları paylaşmak üzere…