Kırmızı ve siyah

İsmail Tekin

Sevgili dost okurlar, romanımızı üç bölümde inceleyeceğiz. 
Bölüm: Yazıldığı dönem, roman başkahramanlarını tanıma 
Bölüm: Julien Sorel’in birinci Sevgilisi Madam de Renal; Julien’in şöhrete ve yükselişe geçişin ilk adımı 
Bölüm: Julien Sorel’in ikinci sevgilisi Matmazel Mathilde; ünvan, yükseliş, zenginlik, çöküş ve giyotine gidiş.

BÖLÜM 
Romanda geçen güzel sözler:
“ Zorbalara yarayan düşünce, Tanrı düşüncesidir.”
“ Yalnız ölüm cezası bir insana gerçek üstünlük verir, parayla alınamaz da ondan.”
“ İnsan soylu, parası da bol oldu mu, deha gülünç gözükmez, büyük bir erdem olur.”
“ Dindarlık ne kadar ilerlerse de Fransa’da yine de bir meyhane edebiyatı bulunur.” 
“ Mutsuzluk insanın aklını alır.”
“ Eşitlik olmayınca aşk da olmaz.”
“ Aşk eşitlik aramaz, onu kendi yaratır.”
“Giyotine gideceğim denilebiliyor”, “giyotine gideceksin de deniliyor”, ama  “giyonite gittim denilmiyor.” 
Kırmızı ve Siyah romanı 1830 da basıldı, 1941’de Türkiye de yayınlandı, Restorasyon dönemi Fransa’yı tüm yönleriyle – Sosyal ve politik yönünü en ince detayına kadar işler.

Kral XIV Louıs ve kilisenin ( ruhban sınıfı ) Cumhuriyet ve Napolyon sonrası, Fransız toplumun üzerindeki siyasi ve ahlaki baskısını en ince detayını verir.
    Roman Fransa’nın toplumsal yaşamına bir ayna tutar. Kısaca Fransa toplumunun gerçeğini kahramanlarına söylettirir.
Restorasyon dönemi, öyle bir dönem ki Cumhuriyet sözcüğünün ağıza alınmadığı, Napolyon’un düşmesinden sonra taşra kentlerinde bile kadınlara zarif sözler söylemek bir suç olmaya başladığı bir dönemdir.

Stendal kırmızı ve siyah romanını yazarken iki ayrı sınıf için yazılamayacağını söyler, yazarın kitleler karşısında yerini belirlemesini belirtir.
Stendal, Cumhuriyet ve Napolyon’a hayrandır. 1789 – ( 1792 – 93 ) Roperpieerr  - Morat ve Dantan’a romanda yer verir. Restorasyon dönemi aristokratların bu isimlerden hala korktuğunu, Cumhuriyetten nefret ettiğini kahramanlarına söylettirir. 

Cumhuriyetin bütün kazanımları gitmiş, hatta tehlike olmaktan çıkmıştır. Devrimin özgürlük, eşitlik, kardeşlik sloganları hiç yaşanmamış gibi yok edilmiştir. 
Roman süresince yazar Julien Sorel’in hep arkasındadır.,

gölgesi gibidir. Sürekli kulağına bir şeyler fısıldıyor sanırsınız. Hata yapmasını önler, ileri gittiğinde engeller, geride kaldığında destek verir, ileriye fırlatır. Kahramanımızın geldiği sınıfsal kökeninden hiç koparmadan bazen kendi gerçeğinde tutar, bazen burjuva ilişkilerini ikiyüzlülükle karşılamasını, kendine hakim olmasını sağlar. Julien Sorel öfkelidir, alıngandır, ama bir o kadar da cesurdur, üst sınıfa tepkilidir.

Yükselme hırsına tutkundur. Yükselmek, para kazanmak, zengin olmak, insan ( adam ) yerine konulmak için nefret ettiği burjuva sınıf temsilcileriyle hemen uzlaşır.

Öfkesi, kini vardır. Ama öfkesini dengelemeyi bilir. Yükselmenin yolunun, kilise ve rahiplikten geçtiğini, anladığı anda çok sevdiği Napolyon’dan uzaklaşır, ideali olan kırmızı ordu giysisi onun için hiçbir şey ifade etmez.

Siyah giysiyi tercih eder, çünkü hem para vardır, hem de şöhrete kavuşmak ancak siyah giysidedir. Kilisenin kendisine vereceği destektedir. Köyündeki papazın verdiği İncili bu arzular, beklentiler doğrultusunda Latince ezberler, köyün ileri gelen aristokrat tabakasına girer.
Julien artık, zenginliğe, şöhrete, yükselmeye mevkiye ve aşka kapı aralamıştır.

Kahramanımız mevcut düzeni ret eder. Ama ret ettiği o düzenin kadınlarıyla kurduğu aşk ilişkileriyle yükselmeyi sağlar. Kendisiyle çelişir. Bu ikiyüzlülük kendisini rahatsız etmez.

Tam yükselme noktasına geldiğinde maddi ve manevi bir tükenmişliğiyle, baş başa kalır. Stendal çıkış yolu bulamaz, aşağı tabakadan gelip, yükselen bencil, bireyci Julien’i sonunda öldürtür, hem de düzenin / sistemin temsilcileri eliyle, mahkemede yargılayarak giyotine gönderir. 
Yükselme hırsını, yeni sosyal sınıfa olan uyumunu bozan ilk sevgilisini yaralamasına rağmen sevgilisi sosyal konumunun yüksekliğine aldırmadan kendisini giyotinden kurtarmak için çalışır.

Paris’in en Aristokrat – Monarşik asil soydan gelen ikinci sevgilisi soyluluğun verdiği bütün değerleri hiçe sayar. Paris’ten, köye gelir, aşkını sevgilisini kurtarmaya çalışır. Giyotine gitmemesi için elinden geleni yapar. 
Toplumsal eşitsizliği, bireyci ( bencil – çıkarcı ) olarak aşmaya kalktığı noktada, yeniden eski köylü çocuğu olma noktasına geri döndürülür.
Kahramanımız artık bunun farkındadır. Mahkemede jüri üyelerinin kişiliklerinde, mevki edinmeye çalıştığı bu kimseler tarafından giyotine gideceğini fark eder. Mahkemede savunmasını bunun üzerinde yapar, sonunu kendisi hazırlamıştır.

JULİEN SOREL KİMDİR?
Julien aslında Bonapartçıdır. 18 – 19 yaşlarında sayısız insan yüzleri arasında, göze çarpan bir özellikle diğerlerinden ayrılır. Fidan gibi boyu, kıvırcık saçlarıyla dikkatleri üstüne çeker. Ateş gibi bir zekası, belleği şaşılacak kadar kuvvetlidir. Köy papazının gözüne girmek için İncili Latince ezberlemiştir. 
Bir kızın uçuk ve narin yüzünü taşıyan Julien, zengin olmadan yaşamaktansa, bin kere ölüme atılmaya hazır, ruh hali taşır.

MADAM DE RENAL 
Otuz yaşında, çok güzel bir kadındır. On altı yaşında evlendirilmiştir. Uzun boylu, endamı düzgün bir kadındır. Hatta “ ülke güzel ” sayılmıştı. Halinde bir yalınlık, yürüyüşünde bir tazelik vardı.

Madam’ın yüreğinde ne işvecilik, nede yapmacılık olmazdı. Kasaba kadınlarının gözünde aptalın tekiydi: çünkü kocasına politika yapmaz, öylesine temiz bir yüreği vardı ki; kocası hakkında bir yargıya varmaya, ondan sıkıldığını kendi kendine bile açıklamaya kalkışmamıştı.

Halasından kalan miras nedeniyle çok çok zengindi. Madam bütün ömrü boyunca hiçbir duygunun yüreğinde bu kadar çarpıntı yaratmadığının, gözlerinin önünde böyle zarif bir yüz belirdiğini görmemişti. Julie’in olağanüstü güzelliğini fark etti.
Madam De Renal; taşra kadınlarındandı. Hayatın ne olduğunu anlamamıştı. Zengin bir kız olduğu için rahibeler arasında büyütülmüştü. Kendi içine kapalı bir yaşam sürerdi.

Kocası ne derse, ne yaparsa razı olurdu. Verier erkekleri onu karılarına örnek gösterirlerdi. Kasabanın bütün erkeklerini kocası gibi paraya düşkün, ödül alma işleriyle uğraştığını sanırdı. Yıllar geçtiği halde madam bu paragöz adamlara bir türlü ısınamamıştı.

Julien’i işte bunun için kendi ruhuna uygun buldu, yavaş yavaş ruh soyluluğu ve acıma gibi hislerin yalnız ve yalnız bu genç rahipte bulunduğuna inanmaya başladı.

Sevgi ve hayranlık besledi. Zengin bir halanın biricik mirasçısı olan on altısında kocaya varan Madam de Renal; bütün ömründe aşkı biraz olsun andırır bir şeyi ne gönlünde hissetmiş ne de başkalarında görmüştü.