II. BÖLÜM
ROMANIN KONUSU:
Besançon kentine bağlı şirin bir kasaba olan VERİER’ lidir, Juien Sorel. Baba kerestecilik işleriyle uğraşan orta düzey geliri olan biridir. Kendisinden büyük iki de erkek kardeşi vardır. Erkek kardeşleri ve baba tarafından hor görülür ve onlardan sürekli dayak yer.
Verier’de her işin dayandığı büyük söz “ PARA GETİRMEK ” sözüdür. Halkın çoğunluğunun kafasında her zaman bu düşünce hakimdir.
Verier kasabası Belediye Başkanı Mösyö de Renal, kasabanın en zengin kişisidir. Okuma yaşına gelmiş, iki erkek çocuğu vardır. Mösyö de Renal para düşkünü, gösterişi seven, kaba, bütün ilişkilerini para üzerine kuran cimri biridir.
Kendini beğenmiş, ukala, dar kafalı, beceriksiz oluşu hemen kendini gösterir.
Belediye Başkanının bütün yeteneği; alacağını alabilmek, vereceğini de elinden geldikçe geç verebilmektir. Şirin Verier kasabasının Belediye Başkanı işte böyle bir adamdır. İspanya’nın eski ailesinden, krallık yanlısıdır.
Bu cimri Belediye Başkanı bir gün, karısına Madam de Renal’e çocukların eğitimleri için bir rahip bulduğunu söyler. Dönem kilise/ Ruhban sınıfın hakimiyetinin olduğu rahiplik/ papazlık mesleğinin prim yaptığı dönemdir.
Julien kıvrak zekası, ezberleme yeteneğiyle 18 – 19 yaşlarında kasaba aristokrat kesimini hayran bıraktıracak bir bilgelikle İncili Latince ezbere okur.
Julien Sorel 300 Frank ücretle Belediye Başkanın iki oğluna ders vermeye başlar.
Julien Sorel, zenginliğe erişmek için hayaller kurar, daha ağır şeylere de katlanabilecek durumdayken, bu teklif kendisinin soylu sınıfa girme ve yükselme yolunu açar.
Kahramanımız aslında Napolyon hayranı, kırmızı giysi giymek istemektedir. Ancak yaşadığı bir olay, kendisini bu ideal ve hayallerinden koparır. Çünkü papazların ücretleri daha yüksek, toplumda yetki ve sözleri daha geçerlidir. Fransa’nın bu gerçeği Julien’i papaz yapma yoluna çevirir. Siyah giysiyi tercih eder.
- Bir gün Madam de Renal ( Bld. Bşk. Karısı ) sokak kapısının dışında, sırtında bembeyaz bir gömlekle çocuk denilecek yaşta, teni öylesine beyaz, bakışları öyle tatlı, Julien’i görünce; hayalinde olaylar yaratmayı seven Madam de Renal onu kız sandı
Julien’de kadının güzelliğine şaşırdı, şaşkınlık geçince, Julien;
- Öğretmen olmak için geldim, madam diye bildi.
Şaşıran Madam de Renal;
- Nasıl, dedi; siz Latince mi, biliyorsunuz mösyö?
- Evet Madam der, Julien.
Madam de Renal; Julien’in tüm güzelliğine iri kara gözlerine, kıvırcık olan zarif saçlarına kapılı vermişti.
- Kaç yaşındasınız mösyö? diye sordu.
- Yakında on dokuz olacağım diye, yanıtladı. Julien
Julien Sorel artık kibarlar çevresine girmişti. Ama geldiği yeri unutmaması için sofranın en ucunda yer verilmişti.
Julien Sorel ve Madam de Renal arasında sessiz derinden bir aşk ilişkisi gelişir. Julien kendisini aristokrat çevreye kabul ettirmek, yükselmek hırsıyla hesaplar içindedir. Çocuklarla çok dostane ilişki kurar, kendisini sevdirir. Kasaba ileri gelenleri kendisine hayrandır. Düşkünlerevi müdürü Mösyö de Renal’ın tek rakibidir. Onunda Madam de Renal’de gözü vardır. Hatta birkaç kez Madama mektup yazar.
Belediye Başkanının evinde hizmetçi kız Julien’e aşık olur, onunla evlenmek ister. Bu düşüncesini Madam de Renal’a açıklar. Madam bu konuyu Julien ile konuştuğu akşam, Julien’e aşık olduğunu anlar.
Kendi kendine;
- Yoksa Julien’i seviyor muyum der?
Artık bu andan itibaren, masum taşralı kadın ruhunu hiç bu kadar işkenceye sokmamıştı.
Madam de Renal; kaybedeceği kesin bir oyun ve ancak delilerin arıyacağı bir mutluluk yaşıyordu. Akşam bahçede Julien’le çay içerken, elini tutmaya çalışan Julien’e elini vermeyen madam de Renal artık kendisi onun elini tutuyor, omzuna yaslanıyordu. Kendini hayatın akışına bırakmıştı. Oysa Julien’in ruhu dinmek bilmiyordu, düşler içinde Paris’e gidecek, kadınların hepsinden güzellik de ve akılda üstün bir kadın bulacak çılgınca sevip çılgınca sevişecek, hem yükselme ve şöhret sahibi olacak, hem de zengin olacaktı.
Bir ara madam de Renal Julien’in elini tuttuğunda,
- Bu kadın artık beni seviyor, hor görmez, dedi. Bende onun güzelliğinden anladığımı gösterip aşkımı göstermeliyim, bu kadına aşık olmak kendime olan borcumdur, diye düşündü.
Julien;
- Kesinlikle bu kadını elde etmeliyim. Bir gün zengin olursam, bir vakitler eğitmenlik yaptığımı başıma kalkarsa birileri, bu işi aşk yüzünden yaptım diyebilirim diye düşünür. Kadınları ağlamaya alışık bir adam rolüyle Madam’a sevgi besler.
Bir işçi oğlu olduğu için, avlamaya bir aşık olarak bile yine bir uşak sayılacağı kaygısı taşıyarak ilişkiyi sürdürür.
Julien;
- Doğrusu güzel bir kadın; güzelliğine diyecek yok diyordu.
Madam de Renal’de mutluluğu ilk kez tadıyordu.
- Ah! Julien’i on yıl önce güzel sayılabileceğim çağda tanısaydım ne olurdu, der.
Julien’in aşkı yükselme hırsını körüklüyordu; yoksul ve hor görülen bir adam olduğu halde, böyle kibar ve güzel bir kadını ele geçirdiği için koltukları kabarıyordu. Sevgilisinin yüksek bir sınıftan oluşu Julien’in ruhunu yükseltiyordu.
Julien’in bilinç altına yerleşmiş köylülük sınıfına dahil oluşu onu hiç terk etmez. Bu güzel duygulara rağmen sınıf farkını hep hisseder.
- İyi ve şefkatli bir kadın, benden de hoşlanıyor ama o bize düşman olanlar arasında yetişmiş diye düşünür.
Böylece bazen aşk, bazen vicdan azabı, bazen de zevk içinde günler şimşek hızıyla gelip geçiyordu.
Bir gün Julien’le evlilik hayali kuran hizmetçi kız Verier’de çarşıda Düşkünlerevi müdürüyle karşılaştı. Belediye Başkanının evinde olan bitenleri anlattı.
Düşkünlerevi müdürü, Mösyö Valend;
- O kibirli kadın, Madam De Renal! Eğitmen kılığında evine soktuğu bir işçi parçasını sevsin, metresi olsun. Hem de beni çatlatmak ister gibi, öfkeden Mösyö de Renal’e mektup yazdı. Mektup evde olan biteni anlatıyordu. Kasaba halkı bu işikiyi öğrenmişti.
Verier papazı tarafından Julien Besançon’a ( Başkent ) papaz okuluna iki yıl eğitim görmek için gönderildi.
- Demek ki bir girince bir daha çıkamayacağım cehennem işte burası, dedi.
Papaz okulu günleri Julien’in hayatının en acılı günleri oldu. Birçok deney kazandı.
- Hayat bana farkdan kin doğurduğunu gösterdi, düşüncesine vardı.
- Okulda, pek korkulan hükümetin, Tanrının yeryüzündeki vekili olan papadan aldığı yetkiyle gerçek ve yasal bir güce sahip olduğunu fark etti.
Papaz, öğrencilerine,
- Siz hiçbir hareketinizle, dinden, itaatten ayrılmaz, papanın bağışlarına hak kazanırsanız, onun elinde, sanki bir asa olursanız, her denetiminden uzakta, yalnız sizin emirlerinizin geçeceği yerlere yükselirsiniz. ( kilise – sistem gerçeği )
Julien bu gerçeği kavramış, aslında çok daha korkulacak ve ondan çok daha güçlü bir tanrı düşüncesiyle karşılaştığını görüyordu. Bu ikinci tanrı papaydı. Papazlar, papaz yardımcıları ve rahipler kralında üstünde iktidar gücüne sahip idiler. Julien papaz okulunda Latinceyi bilmenin yararını gördü, kutsal kitap dünyası bölümüne tayin edildi.
Rahip Pirard Julien’i çok beğenir, çok sever ona;
- Sen hayatında çok acı çekeceksin. Görüyorum ki sende herhangi bir insanda olmayacak bir şeyler var. Kıskançlık da, iftira da senin ardını bırakmayacak. der ( idamını görür gibidir Rahip )
Rahip Pirard, Julien’i Mole Markizi ile tanıştırır. Mösyö Mole krala yakın biridir. Mösyö Mol’un bir katibe ihtiyacı vardır. Rahip kendisine Julien Sorel’i önerir. Mösyö Mole hemen işe başlamasını ister.
Rahip;
- Bir noktayı unuttum: o delikanlı öyle soylu değildir. Ama gönlü pek yücedir. Onuruna dokunursanız, hiç işinize yaramaz. ( Julien’in aşağı sınıftan gelme kinini iyi ifade eden bir tanım )
Mole;
- Böyle kimseleri severim, onu oğluma arkadaş ederim yeter mi? der
Julien Sorel, Fransa’nın en büyük soylularından, efendilerinden biri olan Markı’nın konağına gelir, orada hizmetine girer malikhaneye yerleşir. Markı’nın bir kızı, birde oğlu vardır. Oğlu on dokuz yaşındadır. Markının karısı Madam Mole, kendi sınıfındaki kadınların bütün huyunu, karakterini gösteren kabartma bir özet gibidir. O sadece haçlı savaşlarına gitmiş atalarının çocuklarına değer verir. Konağa gelen soylular ise Fransa’nın en seçkin soylularıdır.
Bu soylular tablosu karşısında Julien, rahip’e;
- Bana öyle geliyor ki, Mösyö; Paris de uzun zaman kalamayacağım.
Rahip;
- Hele şükür! Ama şunu bil ki bizim mesleğimizdeki adamlar ancak böyle soylular sayesinde, ilerlerler, zengin olurlar. ( sosyal statü )
- Sizin yaradılışınızda ne olduğu iyice anlatılmayacak bir şey var; sizde bu huy oldukça, ilerleyip zenginleşemezsiniz, herkesten eziyet görürsünüz. Sizin için bu iki şeyin ortası yoktur. Size söz söyleyenlerin, sizi hoşnut edemediklerini anlamadıklarını mı sanırsınız? Siz Fransa gibi toplum hayatının pek ilerlemiş olduğu bir ülkede başları saygıyla eğdirmezseniz, mutsuz olursunuz.