Kılıçdaroğlu ailesinin elektrikleri dün kesildi. CHP Genel Başkanı elektrik fiyatlarındaki fahiş artışlar karşısında faturasını ödemeyeceğini söylemişti. Türkiye'de milyonlarca insan elektrik faturalarını ödemekte zorlanıyor çünkü. Kararını açıklarken eyleminin bireysel düzeyde kalacağını ve bir sivil itaatsizlik çağrısı yapmadığını da belirtmişti. Faturanın ödenmesi için gönderilen ihtarlarında süresi dolmuş olmalı ki Kılıçdaroğlu ailesinin evi karanlığa boğuldu. Aslında milyonlarca insanın evi bir süredir karanlığa boğulmuş vaziyette. İnsanlar her gün değişen fiyatlar karşısında temel alışkanlıklarını değiştiriyor, yeni geçinme stratejileri bularak ayakta kalmaya çalışıyor. Daha az besleniyor, daha az eğleniyor yakın zamana kadar da daha çok üşüyordu. Hiper enflasyona özgü iktisadi davranış tarzları hayatımıza egemen olmaya başlamıştı. Ne piyasa yapıcıları ne de devlet fiyatları kontrol altına alamıyordu. Giderek tam bir vurgunculuk piyasa davranışlarına hakim olmaya başladı.
Milyonlarca insan belirsizlik içinde her gün daha da yoksullaşırken siyasi iktidarda artık bu gerçeği kabullenmiş durumda. İşlerin düzeleceğine dair koyduğu vadelerin hiç birisi tutmuyor. Gıda fiyatlarında mevsimsel etki nedeniyle beklenilen düşme eğilimi de bir türlü istenilen düzeye yaklaşmıyor. Asgari ücrete yapılan %50'lik zam aylık enflasyonun %10'dan aşağı düşmemesi nedeniyle etkisini çok kısa bir sürede yitirdi. Maaşlarına yapılan zam daha dört ay dolmadan eriyen yoksullar açlık sınırına doğru itiliyorlar. Kriz döneminde şöyle bir manzara ortaya çıkıyor orta sınıflar yoksulluğa doğru itilirken, yoksullarda açlık sınırına doğru geriliyor. Açlık sınırında bulunanlar ise daha aşağı doğru itelenerek tam bir yaşam savaşı veriyorlar. Toplumun büyük çoğunluğunun hayat şartlarının zorlaştığı, büyük bölümünün önünü göremediği sürecin kesintiye uğramadan devam etmesi halinde büyük zorluklarla sınanacağımız aşikar.
Yoksullaşma iktisadi sorunu diğer her türlü meselenin önüne yerleştirmiş bulunuyor. Sınıf meseleleri de artık Türkiye toplumunun gündemine hızlı biçimde girmeye başlıyor. Bu konuda sahici, inandırıcı seçenek üretemeyenlerin tasfiye olma ihtimali giderek güçleniyor. Kışı çok zor geçiren Türkiye toplumunu şimdi sıcak bir yaz bekliyor. Yoksulların, dar gelirlilerin, emeğiyle yaşayanların gözünde siyasi iktidarın tercihlerinin güçlülerden, zenginlerden yana olduğu hiç bu kadar yalın hale gelmemişti. Bayram için emekli ikramiyelerine zam yapmaktan kaçınan ve bu konudaki soruları elinin tersiyle iten iktidar sahipleri dövize endeksli mevduat sahiplerine verdiği sözü tutmakta tereddüt etmiyor. Dövize endeksli mevduat sahiplerine ödenecek kur farkı 600 milyar tl'yi bulurken milyonlarca emekliye ödenecek ikramiyeler için enflasyon farkı dikkate dahi alınmıyor. Dövizi olan şanslı bir yurttaş iseniz iktidar sahipleri sizi baş tacı ediyor yok yıllarca sadece emeğiyle yaşamış ve güç bela emekli olmayı başarmış biriyseniz iktidar size kulak bile vermiyor.
Milyonlarca insan zorluklar altında kıvranırken bir kurtarıcının gelmesini, bu sessizliğe bir isyan ile son vermesini bekliyor. On milyonun üzerinde emeklinin yaşadığı memlekette yapılan mitinge katılan emekli sayısı parmakla ancak sayılıyor. Milyonlarca köylü tarlasını ekemezken, Trakya büyüklüğündeki bir arazi girdilerin yüksekliği nedeniyle boş bırakılırken 'çıt' çıkmıyor. Her ay binlerce esnaf kepenk indirirken, kaydını silmek zorunda kalırken esnaf örgütlerinden 'tıs' sesi dahi işitilmiyor. Lokal işçi direnişlerinin sayısı artarken, pek çoğunda direniş zaferle sonuçlanırken sol görünümlü sendikalarda yaprak kımıldamıyor. Yukarıda söylediğimiz gibi toplum mevcut iktidardan bıkmış, usanmış ve yılmış, ancak kendini nasıl kurtaracağını bilemiyor.
Muhalefetin iktidar üzerindeki caydırıcılığı son derece zayıf. Muhalefetin bugüne kadar denediği yöntemlerin sonuç vermediği yaşanarak göründü. Üzerine 'Yenikapı ruhu' sinmiş muhalefet iktidarın belirlediği siyaset alanının dışına çok az çıkabildi. 15 Temmuz sonrasında iktidar blokunun içine girdiği milliyetçi-muhafazakar-dinci söylem ve gündelik hayatımızı kuşatan 'yerli ve milli ' ezberi muhalefeti top yekun bir 'akıl tutulmasının' içine sürükledi. Muhalefet kendisine dayatılan bu çerçeveyi her zorladığında toplumsal bir heyecan yarattı. Üzerine sinmiş ataleti ve korkuyu muhalefetin bu ataklarıyla yırtan toplumun geleceği kurma azmi çoğaldı. Adalet yürüyüşü, Gare katliamının sorgulanması, Suriye Tezkeresine verilen red, HDP'nin kapatılmasına karşı çıkılması muhalefetin Yenikapı ruhundan uzaklaştığı momentlere denk geliyordu.
Kılıçdaroğlu el feneriyle aydınlatılan evinin salonunda yaptığı açıklamada 'aydınlığın ancak karanlıklar yırtılarak geleceğini' söyledi. Muhalefetin bugüne kadar sınırlarını tayin eden neoliberal iktisat politikalarının artık can vermek üzere olduğunu belirtti. Neoliberal iktisadın 'uygulanması imkansız fikirler' diyerek kamu yaşamından sürdüğü fikirlerin artık vaktinin geldiğini haykırdı. Herkes biliyor ki neoliberalizmin adeta savaş açtığı fikirler 'planlama, kamu müdahalesi ve piyasa eleştirisi'ydi. Gelir eşitsizliğinin, yoksulluğun artışının nedeni olarak Kılıçdaroğlu neoliberalizmi gösterdi. Son kırk yıla hem dünyada hem de Türkiye'de bu ekonomik modelin damga vurduğunu söyledi.
Devleti ekonomiden çeken, her şeyi piyasa aktörlerinin insafına bırakan, devletin üretici ve düzenleyici rolünü ortadan kaldırmak isteyen, kamuya ait her alanın özelleştirilmesini vazeden, devletin bir şirket gibi yönetilmesi gerektiğine inanan, sosyal hakların sadece tembellik, aylaklık ve miskinlik yarattığını düşünen neoliberal model dünya çapında son kırk yıla damga vurdu. Bu süreç en fazla sol bilinen partileri kafa karışıklığına sürükleyip onları yıprattı. Bunun olumsuz sonuçlarına bir süredir Avrupa'da yapılan seçimler nedeniyle dikkat çekiyoruz.
Dileğimiz Kılıçdaroğlu'nun karanlık evinde yapmış olduğu açıklama yoksul evlerini aydınlatsın. Onun farkındalık yaratmak için eşiyle birlikte tercih ettiği karanlık aydınlık fikirlerin önünün açılmasına ışık olsun. Umalım Kılıçdaroğlu alıştığımız zikzaklarından birini yapmıyordur. Yaptığı açıklama muhalefetin katalizör gücü olan partisi açısından bir stratejiye dönüşür. Yakın çevresi ve ittifak ortaklarından gelecek eleştiriler karşısında geri basmaz. Parti içinde yaptığı açıklamalara uygun kişilerle çalışmayı tercih eder. Neoliberal politikaların Özal'dan sonraki en büyük temsilcisi sayacağımız Derviş'in mesai arkadaşlarını etkisizleştirir. Muhafazakarlara sevimli gözükme saplantısında uzaklaşır. İmkansız denilerek kenara itilen, vazgeçilen, cesaret edilemeyen fikirlerin 'tarihi sola' ait olduğunun bilincindedir.