Bahçeli şaşırtmaya devam ediyor. Son kayyım atamalarından sonra, herkes Bahçeli’den, tüm söylediklerini geri alan, köprüleri tamamıyla atan bir konuşma bekliyordu. Bahçeli Ekim’in son haftası partisinin grup toplantısında söylediklerinin ardında olduğunu bir kez daha deklare etti. Öcalan’a yaptığı çağrıyı tekrarladı; eğer örgütünü tasfiye edecekse, eğer örgütüne silah bıraktıracaksa daveti ayni ile vakiydi. Gelsin TBMM’de, DEM partisi grubunda bunları söylesindi. Bahçeli’ye göre bunları söylemesinde bir beis yoktu.
Bahçeli bu tavrı nedeniyle kendisini eleştirenlere net cevaplar verdi. Bugüne kadar resmi siyasetin kullandığı bütün söylemi çöpe gönderdi. Resmi siyasetin söylemi olguların maddi gerçekliği ile onun sunuluşu arasına hep bir mesafe, aralık yerleştirir. Bu farklılık asıl olarak devletin kendi içinde dolaşıma soktuğu söylemi ile bunu halka yansıtışı arasındaki farklılıktan kaynaklanır. Devlet kendi iç sesinde Türkiye toplumunun nasıl bir toplum olduğunu en az muhalifleri kadar iyi bilir. Türkiye toplumunun sınıflara bölünmüş kapitalist bir toplumsal formasyona sahip olduğunu, bu toplumda etnik kökeni Türk olmayan başka birçok etnisitenin bulunduğunu, Kürtleri hiçbir zaman Türk yapamayacaklarını devlet çok iyi bilir. Devlet kendi bildiğinin kendisinde saklı kalmasını, zinhar kendi dışında birileri tarafından seslendirilmesine öfke duyar. Çünkü kurduğu hâkimiyet yapısının devamı için buna ihtiyacı vardır.
Olgunun ne kadarının açık edileceğine, toplumun ne kadarını öğrenmeye hakkı olduğuna kendisi karar vermelidir. İttihatçılardan bu yana hakim olmuş devlet zihniyeti bunu gerekli kılar. İkinci dünya savaşı yıllarında tek parti iktidarının Ankara Valisi olan Nevzat Tandoğan’ın solcu talebelere söylediği bu devlet zihniyetinin veciz bir ifadesidir; ‘evladım bu memlekete eğer komünizm gerekiyor ise onu da biz getiririz. Sizin bu konuda bağırıp çağırmanıza ve nümayiş yapmanıza hiç gerek yok.’ Bu anlayış paternalist dünya görüşünün somut bir uygulamasıdır. Devlet kendini toplumun bir babası, evin büyük ağabeyi gibi görür. Toplumun kendi başına buyruk davranması çok tehlikeli ve risklidir. Toplum erginleşememiş biri muamelesi görür. Onun yanlış yapmaması, hatalı davranmaması için mutlaka bir vasiye ihtiyacı vardır. İşte bu vasi paternalist dünya görüşünde bizatihi devletin kendisidir.
Bahçeli’nin kafası öyle karışık ki şimdi devlet onun ağzından kendi iç sesini toplumla paylaşıyor. Devlet ilk defa İmralı’daki Öcalan ile Meclis de DEM sıralarında oturan milletvekilleri arasında hiçbir fark olmadığını söylüyor. Bahçeli ‘Öcalan’ın meclise gelmesini istemem neden tüylerinizi diken diken ediyor ki’ diyor; DEM sıralarında oturan milletvekillerinin Öcalan’dan ne farkı var diyerek sorusunu cevaplıyor. Onların oturduğu sıralarda Öcalan otursa, kullandıkları kürsüden topluma seslense ne değişecek ki diye soruyor. Devletin iç sesini, kendine has söylemini bildikleri halde on yıllardır başka frekanstan konuşanların Bay Bahçeli’ye verecekleri hiçbir cevabın olmadığını düşünüyoruz.
Bahçeli Öcalan’ın meclise gelmesine, ‘ancak cesetlerinin üzerinden geçilmesi halinde rıza göstereceklerini’ söyleyenleri ters köşe ediyor; ‘ İmralı vatan toprağı değil mi, İmralı’da olması ile Ankara’da olması arasında ne fark var ki’ diyor. Bu sorularla devlet ilk defa kendi iç sesini Bahçeli’nin ağzında duyurmuş oluyor.
Bahçeli bu soruları, azarları kendisi ile milliyetçilik kulvarında yarışacaklara söylüyor. Artık devletin bu konuda harekete geçtiğini, kendi ağzından çıkanların devletin söylemi olduğunu ve bu konuyu fazla istismar etmemelerini belirtiyor. Çünkü Bahçeli biliyor ki Türkiye’deki partilerin neredeyse tamamı siyaseti devletin belirlediği koordinatlar ekseninde yapar. Hele Türk milliyetçiliği kulvarında Bahçeli ile yarışa gireceklerin tamamı için bu söylediklerimiz çok daha fazla geçerlidir. Örnek mi istiyorsunuz o zaman ispatlayalım. Müsavat Dervişoğlu’nun kardeşi Muhammed Dervişoğlu bir önceki açılım sürecinde MİT Başkanlığı’nı temsilen İmralı görüşmeleri yürüten kişiydi. Bir dönem devletin bu işler için kurduğu Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı’nın başındaki kişiydi aynı zamanda. Dolmabahçe’deki masa devrildikten sonra devlet tarafından Paris’e Büyükelçi yapıldı. İYİ Parti Genel Başkanı bizim açık kaynakları titizlikle takip ederek öğrendiğimiz şeylerin doğrudan içindedir. Türkiye’de devlet işte böyle bir şeydir. Cesedinin çiğnenmesinden bahseden kişinin kardeşini İmralı’ya gönderir. Bahçeli bizim bildiklerimizin mislini bildiği için böyle konuşur.
Devletin iç sesini büyük bir açık sözlülükle yansıtan Bahçeli esip gürlese de, dönüp dolaşıp Kürt sorunu yoktur dese de, hiçbir somut karşılığı olmayan kardeşlik ile meselelerini çözeceğini zannetse de biliyor ki hem içeride hem dışarıda Kürtlere mecburlar. Bahçeli’ye dediklerimin arkasındayım dedirten şey bu hakikat. Kürtleri ikna edemedikleri takdirde tehditlere, risklere açık olduklarını gayet iyi biliyorlar. Eğer gözlerini karartıp bir darbe yaparak tüm siyaseti askıya almayı düşünmüyorlarsa sırf Erdoğan’ın yeniden seçilebilmesini sağlayabilmek için dahi olsa Kürtlere ihtiyaçları var. O nedenle Bahçeli bir dönem asılması için Erzurum meydanından ip attığı Öcalan’a şimdi kendilerini kurtarması için ip atıyor. Ahmet Türk'ü taltif edip onore ediyor. İktidar ortağının belediyelerine kayyım atadığı başkanlara sabır tavsiye ediyor.