Jameson ve Postmodernizm

Hacı Hüseyin Kılınç

Jameson kapitalizmi üç döneme ayırır. Bunlar serbest rekabet dönemi , tekelci kapitalizm veya emperyalizm dönemi ve geç kapitalizm evresidir. Pekçok Marksist Lenin’in analizini temel kabul ederek emperyalizm aşamasını kapitalizmin son evresi sayar. Jameson’un özgünlüğü Ernest Mandel’in geç kapitalizm analizini esas alarak 60’lardan sonra kapitalizmin yeni bir evreye girdiğini iddia etmesidir. Burjuva sosyologların birçoğu 50’lerden sonra kapitalizmin yeni bir aşamaya geldiğini ve artık klasik kapitalizmle uzak yakın ilgisi olmayan yeni bir durumun içinde olunduğunu iddia etmişlerdi. Örneğin Daniel Bell hem ideolojilerin sonunu daha Fukuyama’dan çok önce ileri sürmüştü hem de artık bilgi toplumu evresine geçildiği iddiasında bulunmuştu. Bilgi toplumu, Post kapitalist toplum, Sibernetik toplum iddiaları bu dönemde gırla gidiyordu. 

Bu dönem dünya çapında komünizme karşı anti/komünist taarruzun başladığı dönemle de denk düşüyordu. ABD’de bir yandan Mc Carthy’cilik komünist avına çıkmış önüne gelen muhalifi adeta cadı avında olduğu gibi lince uğratırken diğer yandan da burjuva sosyolojisi düzeyinde ortalığı kapitalizm sonrasına geçildiğine ilişkin iddialar kaplamıştı. Bu iddiaların arkasında ideolojik manipülasyonlar olduğu aşikar idiyse de birşeylerin değişmeye başladığı da o kadar açıktı. Otomasyonun hız kazanması, savaş için üretilmiş bilgisayarın her yere doğru yaygınlaşmaya başlaması, üretimin örgütlenmesinde Taylorizmden Fordizme doğru geçilmesi değişimin bazı göstergeleriydi. Değişim sadece üretim süreciyle, emek süreçlerinin örgütlenmesiyle, teknolojik devrimlerle sınırlıda değildi üstelik. Yaşamın ritminde, hayatın akışında ve kültürün kendisinde topyekun bir değişim yaşanıyordu. 

Avrupai özellikler edinmiş kapitalizm ABD’nin ikinci dünya savaşından dünya kapitalizminin lider ülkesi olarak çıkması ve başat emperyalist güç haline gelmesiyle birlikte dünya tarihsel olarak Amerikancı özellikler ediniyordu. Nazileri çıkartmış olan Avrupa kültürünün model olma özelliği kayboluyordu. Klasik burjuva kültürü büyük bir kriz içerisine sürüklenmişti. 30’lardan itibaren Amerikan imgeleri, müziği, dansları her tarafı adeta istila etmişti. Bundan kaynaklı yabancılaşmayı hem burjuvazinin en seçkin temsilcilerinde hem de Frankfurt okulu gibi Marksizmle psikanalizi ve Niezstche gibi düşünürleri bağdaştırmaya çalışan çevrelerde çok net olarak görürüz. Klasik burjuva kültürünün belki son temsilcisi sayacağımız Zweig en son Brezilya’ya kaçmış ve artık Avrupa kültürünün dirileceğine ilişkin umutlarını tükettikten sonra eşiyle beraber intihar etmişti. Frankfurt okulu üyeleri ise savaş boyunca sığındıkları Amerika’da bu ülkenin kültürüne hiç ısınamadan savaş sonrası Avrupa’ya geri dönmüşlerdi. 

İşte Jameson bu döneme postmodernizm adını verir. İktisadi düzeyde geç kapitalizm olarak kavramlaştırılan evrenin kültürel mantığıdır postmodernizm. Hem Mandel hem de Jameson kapitalizmin önüne koydukları ‘ geç ‘ sıfatını apokaliptik yani felaketçi, kıyametçi çağrışımlar yaratmak için kullanmazlar. Kastettikleri kapitalizmin daha bir olgunlaşması, kemale ermesi ve Marx’ın Kapital’deki analizlerine giderek yaklaşmasıdır. Çünkü Marx eserinde soyut bir kapitalizm analizi yapmıştır. Sermayenin çıplak varlığının ve tasallutu altına alacağı dünyanın resmini çizmiştir. Onun yaşadığı dönemde sermaye ilişkileri Avrupa’nın neredeyse tamamına bile hakim değildi. Ancak geç kapitalizmin dünyası Marx’ın çizdiği resme her dönemden daha çok benziyordu. 

Jameson serbest ticari kapitalizm evresinin  realist yani gerçekçi edebiyatı, emperyalizm evresinin modernizmi ve en son geç kapitalizmin ise postmodernizmi doğurduğunu iddia eder. Dolayısıyla kapitalizmi dönemselleştirir, tarihselleştirir ve peryodizasyona tabi tutar. Serbest rekabet dönemi Lucaks’ın da söylediği gibi tarihsel roman geleneğinin üzerine gelmiş burjuva romanının şahaserleri bu dönemde yazılmıştır. Bireyin başından geçenler, yükseliş ve düşüş serüvenleri, tarihsel bağlam içerisine oturtup somut bütünlükle bağlarını koparmadan anlatmak realist romanın temel çizgileri olmuştur. Somut bütünlük edebiyatın, sanatın malzemesiyle aktarılmıştır. İmgeler, metaforlar, kahraman ve tipler somut bütünlüğün içinde devinir. Jameson somut bütünlüğünü zihinde kurmanın mümkün olmasından kaynaklı olarak realist yani gerçekçi edebiyatın doğduğunu söyler. Somut bütünlüğü  teorize etmek ve felsefi bütünlüğü bu dönemde kurabilmek mümkündür. Hegel bu kavramı felsefi olarak üretmiş ve sisteminin merkezine yerleştirmiştir. Marx ise somut bütünün yapıcısı olan sermayeyi analiz ederek onun anatomisini çıkartmıştır.

Kapitalizmin emperyalizm evresine girmesiyle artık somut bütünlük dağılır ve parçalanır. Sermayenin yarattığı dünya o kadar genişlemiş ve yabancılaşma o ölçüde derinleşmiştir ki şeyleşme, metalaşma Weber’in dediği gibi yaşam dünyalarını adeta istila etmiştir. Sanatçının, edebiyatçının çığrından çıkmış bu dünya karşısındaki hali tek kelimeyle şaşkınlıktır. Bireyin bilinci psikanalizle katmanlara ayrılmış, Kübizm alışıldık nesneler düzenini tersine çevirmiş ve birey Nietzsche ile birlikte ilk kez yapısöküme uğratılmıştır.