Türkiye İşçi Partisi uzun süredir dikkatleri üzerine çeken bir parti olarak sivriliyor, göze batıyor. Mecliste verdikleri içten ve samimi mücadele dikkatleri çekiyor. Kasıntıdan, kibirden uzak politika yapış halleri sempatiyle izleniyor. Toplumun ciddi bir kesiminin TİP’i radarına aldığını ve destek vermek konusunda bir yönelim içinde olduğunu gözlemliyoruz. Bir kişi olarak bunu yaptığımızdan, parti ile organik bir bağımızda bulunmadığından ellerindeki veriler nedir, toplumsal destekleri hangi ölçeğe ulaşmıştır bilemiyoruz. Emek ve Özgürlük ittifakı içinde yer almakla birlikte bazı illerde ittifakın en büyük partisi HDP listelerinden değil de kendileri olarak seçime girme çabalarını riskleri olmakla birlikte taktirle karşılıyoruz.
Politika risk alma ve Lenin’in de dediği gibi ‘tavı gelmiş demiri dövme işidir’. Kriz dönemleri sıçramalı gelişimlere imkan tanır ve Türkiye kimsenin hafife almaması gereken büyük ve tarihi bir krizin içinden geçmektedir. Böylesi bir krize memleket maalesef güçlü bir sol seçenekten yoksun yakalanmıştır. Solun değişik öbekleri toplumun dikkatini çekecek bir seçenek ortaya çıkartamamıştır. İrili ufaklı pekçok parti, çevre ve yapı bulunmakla beraber TİP uyandırdığı ilgi itibarıyla hepsinin önünde yer almaktadır.
TİP programı itibariyle sosyalist bir parti olmakla birlikte toplumun karşısına sosyalist bir programla çıkmamaktadır. Ama ufkuna stratejik olarak sosyalist bir yönelimi koymuştur. İkirciksiz bir biçimde Aydınlanmayı, kamuculuğu ve laikliği savunmaktadır. Tek adam rejimini ve bu rejimin açık bir faşizme dönüşme ihtimalini güncel taktiklerinin merkezine yerleştirmiştir. Milletvekillerinin bu konudaki kararlı mücadelesi, esneklikleri ve kullandıkları dil ilgi odağı olmalarına sebebiyet vermektedir. Parlamento kürsüsü ile sokak muhalefetini etkin biçimde birbirine eklemleyecek bir tarzı yakalamışlardır. Milletvekilliğinin imtiyaz olarak algılandığı bir toplumda TİP’li vekiller bu algıyı kendileri açısından değiştirmiş ve çöpe atmıştır. Gençler ve halktan gördükleri ilgide politikanın bu biçimde yapılacağına duyulan özlemde vardır.
TİP gençlerin ekseriyeti oluşturduğu bir parti. İrili ufaklı sosyalist partiler içinde de hem yönetici kadroları itibariyle hem de üye dokusu olarak ciddi bir genç sayılacak nüfusu barındırıyor. Diğer partilerin büyük bölümünün yönetici kadroları 68 ve 78 kuşağının içinden gelirken bu partinin şu anki kadrolarının önemli bölümü 90’lı ve 2000’li yıllarda politize oldu. Ama asıl dönüşümünü Gezi’de yaşadı. TİP’i Gezi’nin doğrudan ürünü de sayabiliriz. Çünkü kadrolarının büyük kısmı Gezi’nin yol açtığı tartışmaların bir sonucu olarak şimdiki TKP ile ayrışarak partiyi kurdular. Bu anlamda Türkiye Marksizminin en özgün isimlerinden Metin Çulhaoğlu’nun parti üzerindeki kuramsal ve ideolojik müktesebatının altını çizmek gerekiyor. Çulhaoğlu hem özgün bir Marksist ekolü hem de ilk TİP ile ikincisine kadar giden bir hafızayı temsil ediyordu. Çulhaoğlu’nun zamansız kaybı TİP için elbette zorlayıcı olacaktır, ama atacakları cüretli adımlarla ustalarının hakkını ödeyeceklerdir.
Bu cüretli hamle şimdi bir yığın tartışmanın konusu olmaktadır. Ayar vermeler, had bildirmeler, küçümsemeler, kıskançlıklar gırla gitmektedir. Bu eleştirilerin büyük bölümü yapıcı olmaktan uzaktır. Hep kaybetmeye alışmış solun birbirine karşı kullandığı dilde özenli olmaktan uzaklaşmış, karşılıklı sevgiden yoksun kalmıştır. En geniş anlamda solcu solcunun hasmı değil, yoldaşı ve omuzdaşıdır. Ama yazılanlara çizilenlere bakıldığında düzen siyasetinin kaçınılması, asla tevessül edilmemesi gerekli dilinin hortlatıldığını ve bu dilin yaralayıcı, incitici tüm unsurlarının cömertçe kullanıldığını görüyoruz. TİP’deki genç arkadaşların sosyalizme olan içten bağlılıklarından, Kürt halkının tarihi birikimine saygılarından ve memleketi faşizm seçeneğinin dışına çıkartmaya dönük gayretlerinden zerre şüphe duymuyoruz.
Siyaseten bir bencillik içinde olduklarına inanmıyoruz. Mecliste etkili bir sosyalist kürsüye ihtiyaç olduğu düşüncesindeyiz. HDP’nin bu niyeti ne kadar taşırsa taşısın yapısal ve tarihsel önceliklerinin başka olduğu inancındayız. Türkiye siyasetinin artık sosyalizmin sesini daha gür bir biçimde duyma zamanı gelmiş ve geçmektedir. Azılı bir sosyalizm düşmanı olan Demirel bile çok sonraları 1.TİP’den sitayişle söz edecekti. Bugünkü TİP’i ÖDP’nin akıbetinin beklediği iddiaları gerçekçi değildir. Bu sav sadece iddia sahiplerinin üzerine sinmiş pesimizme işaret eder. Tarih ve nesnellik mukayese götürmez ölçüde farklıdır. ÖDP tartışmasının yeri ve zamanı değil, ancak bu heyulanın sosyalist hareket üzerinde yarattığı travmatik etkinin acilen kaldırılması da elzem hale gelmiştir.
TİP’le HDP arasındaki dilin tez elden düzeltilmesi gereklidir. Üstenci bakış, kaale almama, cüretli bir hamleyi küçümseme eşitler arası bir ilişkiye yakışmıyor. Karşılıklı pragmatik yaklaşımlar, düzen siyasetinin terminolojisi ile konuşma ilşkileri tahrip ediyor. Karşılıklı deneyimlere ve mücadele ortaklığına dayalı yaşanılmış bir tarih var geride. HDP’nin büyüme kaynakları ile TİP’inkiler aynı değil. Bütünüyle ortak bir havuzdan beslenmiyorlar. Ayrı ayrı büyüme dinamiklerine sahipler. Seslenme, hitap alanları çoğunluk kesişmiyor. Ciddi bir planlama ile verimli bir sonuç alınabilir. HDP bu konuda daha büyük bir deneyime sahip kuşkusuz. TİP’in gelişimi kimseyi endişeye sevk etmesin.