Bakıyorum da şöyle etrafıma bölgeme ülkeme dünyaya, ne insanlar var,varmış.Bunların içersinde öyleleri var ki bunları biz çok iyi tanımıyoruz.Çünkü bu insanların yaşam tarzı bir başka.Bunlar kendine saygılı,ailesine saygılı,işine saygılı,ülkesine saygılı ve dünyasına saygılılar.Eğitim ve bilgi bunların vaaz geçilmezi.Kendisi mutlu ailesi mutlu ve işlerinde başarılılar.Evet,en sağlıklısını giyiyorlar,en sağlıklısını yeyip içiyorlar,sağlıklarına dikkat ediyorlar ,eğitimin en doğrusunu alıyorlar ve yaşamlarını gerektiği şekilde kurgulayabiliyorlar.Hatta ülkesini ve dünyayı çok iyi takip edip geleceklerini oluşturuyorlar.A planları olduğu gibi B ve C planlarını bile oluşturmuşlar. Düşüş kalkmanın yollarını bile çok iyi biliyorlar.Evlatlarını da bu anlayışları yönünde eğitip yaşama kazandırmışlar ve kazandırmaya çalışıyorlar. Ülkesini ve dünyasını seviyor. Siyasetinden sosyaline kadar her şeyi takip ediyor ve kendi hissesine düşeni yapıyor ve yapmaya çalışıyorlar. Bu insanlar uygun şartlarda, uygun ortamlarda yetişmiş ve bu olanaklarını iyi değerlendirmiş olanlar. Birde böyle olanaklara,ortamlara sahip olamayan ama kendi kendini yetiştirmiş çıraklıktan veya kalfalıktan başlayıp aynı konuma ve özelliğe ulaşanlar var.Emekliğe emekliğe başarıyı elde etmişler. Hayatlarını kazıya kazıya başarıya ulaşmışlar...
Nasıl olurlarsa olsunlar bunların sayıları çok fazla değildir ama bunlar ülkede ve dünyada çok önemli işlere imza atmışlardır ve atmaktadırlar. Ülke ve dünya bunların sayesinde ayaktadır. Bunların sayesinde de var olmaya de hayatta kalmaya devam edecektir. Ne var ki biz bunları çok iyi tanımıyoruz ve bilmiyoruz. Bunlar ortalıklarda görülmezler ve ortalığa çıkmazlar. Kendi yolarını ,planlarını çizmişlerdir. O yolda da devam ederler. Benim daha kolay anladığım ve sizlere anlatabileceğim için bir örnek verebilir miyim? Doğa bilimciler yaşamlarının büyük bir kısmını doğada ve doğa araştırmalarına harcamaktadır; Doğayı çözsün ve bulguları insanoğluna her hangi bir şekilde aktarsın, mutlu, başarılı ve sağlıklı olsunlar diye. Bunun için ne zahmetlere, tehlikelere katlanmışlardır. Hatta bu uğurda hastalanmışlar, yaralanmışlar,hayatlarına son verenler bile olmuştur. Doğan çocuğunun yanında olamamışlardır. Acı ve tatlı önemli günleri ailesi ve dostları ile baylaşamamışlardır. Ama biz bu tür insanlarla ilgili yeterince bir haber bir takdir görmemişizdir. Daha bunun gibi niceleri var. Bunlar yeraltı mafyasının ve masa altının başka ama güzel, onurlu versiyonları gibidir. Meslektaşım Prof. Dr. Ali Kandemir in konumuzla ilgili yazısını aynen sizinle paylaşmak istiyorum:
AZ BİLİNEN İZ BIRAKAN BİTKİ BİLİMCİLER
Ali Kandemir
"Toplumda medyatik olanların çok iş yaptıkları yönünde bir algı vardır. Bu algı kısmen gerçeği yansıtmakla birlikte ülkemizin her köşesinde işini; beğenilme kaygısından uzak, tutkuyla yapan ve çokça tanınmayan pek çok sayıda meslek grubu vardır.
Zaman zaman çevremde duyduğum “ülke olarak nasıl batmıyoruz anlamıyorum” serzenişine bu mesleklere atfen “görülmez kahramanlar sayesinde” diye cevap veriyorum. Bu görülmez kahramanlardan birisi de benim de içinde bulunmaktan gurur duyduğum bitki bilimciler yani botanikçilerdir.
Toplum tarafından pek bilinmeyen botanikçiler ülkemizde bitki adına bilinen hemen hemen her bilginin mimarı konumundadırlar. Özellikle arazi çalışmasına dayalı uğraş veren botanikçiler hemen hemen yılın her mevsimi Anadolu’nun uçsuz bucaksız doğasına dağılır, vadi, yamaç, tepe demeden dolaşırlar. Bu işi öyle tutku ile yaparlar ki maddi birikimlerinin önemli bir kısmını bu uğurda tükettiklerinin bile farkında olmazlar. Hatta birçoğu ailesindeki hüzünlere ve mutluluklara bile şahit olamamıştır çalışma temposundan.
Anadolu’da bir botanikçinin pınarlarından su içmediği, yamaçlarına tırmanmadığı bir tepe bulamazsınız. Issız vadiler, engin otlaklar, gürbüz ormanlar, çıplak tepeler botanikçilerin çalışmalarına şahitlik eder her yıl. Arazi çalışmalarının mesaisi yoktur. Sabahın ilk ışıklarıyla araçlarının tekeri döner, yorgun adımları platoda uzayıp gider hiç durmayacak gibi. Yorgunluklarını Toroslar’da Yörük çadırında içtiği ayran, Doğuda çoban arkadaşın verdiği bir yudum demli çay giderir. Arazi çalışmasında karşılaşan tanıdık botanikçiler birbirlerini ancak seslerinden tanır. Çünkü günler süren uzun mesailerde uzayan sakalları, kirlenmiş elbiseleri, soğuktan giydikleri başlıklar simalarını kapatmıştır tanınmalarını engelleyecek kadar. İnsanları bir çiçeğin peşinde koştuklarına inandıramazlar. Herkesin gözünde onlar altın arayıcısıdır çünkü. Sessizlerin güçsüz olduğu yanılgısı belki de ilgi görmelerinin ve tanınmalarının önündeki en büyük engeldir. Bu gerçeği 18. Yy’da yaşamış gezgin doğa bilimci Tournefort “dünyanın her yerinde sesi çok çıkanı herkes haklı kabul eder” sözü ile onaylamıştır. Bilim dünyasında bıraktıkları ve kendilerinden sonrakilere yol gösterecek derin izler onlar için kâfidir.
İşinin erbabı bir botanikçiye “dünyaya yeniden gelsen ne yapmak istersiniz?” diye sorsanız cevabı “yine aynı işi” olacaktır. Botanikçilerin hayatlarını yazdıkları makalelerden, araştırma raporlarından ve yürüttükleri derslerden ibaret zannetmeyiniz. Bunlar, hayatta yaşadıklarından ve birikimlerinden sadece süzülen küçük birer damladır. Yeterince tanınmasalar da sessiz ve sedasız artan şevkle işlerini yapmaya devam edecektir.
Bu yazım vesilesi ile ülkemizin bitkileri üzerine ömürlerini tüketerek vefat etmiş bitki bilimcilerimize rahmet, emeklilere sıhhat, aktif olarak görevlerini sürdürenlere minnet ve saygılarımı sunmak istiyorum".
HAK ETTİKLERİ DEĞERİ VERMELİYİZ
Daha fazla ülkeleri ve dünyayı her yönüyle mutlu şekilde yaşatmak için bu insanları çekip çıkarıp topluma çekmek gereklidir. Çünkü bunlar sosyal etkinliklerin pek çoğuna katılmazlar. Katılsalar bile sessiz sedasız olarak katılım sağlamaktadırlar. Kendi konuları ile ilgili bilimsel toplantılarda bile çok seçicidirler. Gelirler. Dinlerler. Ama çok fazla katılım ve paylaşım sağlamazlar. Bunları bir şekilde kişilikleri çalışmaları, başarıları ile topluma kazandırmak gereklidir. Şüphesiz ki bu görev toplumu dünyayı yönetenlere düşmektedir. Onlar gelmedi gelmezlerde. Bunun nedenlerini de hepimiz biliyoruz. Özellikle gençlerimiz onların tüm özellik ve bilgilerinden yararlanmalıdır. Devletler, onlara bu konuda sonsuz olanak ve yetki vermelidir. Hatta bunların bir kısmı resmi olarak üniversiteyi bitirmemiş ve yabancı dilsiz olabilir. Ama şu bilinmeli ki onlar bu seviyeleri bir şekilde aşmış ve ileriye doğruda epey mesafe almışlardır. Eğitim kurumlarında ders verebilirler. Biz onları bulup çıkaracak ve göreve davet edeceğiz. Hatta gelmiyorlarsa beynimizle gönlümüzle onları sürükleyerek getirmeliyiz. Onların bu halleriyle bile insanoğlunun yaşamına ve refahına katkıları büyük.Bir de yazıldığı gibi olsalar ne olurduk acaba? Uçardık.
Yalnız biz değil,hep beraber.Resmi kurumlarda görevlendirebilirler.Hiç şüphem yok ki böyle olunca bu ıssız insanların sayısı artacak insanoğlu bunlardan gerekli nasiplerini alacaklardır. Bu ıssızlığın bozulması dileği ile.....
BİR DEMET ANLAMLI SÖZ
"Hayatta başarılı olmak için akılsız görünmeli; ama akıllı olmalıyız." Cemil Sena Ongun
"Nesillerine büyük bir zenginlik yerine, iyi bir eğitim ve karakter vermekten daha iyi bir şey yoktur. Bu paradan daha uzun süre yaşar. Çoğu insan başarıyı aImak oIarak düşünür. Oysa başarı,vermekIe başIar." Henry Ford
"Ekmeğini yalnız yiyen, yükünü yalnız taşır. ..."
"Paylaşınca canın acıyorsa daha erdemIi olamamışsındır." Anonim
"Saklamak değil, paylaşmak olsun özün. Eleştirmek değil, çözümü göstermek olsun sözün. Yıkmakta değil, yapmakta olsun gözün. Saldırmak değil, sarılmaktır çözüm." Osho
"Bir mum, diğer mumu tutuşturmakla ışığından bir şey kaybetmez." MevIana
"Kıtlık, ekmeğin paylaşılmasına yol açar. Ekmeğin paylaşılması ise ekmekten daha tatlıdır." S.Exupery
"Başarmak için oyunun kurallarını en iyi şekilde öğrenmek ve herkesten daha iyi oynamak zorundasın." Albert Einstein.