İslam tarihinde, peygamber sonrası yönetim şeklinde ilk kırılma, Emevi yönetim sistemiyle başladı.
Aslında, Emevilere has özgün veya Nebevi bir yönetim tarzı hiç olmadı. Emevilerdeki yönetim biçimi tamamen Bizans Saray sistemiydi.
Şam Valisi Muaviye'nin sarayında;
Yemenli haham Ka'bul Ahbar gibi karanlık kişilikler başdanışman olarak görev yaptı. Sadece Ka'bul Ahbar'la kalsa iyi, Hristiyan Sercun bin Mansur, papaz Yahya Dımaşki yönetim ve dini hayat konusunda çok önemli görevler üstlendiler.
Emeviler döneminde, Ka'bul Ahbar ve sarayın yerel işbirlikçilerinin marifetiyle yapılan her uygulama için cömertçe hadisler uydurulmuş, Islam dini tanınmaz hallere indirgenmişti. Bu süreçte,
Yahudilere ait inanç ve itikat ilkeleri, israiliyyat denilen çoğu uydurma ve şirk dolu tarihsel kutsal öyküler islama monte edildi.
Müslümanların en önemli hakları ihlal edildi. Islam dinin ana damarlarından olan; Can, mal, din, akıl ve nesil emniyeti yerlere serildi. Kader anlayışı, yönetim anlayışı neredeyse tersine çevrildi.
İslami yönetimin olmazsa olmaz şartları bir bir yok edildi.
Yönetsel olarak İslam’ın vazgeçilmezleri olan kavramların içi boşaltıldı.
Neydi bunlar?
Hatırlayalım...
ADALET
" Dinimizin adı İslam olmasa, adalet olurdu " denilecek derecede önemli ve hassas bir özellik. Kamu gelirlerinin paylaşımından, anlaşmazlıkların çözümüne kadar her kademede adaletin "tartışmasız ve tarafsız " uygulanması
EMANET
Devleti yönetenler güvenilir olmak, güven vermek zorundadır.
EHLİYET
Uzmanlık, Liyakat esaslı insan kaynakları yönetimi, islamı önceleyen bir yönetim sisteminin vazgeçilmez kuralı olmalıdır.
MASLAHAT
Kamu yararının öncelenmesi, en önemli ve yararlı uygulama özelliğine sahip yatırımların uygulanması. Denetim sistemlerinin kurulması.
MEŞVERET
İşleri uzmanlarla istişare ile yapmak. Akıl ve bilimle en optimal uygulamaların gerçekleştirilmesi.
Emevilerin hakim oldukları ( Ömer bin Abdülaziz müstesna..) yıllarda bu kavramların maalesef içleri boşaltıldı.
Emeviler döneminde, İslam’ın özellikleri kısıtlı olarak kullanıldı.
Abbasiler bu zulüm düzenini yıkmak için mücadele ettiler ve sonunda iktidar oldular.
Ancak...
Emeviler’den kalan saraylar, gösteriş ve israf düzeninin cazibesine kapılıp aynen devam ettirdiler.
Bu cazibenin önünde duramama, İslam coğrafyalarında neredeyse günümüze kadar devam etti.
Yapılması gerekenler devleti yönetenler için belliyken, çoğunlukla kişisel ve dar bir kadronun mutluluğu öncelenerek maalesef İslam’ın en kınadığı "zulüm" düzenleri öne çıkmıştır.
Islam coğrafyalarında yaşayanlar olarak biz bunlara layık değildik, ancak yüzyıllarca yaşadık, sineye çektik. Çünkü hakkın ne olduğunu tam olarak bilmeyince haklıyı da bilemedik. Toplumların layık oldukları şekilde yönetilecekleri gerçeğini unutup, islamı sadece ibadet odaklı zannettik.
Ya kendimizi eğitecek, donatacak, geliştireceğiz...
Ya da sömürülmeyi, aldatılmayı kader zannedip, acınası halimizi yaşamaya devam edeceğiz.