İslam Coğrafyalarının Geri Kalmasının Sebebi Din mi, Yönetim Tercihleri mi?

Vedat Kahyalar

İslam alemi son 200 yıldır, akıldan, araştırmadan, yaygın eğitimden, teknolojiden, endüstriyel,  tarım ve entelektüel üretimlerden, hukuktan  uzak kalıp, diktatoryal yönetimlerle bugünkü yenilgi zilletini hazırladı.
Bir avuç insanın, az sayıda ailenin mutluluğu için nesiller feda edildi.

Bilim, teknoloji, sağlık ve tarım alanlarında büyük oranda dışa bağımlı bir İslam coğrafyası ile karşı karşıyayız. Bu dışa bağımlılık bizlere çok pahalıya mal oldu, oluyor. Bunun değiştirilmesi için çok büyük çabaları ne yazık ki yok.
Geçtiğimiz günlerde İslam toplumuna yönelik iki büyük siber saldırı ile karşı karşıya kaldık. İsrail artık savaşı kazanabilmek ve hedefe ulaşmak için tüm tuşlara basıyor. 

Neydi bu siber saldırılar? 
İlki: İsrail, gönderdiği sinyallerle Hizbullah'ın iletişim için kullandığı çağrı cihazlarını patlattı. İkisi çocuk 12 kişi öldü, 200'ü ağır olmak üzere yaklaşık 3 bin kişi yaralandı. Bir Hizbullah yetkilisi, saldırının İsrail'in örgüte karşı yaptığı “en büyük güvenlik ihlali” olduğunu söyledi.

İkincisi: Lübnan'daki Hizbullah tarafından kullanılan iletişim cihazlarına yeni bir siber saldırı düzenlendi. Bu kez de grubun kullandığı el telsizleri, ülkenin güneyinde ve başkent Beyrut'un güney banliyölerinde patlatıldı. Telsizlerin Hizbullah tarafından beş ay önce, siber saldırı düzenlenen çağrı cihazları ile aynı zamanda satın alındığı belirtildi.

Hizbullah'a yakın bir kaynak Beyrut karargahındaki el telsizlerinin infilak ettiğini aktardı.

Lübnan Sağlık Bakanlığı, ikinci saldırıda 25 kişinin öldüğünü, 450'den fazla kişinin de yaralandığını bildirdi.

İsrail bunları yaparken biz hâlâ İsrail kökenli binlerce ürüne boykot uygulamayı bir türlü beceremedik. İsrail'e petrol gönderilmesi, üçüncü ülkelerin limanlarından her türlü ihtiyaç malzemelerinin gönderildiği iddialarını çürütecek ciddi bir açıklama gelmedi hâlâ. Üslerin kapanması hayal bile edemeyeceğimiz lüks talepler.

Mesaj cihazını, telsiz cihazlarını patlatan zihniyet, dondurmaya, kahveye, içeceğe, deterjana, gübreye, tohuma, ilaçlara... neler yapmaz ?!
İslam toplulukları için edebileceğimiz en önemli dua feraset duası olabilir.

Cehalet, duyarsızlık, gösteriş ve günü kurtarma hakim olmuş tüm coğrafyaya.

GAZZE İÇİN DUALAR NEDEN KABUL OLMUYOR ?
Fiili duayı yapmadan ,sorunun sebeplerini araştırıp çözüm için rasyonel davranmayıp, gayret etmeyip, sadece sözlü duayı yapmak yanlıştır, yetersizdir.

Gücünün yettiği kadar; doğru eğitimlerle her konuda, deneyimli, nitelikli kadrolar yetiştirmek, teknolojik, askeri ve sosyal hazırlıklar  yapmak, duanın kabulü için şarttır. Bu ön hazırlıkları yapmayana, Allah yardım etmez.
Hazırlıklarını, eğitim ve planlamalarını doğru yapan, Siyonist, zalim, aşağılık terör örgütü bile olsa başarı şansı daha yüksektir.

Son süreçte İslam coğrafyasından çıkmış kıymetli, bilge lider Aliya İzzetbegoviç bu konuda çok dertliydi.

"Din söz konusu olduğunda insanları genel olarak, inanan ve inanmayan olarak ayırırız. Bu ayrım çok sathi ve basitçedir. Bunun içinde en kalabalık olan, üçüncü topluluk eksiktir. O topluluk kendini inanmış sayan ve öyle ifade eden fakat hakikatte öyle olmayan kimseler topluluğudur. Onlar az ya da çok ibadet eden, bayramları kutlayan, dinin ritüellerini, adetlerini, sembollerini yerine getiren, fakat savaş alanından hemen kaçan, ticarette soğukkanlı olarak aldatan, vicdan azabı duymayan, başkasının sırtından geçinen, bin yıl yaşayacakmış gibi hayatlarını; mallarını, makamlarını kaybetmemek için korkuyla kendilerinden güçlü olanlara esirmişçesine yalakalık yaparak geçiren kimselerdir. Bu tip insanların belirgin özellikleri korkudur. Hayat için, makam için, mal için korku. Bir güç sahibi ve ya hükümetin desteğini kazanmak için çabadır onların yaptıkları. Bütün bu korkuların arasında bir tek korku eksiktir:  Allah korkusu...
 Bu ruhla ve böylesine belirsiz ve ikiyüzlü atmosferde kendi nesillerini büyütürler."
İslam Deklarasyonu - Aliya İzzetbegoviç

İslam coğrafyasının toparlanması için İslam’ın ilk emri ola OKU ve sonrasında gereğini yapmak yeterliydi aslında. 

Peygamberin (A.S.) 23 yıllık yaşamı, onun yetiştirdiği Hz Ali'nin bilgi ve akıl dolu hayatı, Endülüs Emevilerinin dünya bilimine katkıları, Selçuklu  ve Osmanlıların insanlık alemine yönetim, adalet, askeri organizasyon konularında olumlu katkılarını unutulamaz.

" İslam uygarlığında belirli bir dönemden sonra 
beliren ekonomik düşüşün, bizatihi İslami inanç ve değerlerden  değil, öncelikle, “uluslararası çarpık güç ilişkileri” ve “kolonyalizm” gibi dışsal faktörlerden, bir diğer deyişle, maddi koşullardaki değişimlerden kaynaklandığı ileri sürülebilir. Bunun yanı sıra, bir  ideal etrafında bütünleşmeyi sağlayan unsurların zayıflaması, iç ihtilaf ve karışıklıklar, demokratik olmayan siyasal yapılar, sosyoekonomik, dinsel ve eğitsel faktörler ise ekonomik geriliğin diğer nedenleri olarak değerlendirilebilir. 
Gerileme sürecine girmeden önce, Batı’nın henüz ilerlemeye  başladığı on üçüncü yüzyılda İslam dünyasında bilim ve üretkenlik doruk noktasını geçmişti. Avrupa Ortaçağ karanlığını yaşadığı esnada,  Müslümanlar oldukça yüksek sayılabilecek bir uygarlık  düzeyine sahiptiler. Yaklaşık on dört asır önce İslam’ın, insan hayatının tüm yapılarının (teknik, ekonomik, sosyal, psikolojik)  bütünleşmesini içerecek tarzda oluşturduğu kuram, sadece teoride kalmamış, İslam medeniyetinin tabii bir boyutunu teşkil eden  şehirler kurma, ticaret yapma, tarım, üretim, âdil dağıtım, serbest piyasa gibi unsurlarla pratikte de yansıma bulmuştu. Bu yüzden, İslam’ın gelişmeyi geciktirdiği iddiası realiteyle uygunluk göstermemektedir. İslami değerler sistemiyle herhangi bir değer sistemi karşılaştırıldığında, İslami değerlerin gelişmeyi daha destekleyici olduğu bile söylenebilir. 
Ne var ki, on altıncı yüzyılın ortalarında Viyana önlerine kadar  genişleyebilen İslam dünyası, birçok iç ve dış unsurla birlikte gerileme sürecine girmiştir. Buna mukabil Batı, başta İslam dünyası 
olmak üzere dünyanın diğer coğrafyalarına üstünlük kurmaya  başlamıştır. On dokuzuncu yüzyıla gelindiğinde, Türkiye ve İran’ın  dışında, İslam coğrafyasının önemli bir kısmı ya Batı’nın ya da Ruslar’ın sömürgesi haline gelmiştir. " *

*(İslam ve Geri Kalmışlık Sorunu  Abdurrahman Kurt  Doç. Dr., U.Ü. İlahiyat Fakültesi)