Işık Öğütçü, babası Orhan Kemal'i anlattı

Orhan Kemal'in oğlu anlatıyor: 'Babamın kayıp senaryoları'

Independent Türkçeden Cengizhan Çelik, Independent Türkçe için İkbal Kahvesi'nde Işık Öğütçü ile Orhan Kemal’in hikayesini konuştu

Gabriel Garcia Marquez için büyülü gerçeklik neyse, Orhan Kemal için aydınlık gerçeklik oydu. 

Aydınlık gerçeklik ne mi?

Aydınlık gerçeklik çamaşırcının kızının hikayesiydi

Bir gün bir sanatçı, çamaşırcı bir kadının okuma meraklısı kızına Orhan Kemal'in "Çamaşırcının Kızı" kitabını hediye etmiş. Kız ertesi gün "Ben bunları biliyorum" diyerek kitabı geri getirmiş.

İşte aydınlık gerçeklik buydu!

Oğlu Işık Öğütçü, babası Mehmet Raşit Öğütçü'yü anlatıyor 

Orhan Kemal olarak tanıyorsunuz siz onu. Bu isimle ortaya koyduğu sayısız eserle Türk edebiyatına nasıl bir iz bıraktığını anlatacak değilim size...

Ben Mehmet Raşit Öğütçü'yü tanımak, anlamak için düştüm yollara. 

Kılıçalipaşa Mahallesi Akarsu Yokuşu Sokak No.30'da, Orhan Kemal Müzesi'nde Mehmet Raşit Öğütçü'nün; yani sizin tanıdığınız Orhan Kemal'in oğlu Işık Öğütçü ile sözleştik.

Işık Bey sıradan bir söyleşi olacak diye bekliyordu muhtemelen, sorular soracağım, ses kaydını açıp yanıtları kayıt edeceğim diye düşünüyordu. Ben böyle yapmak istemiyordum. Bir çocuktan babası anlatmasını istediğinizde kayıt cihazını açmazsınız! 

Açmadık da! 

İkbal Kahvesi'nin önüne iki iskemle çektik, yoldan geçen onlarcasının selamı, sabahı eşliğinde başladık sohbete.
 


Orhan Kemal'in görse mutlaka bir romanına enjekte edebileceği bir görüntü içinde Lübnan'dan, Adana'ya, oradan Florya Basınköy'e gittik geldik. Sonra ver elini Nuruosmaniye, Bab-ı Ali...

Daktilosunda romanlarını yazarken bir anda kucağına fırlayan o küçük çocuk karşımda bana Orhan Kemal'i anlatıyordu. 

Hem de ne anlattı!  

Size kronolojik bir hikaye anlatmak istemiyorum. Bunu Vikipedi sayfası fazlasıyla yerine getiriyor. 

Ben sizi Işık Öğütçü'nün iskemlesinin tam karşısına oturtmak istiyorum. Işık abi anlatsın; siz dinleyin istiyorum. 

Onun da zaten anlatırken gözlerinin içi parlıyor. Öyle babasıyla gurur duyan bir çocuk anlatısı değil bu parıldama. Bu denli büyük bir yazı ustasının tüm hikayesine ortak olan bir anlatıcının gururu biraz da...
 

Yazarların Jedi Konseyi Başkanı olacakken ekmek parası için yazmak!

Yazı erbaplarının Star Wars evrenindeki gibi bir "Jedi" konseyi toplansa, toplantıya başkanlık edebilecek derecede önemli bir yazardan söz ediyoruz; ama o aslında evlatlarının boğazından helal lokma sokabilme mücadelesi veren bir emekçi olarak konumlandırıyor kendisini.

Sabahın 5'inde daktilosunun başına oturup 10'a kadar yazması; yazdıktan sonra da eserlerini koltuk altına alıp yollara düşmesi hep evlatları için. 

Bu hikayeyi Işık Öğütçü "Bizler kuş gibi ağzımızı açıyorduk o da kelimeleriyle bize yemek bulup getirip ağzımıza bırakıyordu" şeklinde anlatıyor. 
 


Askerde Maksim Gorki ve Nazım Hikmet okuduğu için 5 yıl hapis cezasına çaptırılır usta yazar. 

Önce Kayseri Cezaevi'ne, ardından da Bursa Cezaevi'ne nakledilir. Bursa Cezaevi'nde başına gelenler ise hala nasıl olur da sinemaya aktarılamaz inanılır gibi değil. 

1940 kışında Nazım Hikmet'in de Bursa Cezaevi'ne nakledileceğini duyan Orhan Kemal, yaşamının geri dönüşü olmayan bir yola gireceğini biliyor mudur bilinmez...
 

Nazım Hikmet'le hapishane günleri 

Bursa cezaevinde buluşur Nazım Hikmet ve Orhan Kemal! 

Bu buluşmanın hikayesini de bizzat Orhan Kemal yazar; 'Nazım Hikmet'le 3.5 yıl' isimli kitabında.  

Bu tanışma sadece kendi sanat yaşamında bir dönüm noktasına neden olmaz.
 


Yıllar sonra Yaşar Kemal'i (Kemal Sadık Gökçeli) Adana'da bir tren garına bırakırken işçileri gösterip "Bak Sadık şu işçileri görüyor musun? İşte ya o işçileri yanında olacaksın ya da karşısında" demesine neden olan fikir fidanları orman olmadan önce Bursa Cezaevi'nde Nazım'la olan dostluğunda atılmıştı.

O Sadık Gökçeli de Yaşar Kemal ismiyle 'İnce Memed'i yazarak sadece Orhan Kemal'e değil, tüm dünyaya göstermişti kimin tarafında olduğunu! 
 

Kapıda Yaşar Kemal! 

Masada konu Yaşar Kemal'e geldiğinde maskesinin altından tebessüm edince, Işık Öğütçü ben sormadan Basınköy'deki evlerine gelen Yaşar Kemal hikayesini anlattı.

Bir gün Orhan Kemal odasında daktilosu başında yazarken, tüm ev ahalisi salonda oturuyorken kapıyı alacaklı gibi endişeli bir şekilde biri çalar. Kapıyı açan evin en küçüğü Işık Öğütçü'dür 

Karşısında 2 metreye yakın dev bir adam görür küçük Işık. Hiçbir şey söylemeden telaşlı bir vaziyette salondakileri bile görmeden direkt Orhan Kemal'in odasına dalar.

45 dakika sonra yine hiçbir şey söylemeden kapıdan çıkar gider. Salondakilerin endişesini anlayan Orhan Kemal gelir salona;

Yazdığı bir romandaki bir karakterde bir şeye takılmış. Torosların havasını almak için belki de gelmiş bana sordu. Düğümü çözünce de romanına koştu.
 


Cezası biten Orhan Kemal 5 sene aradan sonra kızını ilk kez görecektir. Küçük kızının "Bu adam kim? Artık annemle yatamayacak mıyım? Bizimle mi yemek yiyecek?" sorularının ortaya çıkardığı iklimi romanlarına da nakşetmekten geri kalmaz. 

Orhan Kemal, cezaevinden tahliye olmadan birkaç gün önce Nazım Hikmet için şunları yazıyor; 

Unutabilir miyim seni hiç 
Dünyayı ve insanlarımızı sevmeyi senden öğrendim 
Hikaye, şiir yazmayı 
Ve erkekçe kavga etmeyi senden...

 

Golcü Raşit'in hakime attığı gol!

Albert Camus'un "Hayatta ahlaka dair öğrendiklerimi futbola borçluyum, çünkü top hiçbir zaman beklediğim köşeye gelmiyordu" cümlesindeki gibi neler öğretti futbol Orhan Kemal'e bilinmez ama; 

Adanaspor'da da futbol oynamıştır usta yazar.

Golcü Raşit'tir o turuncu beyazlılar için.

Fakiri fukarayı, öksüzü yetimi, garibi gurebayı Türk edebiyatında Orhan Kemal kadar derinlikli yazan bir başka yazar var mıdır; edebiyat tarihçilerinin de üzerinde çok da tartışmadığı bir husustur. 
 


Evet, toplumcu yazarlar vardı; ama Orhan Kemal fakirin eline verilmiş kalemdir.

O da kalemini namusu bildi ve bir gün bile satmadı! 

Tabi bu durum canının yanmasına da neden oldu. Mahkeme koridorları bu ülke yazarları için bir habitat halini aldığı için mahkemeler, cezaevi nakil araçları, demir parmaklıklar hayatının bir arka planını oluşturdu.  

Hatta öyle ki bir gün mahkeme başkanı hakim Orhan Kemal'e;

"Neden sürekli fakirleri yazıyorsun. Bu ülkede varlıklı insanlar da yok mu? Neden bir zenginin hikayesini yazmıyorsun?" şeklinde bir soru bile yöneltir.

Ama Orhan Kemal'e bu soruyu sormak 'Golcü Raşit'e asist yapmak demekti 

Orhan Kemal hakimin bu sorusunu şu şekilde yanıtlıyordu mahkeme salonunda;

Ben gerçekçi bir yazarım. En iyi bildiğim konuları alırım. Varlıklı yurttaşların yaşayışlarını bilmiyorum, nasıl yaşadıklarından haberim yok.
 

Attilâ İlhan'ı çileden çıkaran senaryo fiyatları

Gerçekten de durum tam olarak böyledir. Yazdığı hikayeleri, romanları ve hatta senaryoları tam olarak bu fakirlik psikolojisiyle satmaya çalışır. Yani bir lokma için kalemini durmaksızın çalıştırır. 

Hatta öyle ki Attilâ İlhan bir gün Orhan Kemal'e kızar...

Işık Öğütçü, Attilâ İlhan'ın babasına kızdığı hikayeyi şöyle anlatıyor;

Bir gün Attilâ İlhan'dan senaryo isteyen bir yapımcı İlhan'dan fiyat ister. Attilâ İlhan 3000 lira dediğinde yapımcı 'Hadi ordan be! Koskoca Orhan Kemal'in senaryolarına biz 100 lira ödüyoruz' der.

Bu çıkıştan sonra Attilâ İlhan soluğu Orhan Kemal'in yanında alır ve piyasayı düşürmemesi konusunda çıkışır. Ancak Orhan Kemal piyasayı düşürmüyordur. Çocuklarının baba evinde tencerenin kaynamasını sağlıyordur. 

 

"Babamın kayıp senaryoları"

Babasının senaryoları konusunu anlatırken Işık Öğütçü, Orhan Kemal'in 300'e yakın senaryo yazdığını söylediğinde ben bir an kalakaldım! 

Bir önceki dosyada Sadık Şendil'i yazarken biliyordum Türk Senaryo ekosistemini ve hiçbir yerde bu kadar çok filmde Orhan Kemal imzasını görmemiştim. 

Evet, Bereketli Topraklar Üzerinde, Gurbet Kuşları, Hanımın çiftliği, 72. Koğuş gibi ölümsüz eerlerde Orhan Kemal imzası vardı; ama 300 senaryo nasıl olabilirdi?..

İşte orada da bu dosyanın başlığını oluşturan asıl dram ortaya çıkıyordu. 

Orhan Kemal kimi zaman sansür kuruluna mimli ismi takılmasın diye mahlaslarla, kimi zaman da başkalarının adına gönderiyordu senaryolarını.

Daha da acısı, kimi senaryoları da birkaç günlük akşam yemeği parasına satıyordu. O satın alan insanlar da kendi isimleriyle çekiyorlardı bu filmleri...

Orhan Kemal'in yakın dostlarının Metin Erksan, Halit Refiğ, Lütfi Ömer Akad gibi isimler olduğunu düşününce, bu senaryoların nasıl paha biçilmez eserler olduğunu siz düşünün.

Söyleşinin devamını okumak için tıklayın

KÜLTÜR SANAT Haberleri

Dr. Gündoğdu Mersin’de ‘sanat’ konuşacak
İyilik Korosu Adana’ya geliyor
Adana turizmi teknoloji tabanlı genç girişimcilerle gelişecek
İllegal Hayatlar: Meclis zirvedeki yerini korudu