Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin ÇEDES projeleri kapsamında tarikat ve cemaatlere yeni alanlar açmaya devam ederken, Sol'da yayımlanan habere göre yeni eğitim öğretim yılında geçerli olacak biyoloji müfredatının merkezine 'yaratılış' kavramını yerleştirmeyi başaramamış.
Bu durum tarikat ve cemaatlere yakın çevrelerce eleştirilse de, henüz bir kaç gün önce (12 Aralık) yine Sol'da yayımlanan'İnsanlık için olmasa da Akit için büyük adım: Biyoloji bilimiyle tanıştı' haberi ilgimi çekti. Haberi okuyunca daha da şaşırdım zira Akit neredeyse sadece küfür etmek için kullandığı 'Biyoloji' kelimesini bu kez tamamen farklı bir bağlamda, 'Biyolojik olarak IRK yok.' cümlesi içinde kullanmıştı. Durun, daha bitmedi!
Daha da ilginç olan, bu haberin kaynağının, elinde bulundurduğu bütün imkanlarla sadece ülkemizde değil bölgemizde de din ve mezhep eksenli bir iklim yaratmaya çalışan AKP'nin bu yürüyüşünün en büyük meşruiyet araçlardan birisi olan Anadolu Ajansı olması!
Anadolu Ajansı'ndan Şule Özkan, durup dururken mi aklına geldi bilmiyorum ama, Hacettepe Üniversitesi Fen Fakültesi Biyoloji Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ergi Deniz Özsoy ile bir röportaj yapıyor ve bu röportaj AA tarafından "Ayrımcılık hattı" sayfasında "Genetik bilimi böyle bir şeyin var olmadığını açıkça ortaya koyuyor. Biyolojik anlamda insanlarda ırk diye bir kategori yok." sözlerini öne çıkrarak yayınlıyor. Meraklısı elbette röportajı okur.
Dönemin Başbakanı Erdoğan 2012 yılında 'Dindar ve kindar nesil yetiştireceğiz.' demiş, bu sözlerini bir kez de Cumhurbaşkanı olarak, Ankara İlahiyat'ın 70. yılı dolaysısıyla 2019'da Beştepe'de yaptığı konuşmada tekrarlamıştı. Bu çabaların bir ürünü olan tarikat ve cemaatlere yapılan yardımları da en son Adana Milletvekili Müzeyyen Şevkin Milli Eğitim Bakanı Yusuf Tekin’in gözünün içine bakarak şu sözlerle eleştirmişti: "Temel eğitim programında dış proje kredileri 2023-2024'te 1,5 milyon lira iken 2025 yılı için bu rakam 5 milyar 293 milyon lira. Dış kredi borçlanmasındaki bu sıçrama nedendir, nereye kullanacaksınız; ÇEDES Projesi'ne mi, yoksa bu para, ÇEDES aracılığıyla tarikat ve cemaatlere mi aktarılacak? Okullarda bir öğün yemek ve hijyene erişemeyen çocuklar dururken engelli, ücretli, PİKTES'li, sözleşmeli ve atanamayan her branşta öğretmen varken, 70 bin ücretli öğretmene on beş gündür maaşları ödenmezken asli görevinizi yerine getirin, bırakın ÇEDES aracılığıyla tarikatlara para aktarmayı!”
İktidar bir yandan bilimsel olan her şeyin karşısında duran tarikat ve cemaatlere yardım bahsinde ağır eleştirilere maruz kalırken, bir yandan da başka bir iktidar kurumu tarafından tüm bu çabalarını temelden sarsacak şekilde 'yaratılış' kavramını sorgulatacak haberlerin yapılması tesadüf mü, yoksa bir anlamı mı var sorusunun hayli hayati olduğunu düşünüyorum.
Bilmiyorum ben mi abartıyorum ama bu durum, yani iktidarın yayın organı ve onun destekçilerinin biyoloji biliminin varlığını ve gerçeklerini önkabulle biyolojik olarak ırk olmadığını savunma aşamasına gelişleri, Sol'un dediği gibi insanlık için değil ama onlar için büyük bir adım olarak görülüyor. Tabii iktidarın bu yeni pozisyonu, ırk temelli siyaset yapan ortağı MHP ile yine bu temelde politik bir hat takip eden şimdiki adıyla DEM’in çevresinde kümelenen siyasi cenahın iddialarıyla da karşıtlık oluşturuyor. Hem 'yaratılış'a inanıp hem de bunun tam karşısında konumlanan bilimin ileri sürdüğü savı geçerli görmek AKP iktidarı açısından çelişki değil mi?
Şimdilik bu çelişkinin sebebini bilmiyoruz. AKP iktidarınca, bütün insanlığı ağır bir 'kültür', 'ırk', 'din' ve 'mezhep' bombardımanı altında tutarak en küçük parçalara bölenlere karşı en azından ülke ve bölgemizde 'Irk ayrılığı, yok hepimiz din kardeşiyiz.' temalı bir propaganda başlatılma ihtimali akla gelmiyor değil. Oluşturulacak olan bu yeni siyasi iklim için bu tür haberler (AA ve Akit'teki) yumuşatma atışları olabilir...
Eğer durum bu değilse, Erdoğan'ın dindar nesil hedefi orta yerdeyken ve bunun için de 22 yıldan bu yana devletin bütün imkanları seferber edilmişken (ve Erdoğan o hedefe bir türlü ulaşılamamasından hala ve her fırsatta dert yanarken), bir yandan da yine kendine bağlı ya da destekçisi kurumların evrim teorisini dayanak alan haberler yapması ne anlama geliyor?
İktidar cenahının yaşadığı iç çelişkileri biz anlamlandıramıyoruz, ancak kendilerinin de anlamlandıramadığı ihtimalini de küçümsememek lazım kanaatindeyim. Bu durumda da ağa ve marabasının iddiasını konu eden meşhur fıkra, iktidar cenahının yaptıklarının sebebi olan kalıtsal kafa karışıklığını açıklayabilir:
Maraba ile ağa, ağanın arabasında tıngır mıngır kasabaya gidiyorlar. Yolun yarısında, arabayı çeken hayvan patır kütür yola pisliyor. Ağa marabasının arabada gözü olduğunu biliyor. Hem marabayı küçük düşürmek hem de eğlenmek için, “Şu boku yersen, arabayı sana verecem” diyor. Bizimki bir an düşünüyor, kararını veriyor, koşumları ağaya uzatıp arabadan iniyor ve taze at pisliğini yiyor. “Tamam”, diyor ağa “araba senin” Bizimkinin midesi dönmüş, gururu çiğnenmiş, kendinden iğreniyor. Ağa ise bir dakikalık bir eğlence uğruna arabasından olduğuna pişman, kendi budalalığına yanıyor. Dönüş yolunda ikisinin de ağzını bıçak açmıyor, ikisi de kurdukça kuruyorlar. Tam marabanın pislik yediği noktaya geldiklerinde ağa dayanamıyor; “Bir halt ettim, şaka uğruna araba elden gitti, b.k yemenin ederini vereyim, arabayı geri alayım.” Marabanın genzinde, ağzında, yüreğinde, öfkesinde hâlâ pislik tadı var. “Olur Ağam” diyor, “olur ama bir şartla: sen de aha şu kalan kurumuş bokları yiyeceksin ki ödeşelim.” Ağanın gözü kararmış, iniyor bir miktar pislik de o yiyor. Çiftliğe yaklaşırlarken, Memo düşünceli, kederli soruyor: “Ağam, araba giderken de senindi dönerken de senin, peki biz bu kadar boku neden yedik?”