İhvancı dış politika ve sahte antiemperyalizm

Hacı Hüseyin Kılınç

Milliyetçi galeyana kendimizi kaptırmadan aklı selim içinde düşündüğümüzde Akp’nin dış politikası iflas etmiştir. Bu politika bugüne kadar zaten içeriye şişinmenin dışında sürdürülebilir bir mantıktan yoksundu. Geldiğimiz noktada bugün tartışmadan, sorgulamadan Akp’nin iflas etmiş politikasının yanında hizalanmak zorunda mıyız? Akp’nin milli bir sınav haline getirdiği “ yerlilik ve millilik “ bahsinde onun bize dayattığı tercihleri sorgusuz kabullenmekten başka bir alternatifimiz yok mu? Akp’nin duvara toslamış dış politikasının alternatifi daha milliyetçi olmak, Antalya limanına demirlemiş Piri Reis sismik araştırma gemisini niçin sondaj yapmaktan geri çektin diye sormak mıdır?

İç ve dış politika arasındaki geleneksel ayrımların yok olduğu soğuk savaş sonrası dönemde sanki bu ayrımlar hala devam ediyormuş gibi refleksler üretmek yaşanılan anı ıskalamaya yol açar. Tek adam rejiminde devletin dış politikasını oluşturan geleneksel kurumların etkinliklerini kaybettiği sanki bir olgu değilmişcesine maceracı ve rasyonaliteden uzak politikaların peşinde sürüklenmek asıl sizi milli olması gereken reflekslerden uzaklaştırır.

Bugün Türkiye’nin dış politika enstrümanlarını realist kullanabildiğini, diplomasiden azami ölçüde yararlandığını iddia edebilmek mümkün değildir. İç politikası kutuplaştığı için temel meselelerini dahi konuşamayan, en basit ihtilaflarda iktidarın kendini eleştirenleri teröristlikle suçladığı bir ortamda sağlıklı ve öngörülebilir bir dış politika oluşturabilmek mümkün müdür? Toplumun sağduyusundan her geçen gün uzaklaşan, tarikat ve cemaat ağlarının etkisine giderek daha açık hale gelen bir siyasi iktidarın kaos ve karmaşanın egemen olduğu bir uluslararası ilişkiler ikliminde Türkiye’yi sağ salim ayakta tutabileceğine nasıl inanmamız beklenir.
 
Türkiye’yi yönetme kabiliyetini kaybetmiş bir siyasi anlayışın öngörülebilir, ülkenin menfaatlerine uygun, çevresine  de barış getiren bir dış politika izleyebilmesi mümkün değildir. Muhalefetin öncelikle bu konuda bir netliğe ihtiyacı var. Corona virüse karşı mücadeleyi eline yüzüne bulaştırmış, okulların açılmasına rağmen uzaktan eğitimin alt yapısını hazırlayamamış, ekonomik krizi yönetemeyen yani herşeyi kötü yaptığı için eleştirdiğiniz iktidar dış politikada yanlış adımlar attığında sizi yerli ve milli olmamakla itham eder korkusuyla buna sessiz mi kalacaksınız.

İktidarın meşru ve demokratik yollarla değişmesi gerektiğine inanan yurttaşlar olarak muhalefetten tutarlı, inandırıcı ve bütünlüklü muhalefet yapmasını beklemek hakkımız. Yarım ağız, edilgen, sinik muhalefet bu ülkenin en büyük problemi. Eğer Türkiye kötü yönetiliyorsa, dış politikasına ihvancı kaygılar egemen olmuşsa, bugünkü yalnızlığa mevcut iktidarın bilinçli tercihlerinin sonucunda sürüklenilmişse iflas etmiş bir politikaya artık payanda olmayın. Çıkış yolunu gösterin, bölgesel yalnızlıktan nasıl çıkılacağına kafa yorun, Macron ve Merkel’le dalaşıp iktidarın sahte gündemlerinin peşinde sürüklenmeyin.

Türkiye Mısır’da İhvanı desteklediği, Suriye’de Esat’ın yıkılmasını istediği, Suudi Arabistan ve Birleşik Arap Emirlikleri karşısında Katar’la stratejik düzeyde ittifak kurduğu, Libya’da ikili iktidar karşısında Serrac’a askeri her türlü desteği verdiğinden dolayı kendi kendini yalnızlaştırmıştır. Öncelikle yapılması gereken bu politikaların karşısında ikircimsiz bir biçimde durmaktır. Türkiye kapasitesini aşan işlere soyunmuş, oyun kuramamış geldiğimiz aşamada da askeri gücüne dayanarak sadece başkalarının kurduğu oyunu engellemeye çalışmaktadır. Aynı anda Suriye, Mısır, İsrail, Irak, ABD, Fransa ve Almanya gibi ülkelerle düşman olabilmek büyük yetenek ister. Üstelik bunların önemli bir bölümü sizin geleneksel müttefikleriniz iken.

İhvancılık gibi rasyonel olmaktan uzak bir ideolojik tercihi ulusal çıkarlarınızın önüne geçirirseniz, bütün motivasyonunuzu Kürtlerin bölgesel ölçekte statü sahibi olmalarını engellemeye ayarlarsanız manevra alanınızı kendiniz daraltmış olursunuz. Şimdi bu dış politika Mavi Vatan adı altında ulusalcı bir sosla süsleniyor. Kendi kendini yalnızlaştıran, gittiği hiçbir yere ne düzen ne istikrar ne de barış götüren yayılmacı, saldırgan ve sadece askeri güce yüklenen bir anlayıştan sahte bir antiemperyalizm yaratılmaya çalışılıyor. Enver’in Almanların arkasına  sığınıp Osmanlıyı yeniden ihya etmek girişimi nasıl bir hayal idiyse ve neticede İmparatorluğun mahvına neden olduysa şimdi ona öykünen, misakı milliyi kendine dar bulan, Lozan’ı tartışmaya açan yayılmacı dış politikanın Türkiye’yi getirdiği nokta da maceracılıktır.