Huzur İslâm’da Ama…

Erol Aydın

Bugüne kadar İslâm’ı hep sloganlarla götürmeye çalıştık fakat artık bu işin sadece bu şekilde gitmeyeceği de gün gibi aşikârdır. Yani kısaca duvara tosladık! Huzurun İslâm’da olduğunu söylüyoruz fakat Müslümanlar huzurlu değil, o zaman kendimizi sorgulamamız gerekiyor. Kabahati kendimizde aramamız gerekiyor ki o da Müslümanların İslâm’da olmadığı gerçeğidir.

            İslâm’da olmamak ne demektir? Eğer bu soruya yeterli, olumlu ve tatmin edici cevap verebilirsek işimiz daha kolay olacaktır. Yani kısaca önce doğru teşhisi koymamız gerekiyor. Yaşadığımız çağ gerçekte sınırların ortadan kalktığı bir döneme denk gelmektedir. Sınırlar ortadan kalktığı zaman da tüm dünyayı aynı çatı altında büyük bir köy olarak düşünmek yanlış olmayacaktır. Böyle olunca da hızlı bir etkileşim ve bunun sonunda yozlaşma yaşanmaktadır. Milli ve inanç temelli kutsal ve değerler çok hızlı aşınarak dejenere olmaktadır. Bu ise bizi İslâm’ın dışına taşımaktadır.

Böyle olunca da ortaya bir dünya vatandaşlığı kimliği çıkmaktadır. Burada tüm insanlar inanç ve itikat olarak fazlalıklarını törpüleyerek birbirine olabildiğince yaklaşmış olmaktadırlar. Aynı dili konuşmasalar da aynı hayat tarzı ve aynı alışkanlıklarla birbirinin kopyası bir dünya vatandaşlığı ortaya çıkmaktadır. Bunun hızlı yayılmasında dünyayı global hal dediğimiz bir küreselleşme ortamına gelişen iletişim imkanları sürüklemektedir. Her yerde ve her ortamda kolayca erişilen internet sayesinde hiçbir şey yerel ve orijinal olarak kalmıyor.

Bu durumda ulus millet kavramı da bu durumdan olumsuz etkilenerek değersiz ve sorumsuz bir toplum ortaya çıkmaktadır. Evde ve okulda verilen eğitim etkisiz ve yetersiz kalarak yeni nesiller rüzgârda savrulan yaprak misali öz benliklerini kaybederek topluma yabancılaşmaktadırlar. Bu durum da tüm dengeleri altüst ederek sosyolojik ve psikolojik olarak büyük kırılmalara sebep olmaktadır. Burada çok küçük bir gurup kendini, değerlerini ve kutsallarını muhafaza ederek ayakta kalmaktadır.

            Ortaya çıkan bütün bu olumsuzlukları birey olarak gidermemiz mümkün değildir. Bilgi, iletişim ve enformasyon çağına da sırtımızı dönemeyeceğimize göre topyekûn bir değişim ve dönüşüme ihtiyaç vardır. Burada devletler, sivil toplum örgütleri, vakıflar, dernekler ve benzeri güçler sinerji ile bir seferberlik başlatmak durumundadırlar. Burada Teknofest çok güzel bir model olarak gençlere vizyon ortaya koymaktadır. Gelecek adına ümit var olmamız için bir kıvılcım olmaktadır. Fakat bu tek başına yeterli olmadığı için benzer projelerin hayata geçirilmesi elzemdir.

            Sonuç olarak; Müslümanların İslâm ile huzur bulmaları için öncelikle dinimizin özünü anlayarak ona uygun hayat tesis etmemiz gerekmektedir. Bu sadece namaz ve oruçla sınırlı olmayıp; alışverişten sosyal hayata ve eğitimden adalete kadar tüm hayatımızı kapsamalıdır. Aksi durumda sadece sloganlarla hamaset üretmiş oluruz ki o da bize huzur getirmeyecektir.

            Esenlik dileklerimle,

            Erol Aydın