Her insan hayatta başarılı olarak, tabir caizse bir baltaya sap olma arzusu içindedir. Fakat çoğu zaman evdeki hesap çarşıya uymaz ve sonu hüsranla biten hikâyeler çoğunluktadır.
Bunun yanında başarılı olmuş insanların profilini incelediğinizde mutlaka bir hikâyelerinin olduğu muhakkaktır. Yaşam boyunca yaşanan; zorluk, sıkıntı ve meşakkatler o kişiler için aynı zaman itici güç olarak motivasyon kaynağı olmaktadır. Nasıl ki hamurun ekmek olması için ateşi, fırını görmesi gerekiyorsa insanları olgunlaştıran da acıdır. Yaşananları sonradan hikâye olarak anlatmak çok hoş olabilir. Fakat yaşandığı dönemde kişi için büyük bir iç burukluğuna sebep olarak insanın içine oturan adeta hatırlanmak istenmeyen zaman dilimleridir. O dönem için ıstırap olan bu durumlar aslında geleceğin inşasında yapı taşları olarak kişilik kazanmaya götüren sonuçlardır. Bu dezavantajı fırsata çevirip kendi içinde bunun muhasebesini yapanlar hayatlarının daha sonraki dönemlerinde plan ve disiplin çerçevesinde hedefe kilitlenenlerdir.
Bunun yanında tüm ihtiyaçları ailesi tarafından karşılanan ve hiçbir sıkıntıya duçar olmayan kişilerin başarı şansları düşmektedir. Çocuğun kişilik kazanması, kabuğunu kırması ve kendisini gerçekleştirmesi adına ona sorumluluklar vermek gelecek adına faydalı olacaktır. Aşırı korumacı ailelerin, “Aman ben yaşamadım, çocuğum yaşasın!” şeklindeki yaklaşımlar çocuğa yapılan en büyük kötülüktür. Bu şekilde elini taşına koymayan, hiç zorlukla karşılaşmayan çocuk hayata da bir sıfır geriden başlıyor. Bunun sonucunda kendine güveni olmayan, en küçük zorlukta pes eden ve mücadele gücü düşük bireyler toplum için de problem olmaktadırlar.
Bütün bu olumsuzluklardan dolayı sevgili anne-babalar çocuğunuzun her isteğini yerine getirmeyin. Küçük yaştan itibaren onlara sorumluluk verin ve en azından kendi işlerini kendileri yapsınlar. Karşılaştıkları problemleri kendileri çözsünler bu durum onlara güven kazandıracaktır. Yoksa 25 yaşında çocuğuyla iş görüşmesine giden aile durumuna düşersiniz ki böyle bir adayın mülakatı geçmesi söz konusu değildir.
Hikâye derken, içinde; hüzün, acı, keder, hicran ve ıstırap bulunmalıdır. Bu unsurların dışındakiler hikaye değil, olsa olsa yemeğin üzerindeki sos veya yanındaki garnitür gibi olacağından kişiye bir şey katmayacaktır.
Sonuç olarak; başarının şartlarından belki de en önemlisi bir hikâyenizin olmasıdır, aksi takdirde hikâye olmanız içten bile değildir. Hikâye, sonradan kazanılan bir durum olmadığı için birazda alın yazısı dediğimiz mukadderatın tecellisi olmaktadır. Kader konusuna dışardan müdahale söz konusu olamayacağı için aileniz bu konuda bilinçli ve duyarlı değilse işiniz Allah’a kalmış demektir.
Esenlik dileklerimle,
Erol Aydın