'Her Şey Çok Güzel Olacak'tan, 'Eski Güzel Günlere Döneceğiz' Belediyeciliğine

Turgay Develi yazdı...

Ağaçlar çiçek açalı çok oldu. Serin yaylalarda meyveler tomurcuklanıyor. Çiçeğe duran meyve ağaçlarını kurtlanmasın diye ilaçlarken, zihnimi cevapsız sorularla kemiren kurtçuklardan da kurtulacakmış gibi hissediyorum.

Otlar sararmadan ve ilaca da bulaşmadan kesilip yem olarak ayrılma işlemi ile nar ağacının, komşusu elma, erik ve hurma ağaçlarını kıskandıran renginin oluşumu aynı döneme tekabül eder. Toprağın insana yaşatabileceği en güzel anları bir sonraki yıl dönüşüne kadar kaçırmamak için gittiğimiz yayla evinde en büyük mutluluklarımdan birisi, çocukluğumu da hatırlatan, tahta kaplı yer yatağına uzanıp uyumak.

Evimizin sadece tabanı değil çatısı da tahta döşeliydi. Meşe kokuları içinde altı kardeşimle oyunlar oynarken, sanki derin orman uğultuları arasında gezinirdik. Sıralı dizilmiş yer yatağında içimizi ormanın sessizliği kaplar, sincaplar, tilkiler, tavşanlar, sonra akıp giden dereler ile birlikte rüzgarda savrulan bayır otlarının sesleriyle uykuya dalardık.

Sadece yerleri tahta kaplı evlerde yer yataklarında yatanların duyabildiği, gölgelerde gezinen insansız sesler vardır.

Bu seslerin karıştığı düşlerimden her uyanma anında ise içime kara kış girmiş gibi ürperirim. Tipide kalmış, ayazdan korunmaya çalışan bir tarla faresi gibi yorganın altından çıkmamak için dirensem de aklım gönlümdeki dağları aşar, tahta döşeli, orman kokulu evden çıkıp kaldırımlarda titreyerek yatan küçük çocuklar ve çıplak ayakları ile park köşelerine sığınanlarla göz göze gelir. O küçük çocukları kafamın içindeki cevapları ararken bulurum.

Sorunun cevabını onlar mı yoksa ben mi arıyorum, bilemiyorum.

Borcunu ödeyemeyen babaların intihar ettiği, annelerin "sokakta" çalışmaya başladığı, milyonlarca insanın çocuğuna bir tas çorba içirebilmek için günde 16-18 saat çalışmaya razı olduğu, buna rağmen bu şartlarda dahi çalışacak bir iş bulamayan on milyonlarca insanın var olma mücadelesi verdiği, kendi güvenli düşlerimizde bile kaçamadığımız bir dönemden geçiyoruz. İnsanlar "eski"den kurtulmak için, itaati ve boyun eğmeyi öğreten yoksulluğun yaratıcısı olan bu düzenden kurtulmak için, başka bir gelecek hayali ve umudu ile oy vermişti.

Çalışarak, üreterek ve hak arayarak yaşama iradesini yok eden, onlardan profesyonel düşkün, dilenci yaratan, biat ve itaati kutsayan sadaka kültürünü yücelten yeteneksiz ve çapsız siyasetçilerin yol açtığı büyük toplumsal çöküşün önündeki tek direnç kaynağı Türkiye'nin laik seçmenidir.

Ne yazık ki laik seçmenin oyuyla seçilip camiye, kiliseye, dine, devlete, belediyeye sığınıp dilenerek geçinmeye çalışanlara siyasal önderlik yapması gerekenler, düşkünleşen bu kitlelere çıkış yolu sağlayacaklarına, kendileri de aynı yöntemleri uygulayarak sadaka kültürünü meşrulaştırıyorlar.

Anlamayanlar varsa daha açık yazayım: Sadaka kültürünü meşrulaştırmak, bu çöküşe neden olan sisteme rıza vermektir. Lamı cimi yok.

İnsan kalmak isteyenleri dini, mezhebi, etnisiteyi, alt kimliği dolaşımda tutarak, kendilerini yenileyemez ve yeniden üretemez hale getiren, kitleleri örgütsüzleştiren ve bu şekilde koskoca ülkemizi büyük bir düşkünler evine çeviren bu "eski" düzen değil miydi sahi?

"Eski"den kurtulduğumuzda 'her şeyin çok güzel olacağı!' yeni günler vaadederek oy alıp, "yaşayanların geçmişi, düşenlerin yadiğarı" olan koltuklara oturanların şimdi tek söyleyecekleri, "eski güzel günlere döneceğiz" midir yani?

Turgay Develi.
24. Dönem Adana Mv.
 

YAŞAM Haberleri

Adanalı Leyla Üren, Şanlıurfa'da katledildi!
Feke’de meralara su sıvatları yerleştirildi
Polislere küfür edip sosyal medyadan "Erkekseniz beni alın" diyen kişi tutuklandı
Adana’da uyuşturucu partisine operasyon: 6 gözaltı
Seyhan Rotary’den eğitime önemli destek