Hamdoş anılarının birkaç yerinde Türkiye İşçi Partisi’ne aşık olduğunu söyler. Bu ifadeleri editörleri tarafından kitaba isim olarak da verilmiştir. Alıştığımız üzere insan bir siyasi partiye olan bağlılığını ideolojik, düşünsel ve inançsal temellere dayandırabilir. Bu tür bağlılıklar insanda aşkın duygulara yol açıp yücelme hissi de uyandırır. Ama bir siyasi partiye olan bağlılığı aşk gibi çok yoğun ve tutkulu bir duyguyla mukayese etmek çok rastlanılır bir durum değildir. Devrime veya sosyalizme aşk düzeyinde bağlılık duyanlara da rastlayabiliriz. Örgütleri için yaşamlarını gözünü kırpmadan feda edenler de çok olmuştur. Ama köylü Hamdoş Türkiye İşçi Partisi ile olan ilişkisini ısrarla aşka benzetir.
Aşk tutkunun en aşırı hali, bağlılığın en konsantre biçimi ise Hamdoş’un yaşadıklarını aşkla ilintilendirmesinin de bir sebebi hikmeti vardır. Hamdoş üstelik bu sözcüğü yersiz, farkında olmadan kullanmaz. Çünkü kendisi aynı zamanda somut, cismani bir aşkın içinden de geçmiştir. Eşi Ayyoş’a tam on yıllık bir mücadelenin sonunda kavuşabilmiştir. Kendisinin Alevi Ayyoş’un ise Sünni bir ailenin çocuğu olması, birlikteliklerinin önüne uzun süre aşılması gereken bir engel olarak çıkmıştır. Ama akıllı, zeki, sempatik ve insan düşkünü Hamdoş karşılaştığı her engeli yenmesini bildiği gibi insaniyeti ile bu maniyi de aşmıştır.
Hamdoş ömrünü cephelerde tüketmiş, imparatorluğun büyük coğrafyasının değişik yerlerinde savaşmış, ama azaplıktan, marabalıktan, civeleklikten de bir türlü kurtulamamış bir gazinin oğludur. Cumhuriyet pekçok şeyi değiştirmiş, topraktaki üretim ilişkilerini ise milim dahi yerinden oynatamamıştır. Kurtuluş Savaşı’na önderlik eden mütegallibe takımı istediği toprağa el koymuş ve feodal dünya yerli yerinde kalmıştır. Emekgücü Kıvılcımlı’nın anlattığı gibi toprakbent yani köle değildir, ancak tam anlamıyla özgürleşmiş de değildir. Köyler dahil her şeye ağalar hakimdir ve azabın önündeki tek seçenek başka bir ağanın azabı olmaktır. 40 ve 50’lerin Antep ovasında birkaç ağanın hükümranlığı vardır. Siyaset, karakol, devlet herşey onların sultası altındadır. İşte Hamdoş’un gözlerini açtığı ve Tip’le buluşuncaya kadar içinde devindiği dünya böyle bir yerdir.
Hamdoş’un şansı dünyanın farkına sosyalist bir ağanın yanında varmasıdır. Karşımızdaki Tolstoy düzeyinde olmasa da yurtdışında kimya okumuş, Çapalı köyünde şarap fabrikası kurmuş ve herşeyi ortaklaştırmaktan keyif alan bir mütegallibedir. Hamdoş gözlerini Türkiye Sosyalist İşçi ve Çiftçi Partisi’nin de üyesi olmuş, bu uğurda ikibuçuk yıl cezaevi de yatmış ağası Hasan Bayaz’ın yanında açmıştır. Ağasının yanında bir süre sonra onu dahi sorgulamaya başlar. İnsani değerlerin yitip gitmediği, köydeki feodal ilişkilerin insani sıcaklığını sürekli hissettirdiği bir atmosferde Hamdoş tüm bu ilişkileri içerip aşan sosyalizmle tanışır. Bu tanışıklık onu kuruluşundan hemen sonra 1962 yılı sonlarında Tip’in Gaziantep İl Teşkilatı’nın üyesi yapar. Bu saatten sonra parti Hamdoş’un hayatının merkezine yerleşir. Bilinçli bir köy aydını haline gelen Hamdoş çevresine örnek olur. Alevi olmasına rağmen etraftaki tüm Sünni köyler Hamdoş inanır ve güvenir.
Hamdoş’un anıları çok katmanlıdır. Onun anılarının izini sürerek Türkiye’deki değişim ve dönüşümün yakın bir okumasını yapmak mümkündür. Sosyalizm düşüncesinin kırlara, köylere nasıl girdiğini, kimlerle nasıl ve hangi içeriklerle buluştuğunun izini sürebiliriz. Tip bambaşka bir dünyayı, ama tam da onların her gün yaşadıkları hayatı çırılçıplak önlerine koyarak girer dünyalarına. Tip’in söylemi bu dünyadaki birikmiş öfkelerle, sınıfsal hınçlarla ve dayanışmacı ilişkilerle çok çabuk rezonans kurar. Adeta baraj kapağının açılmasına benzer Tip’in 60’ların dünyasındaki varlığı. Marabası, azabı, civeleği insan olduğunun farkına varır. Gece saat on da Tip’li milletvekillerinin Meclis konuşmalarının yayınlandığı saat de kulaklar radyoya verilir ve her gün Çetin Altan’ın Akşam gazetesindeki yazısı kalabalıklar halinde okunur.
Hamdoş bir arı yetiştiricisi olarak komünizmi arıların dünyası üzerinden anlatır. Arıların dünyasında tembelliğe, aylaklığa ve sömürüye yer yoktur. Herkes çalışacak, emek verecek ve paylaşacaktır. Bir süre sonra köylü Hamdoş inanılmaz bir örgütçü ve propagandiste dönüşür. Yaptığı sadece kendi yaşadıklarını kendi gibi yaşayanlara anlatmaktır. Onun belagatinde sahicilik, doğallık ve samimiyet vardır. O halkın kendi içinden ürettiği doğal bir önderdir. İlkokul diplomasını dışardan alır ve muhtar olduktan sonra köyüne imece usulüyle bir ilkokul yaptırır.
Hamdoş her işte başarılı örnek bir insandır. Sosyalizmin ve dayanışmanın yaşayan timsalidir. Dost düşman herkes ona saygı duyar, sözüne itibar eder ve güvener. Dönemin sosyalizm adına konuşan bütün insanları böyledir aslında. Ağa çocuğu Dr.Saip Atay, istidacı Baki Çelikel, Kürt Reşit ve onlarcası aralarındaki tüm sınıfsal, etnik, zümresel farkları aşıp ortak bir gaye için yani toprağı uyandırmak için safa girmişlerdir. Her biri örnek insandır ve toplumdan almanın değil ona karşılıksız vermenin derdi içindedirler. Sosyalizmin insan malzemesinin zenginliğini görürüz anılarda. Antep’in tüm terzileri Tip üyesidir. Berberler, at arabacıları, köy muhtarları, sendikacılar hepsi insaniyet namına Tip çatısı altında bir araya gelmiştir.
Köylü Hamdoş aşkının verdiği özgüvenle davranır. Vali, kaymakam, kolordu komutanı ve rütbeliler karşısında asla silik ve ezik davranmaz. Düzenin çelişkilerini, iki yüzlüğünü, yalanlarını cesurca anlatır. Bürokrasinin içinde ciddi Tip sempatizanları olduğunu görürüz. Kaymakamlar, albaylar, milli eğitim müdürleri Tip’e sempati besler. Tip’in varlığı nadasa yatmış toprağı uyandırmış ve altını üstüne getirmiştir.
Yeniden aşka gelelim. Aşk hem bir kendini kaptırma hem de bir farkına varıştır. Çünkü aşk da insan tutkularının sınırlarını zorlar. Başkası için bir yolculuğa çıkarken kişi asıl yolculuğunu kendi içine doğru yapar. Tip aşkı köylü Hamdoş’u yeniden yaratmıştır. Onu azaplıktan, marabalıktan doğal bir halk önderine dönüştürmüştür. Ağanın yanında bir kul statüsünde olan azap Hamdoş Tip’li Hamdoş galine geldiğinde Antep valisine kafa tutar, partinin radyo konuşmacısı olur. Özdeşleşmesi o kadar kuvvetlidir ki Aybar’ı baba Boran’ ı ana olarak bilir.
Hamdoş’un anılarını okumanın sıcaklığı içinde aklımıza ilk gelenleri yazdık. Anı, hatıra yazımının çok zayıf olduğu bu topraklarda Hamdoş’un anıları çok kıymetli. Karşımızda mektepli, tahsilli birinin değil Tip sayesinde insani kapasitesinin farkına varmış birisinin anıları var. Tip’in taşradaki algılanışı, köylülerin uyanışı, kentli orta sınıfların partiye bağlanışı, taşradaki insani vasat/arkadaşlıklar/ilişkiler üzerine bize çok zengin bir malzeme sunuyor Hamdoş’un anıları.