Yazı dizimizde en son Sokrates'in parrheisa'yı nasıl kullandığını incelemiştik. Kinikler Sokrates'ten sonra MÖ 2.yüzyıldan başlayarak MS 4.yüzyıla kadar etkileri devam eden bir felsefi ekol oluşturdular. Kiniklerin ortaya çıkmaya başladığı dönemler artık Atina Demokrasisi'nin bir daha dirilmemek üzere tarihe karıştığı, Makedonya kralı olan Phillip ile tarihte ' Büyük İskender ' olarak bilinen oğlunun çok büyük alanları egemenlikleri altına aldıkları ve yönetim biçimi olarak da kişi egemenliğine dayalı krallıkların olduğu zamanlardı. Kiniklerin Atina'nın yaşadığı toplumsal, siyasal bunalımın sonucu olarak ortaya çıktıkları bir kısım tarihçiler tarafından ileri sürülür.
Kinikler sözcük anlamında ' köpekler ' anlamına gelmektedir.
Böyle isimlendirilmelerinin nedeni her türlü mevki, makam, statü ve güçle aralarına mesafe koymaları ve saldırgan bir dile sahip olmalarındandır.
Ünlü Samsatlı Lukianos MS 165'de Kinikler hakkında şunları yazmıştı ; '' Kent şimdi haşarattan, özellikle de Diogenes, Antisthenes ve Krates'in ilkelerini bas bas bağıranlardan geçilmiyor. '' Roma İmparatoru Julianus'da onlardan yaka silkmiş ve görkemli Yunan kültürünü rezil rüsva ettiklerinden yakınmıştır.
Aslında İmparator yaka silkmekte haklıdır, çünkü aynı dönemlerde daha sonra Kiniklerle aralarında pek çok benzerlik kurulacak olan ilk Hıristiyanlarda Roma'yı yaşam biçimleri ve inançlarıyla derin bir meşruiyet krizinin içine doğru çekmekteydiler.
Foucault Kiniklerde üç parrhesia tipi belirler. İlki eleştirel vaazlardır, ikincisi skandal yaratacak davranışlar, en sonuncusu ise karşısındakinin gururunu kırmayı hedefleyen ' kışkırtıcı diyalog ' dur. İlkinde Kinik birisi bir spor müsabakası sırasında , ziyafette veya toplu olarak yapılan bir etkinlikte örneğin tiyatroda aniden ortaya fırlar ve vaaz vermeye başlardı.
Stoacı gelenek yüz yüze konuşmaya, diyaloğa dayanırdı. Sofistlerde de topluluk önünde konuşma geleneği vardı, ancak bu topluluklar sayısı az ve çoğu kez seçkin topluluklardı. Kiniklerde ise felsefi konular daha geniş kesimlerin anlayabileceği popüler kalıplarla aktarılırdı.
Bu vaazların konusunu siyasi taşlamalar, ahlaki yargılamalar ve konformizmin yani insanları uyuşturan, atalete sürükleyen, düşünmelerini engelleyen tavrın eleştirisi oluştururdu. Kinikler özgürlük (elethueria) ve kendi kendine yetme anlamına gelen otarşiyi ( autarkeia) temel yaşam düsturu yapmışlardı.
Bir Kinik için özgürlük varoluşsaldı ve kendi yaşamını düzenlerken yapmak istediğini yapma konusunda kendisinden başka hiçbir şeye bağlı kalmadan davranmayı seçerdi. Burada Kinik özgürlük anlayışında herhangi bir otoritenin buyruğundan kaçınma ve kendi seçimini esas alma söz konusudur.
Kinik parrhesia'nın tekniklerinden bir tanesi de skandal yaratan söz ve davranışlardır. Kiniklerin en meşhuru olarak bilinen Diogenes'in bir fıçı içerisinde yaşamını sürdürmesi en bilinen örnektir.
Yine insan cinselliğini sıradanlaştırmak ve onun diğer insan etkinliklerinden örneğin yemek yemekten herhangi bir farkı olmadığını kanıksatmak için köşesinde mastürbasyon yapması skandal bir davranıştır. Yunan elitleri Kiniklerden bu tür davranışları nedeniyle nefret etmişler ve onları görmezden gelmişlerdir.
Üçüncü parrhesia yapma tekniği ise karşısındakinin, muhatabının ' gururunu kırmak 'tır. Bu teknik Sokrates'in parrhesia'sından bariz farklılıklar gösterir. Sokratik tarzda da diyalog vardır ve karşılıklı konuşma ile gerçekleştirilir. Sokrat'da diyalog daha çok karşısındakinin bilgisizliğini, cehaletini sergilemek için kullanılır.
Sokrat diyaloglarında zaman zaman ironiye de başvurur. Karşısındakinin kendini ele vermesi için kendisini bilgisiz, cahil göstererek konuşturur ve onun gerçekte ne kadar cahil olduğunu faş eder. Sonradan ' ironi ' üzerine bir kitap yazan Danimarkalı filozof Kierkegard bu tür Sokratik ironiden uzun uzun bahseder.
Diogenes'in diyaloglarında ise amaç karşısındakinin gururunu, kibrini yıkmaktır. Kiniklerin köpeksi yaşamı düşünüldüğünde bu gurur kırma işlemi güçlü ve muktedir olanlara karşı yapılır.
Kinik parrhesia bir sınır ihlalidir aynı zamanda. Muhatabın sınırları bilinçli denemelerle yoklanır, canını acıtacak sözler dikkatli biçimde sarf edilir, oyunu devam ettirebilmek için zaman zaman geri adımlar atılarak taktiksel olarak iltifatlarda da bulunulur, ama asıl stratejiden yani o kimsenin kibrini dağıtmaktan asla vazgeçilmez. Buradaki diyaloglar tabir yerindeyse savaş alanındaki karşılıklı muharebelere benzetilebilinir.
Saldırıyı bilinçli bir ricat takip edebilir. Yeniden kuvvet toplamak ve muhatabın en zayıf noktasını tespit etmek için molalar verilir. Şimdi bu durumu Diogenes ile Büyük İskender arasındaki karşılaşma ve diyaloglar üzerinden takip edelim.
Bu ikili arasındaki diyaloglar MS 1.Yüzyılın ikinci yarısında Bursa'da yaşamış ve kent yaşamında öncü rol oynamış zengin bir Romalı ailenin çocuğu olan Dio Chrysostom tarafından söylevlerinde hayali olarak düzenlenmiştir. Kendisi de bir dönem parrhesia yaptığı için sürgüne gönderilen Dio'ya malları tekrar iade edilmiştir.
Söyleve göre İskender ile Diogenes Korintos'ta karşılaşırlar. Diogenes'in şöhretini duymuş olan İskender onunla tanışmak istemektedir. Meşhur ' gölge etme başka ihsan istemez ' girizgahıyla başlayan parrhesia oyunu Diogenes'in şu sözleriyle devam eder; '' ( İskender ) in, gitmek istediği yere gitmesi ve istediği şeyi alması için Makedonyalı zırhlılara, Thessalyalı süvarilere, Trakyalılara, Paonalılara ve birçok başaka şeye ihtiyacı vardı; oysa Diogenes ister gece ister gündüz, gitmek istediği yere yalnız başına, ve son derece güvenli bir şekilde gitmiştir.
Bunun yanı sıra İskender, projelerinden herhangi birini gerçekleştirmek için büyük miktarda altına ve gümüşe ihtiyaç duymuştur ; üstüne üstlük Makedonyalıları ve diğer Yunanları uysallaştırabilmek için güzel sözler ve hediyeler yoluyla onların yöneticilerine ve halklarına defalarca yaranmak zorunda kalmıştır ; oysa Diogenes yaltaklanmak suretiyle kimseyi kandırmamış, herkese doğruyu söylemiş ve tek bir drahmiye sahip olmamasına rağmen dilediği gibi davranmayı başarmış, önüne koyduğu işlerin hiçbirinde başarısızlığa uğramamış, en iyi ve mutlu olduğunu düşündüğü hayatı yaşayan tek insan olmuş ve kendi yoksulluğunu ne İskender'in tahtıyla ne de Medlerin ya da Perslerin servetiyle değişmeye razı olmuştur.
'' Burada Kinik otarşinin yani özerkliğinin tüm izlerini görmek mümkündür. İskender kral olabilmek için bir yığın yükümlülük altına girmişken, Diogenes kendi olabilmek ve kalmak için bu tür yükümlülüklerden uzak durmuştur. Kralın krallığının devam etmesi tebaasının memnuniyetine bağımlı iken Diogenes'in mutluluğu sadece kendi otarşisini sağlamasına bağlıdır. Her türlü kurumsal aidiyetten uzaklık, başkalarıyla bağımlılık içeren ilişkilere girmemek ve paranın hükümranlığını red Diogenes'in İskender'le girdiği parrhesia oyunundaki en büyük silahlarıdır.
Bir başka yerde Diogenes İskender'e gerçek krallığın nasıl mümkün olduğunu arılar dünyasından kalkarak anlatır ve şöyle der ; '' (...) krala kraliyet nişanı bile taşımadığını söyledi... ' Nasıl bir nişanmış bu? ' diye sordu İskender. ' Krallar arıların nişanını takarlar ' diye cevap verdi Diogenes. ' Arılar arasında da doğa tarafından seçilen bir kral olduğunu duymadın mı hiç? Ancak bu kral sizin gibi soyunu Herakles'e kadar götüren insanların soya çekim dedikleri şey sayesinde başa gelmez.' ' Peki neymiş o nişan ' diye sordu İskender. Çiftçiler anlatırken duymadın mı hiç diye sordu diğeri. İğnesi olmayan tek arıdır o zira kimseye karşı silah kullanması gerekmez.
Zira o nişan üstünde durdukça, hiçbir arı onun kral olma hakkını tehdit etmez ve onunla kavgaya tutuşmaz.
Ancak bana öyle geliyor ki sen sadece bütün silahların üzerinde dolaşmakla kalmayıp o şekilde uyuyorsun. Bilmiyor musun ki ... ' diye devam etti ' (...) bir insanın silah taşıması korktuğunun işaretidir ve korkan bir insan kral olma konusunda asla bir köleninkinden daha büyük bir şansa sahip olmaz '. '' Burada Diogenes İskender'e kral olmanın koşullarını anlatmakta ve arılar dünyasında bunun nasıl mümkün olduğunu aktarmaktadır. İskender'in krallığının silaha, güce ve korkuya dayandığını halbuki arıların dünyasında kral olmak için hiçbir silaha ihtiyaç bulunmadığını uzun uzun anlatıktan sonra İskender'e uykusunda bile korktuğunu söyleyerek onun krallığı ile resmen alay etmektedir.
Bu durum tabii ki İskender gibi gücünün zirvesinde bir kral için kolay katlanılır bir durum değildir. Zaten parrhesia oyununun tüm inceliği de buradadır. İskender'de kral olarak bu oyuna katılmakla krallığının sorgulanmasını, gururu üzerinde Diogenes'in gezinmesini, onun acımasız saldırılarını göğüslemeyi bilerek bu oyuna katılmıştır.
Bu diyaloglar klasik parrhesia'nın son demleridir artık. Kralla herhangi birinin bu tür diyaloglara girmesinin son örnekleridir. Diogenes İskender'e gerçek kral olabilmenin ancak kendisi gibi bir ' varoluş etiği ' geliştirmekle mümkün olduğunu söylemektedir.
Bu karşılaşma siyasi iktidarla hakikatin iktidarının son karşılaşmalarından birisidir.
Parrhesia'nın serüveninde Eski Yunanlar ona agorada olsun, oikos'da olsun bir yer açmışlardı. Hakikati söylemek her türlü riskine rağmen söyleyene belli koşullar yerine getirildiğinde bir imtiyaz sunuyordu.
Sonradan Eski Yunan hem Rönesans'da hem de modern zamanlarda bıkıp durmadan yeniden keşfedildiğinde pek çok yönü ile birlikte parrhesia yapmak kuşkusuz o kültürün en kıymetli yanını oluşturuyordu.