Özgür Özel’in T-24’ten Murat Sabuncu’ya verdiği röportaj, öncesinde Bahçeli’nin yazılı açıklaması ve en sonunda Erdoğan’ın İtalya dönüşü maiyetindeki yandaş kalemlere yaptığı açıklamalar tüm tarafların ellerindeki kartları biraz daha açık etti. En sonda söyleyeceğimizi en başta söyleyerek devam edecek olursak, taraflar içinde en rahat pozisyonda olanın Özel olduğu anlaşılıyor. Özel ne yaptığını ve neyi beklediğini bilerek ilerliyor. Ve örtük bir özeleştiri yaparak, parti olarak bugüne kadar, satranç masasında dama oynadıklarını söylüyor. Dolayısıyla bugüne kadar ciddi bir oyun planından, stratejiden yoksun olarak hareket ettiklerini belirtiyor. Şimdi ise, kendisinin ‘uzlaşma’, AKP’lilerin ‘yumuşama’ diye adlandırdıkları süreci bir satranca benzetiyor. Bilindiği gibi satrançta her hamle ileriye yönelik değildir. Elinizdeki taşları hem geriye hem ileriye sürebilirsiniz. Önemli olan neticedir ve tüm hamlelerinizi netice odaklı yürütmeniz gerekir. Dama ise çok daha az girift ve daha az zekâ gerektiren bir oyundur. Aradaki farkı aritmetik ile cebir arasındaki farka benzetebiliriz.
Özel asıl muradının Türkiye’nin sorunlarını çözmek, iktidar-muhalefet ilişkilerini rayına sokmak, kutuplaşmış ortamı konuşulabilir ve el sıkışılabilir hale getirmek olduğunu söylese de oyun planının salt bunları sağlamadan ibaret olmadığı anlaşılıyor. Birinci parti çıkmanın verdiği özgüvenle artık hep muhalefete çapalanmış bir parti olarak hareket edemeyeceklerini belirtiyor. İktidar ile konuşmanın veya ‘uzlaşma’ dediği sürecin ne yaptığını bildikten sonra endişe doğurmaması gerektiğini vurguluyor. AKP’nin geçmişte bu süreçlerden hep karlı çıktığını, bu durumdan kaynaklı olarak haklı ‘endişelerin’ bulunduğunu, ancak artık vaziyetin değiştiğini ve hamle üstünlüğünün kendilerinden yana geçtiğini ileri sürüyor. Özel’e göre konuşmak CHP’yi herkesin gözünde meşrulaştıracak, ulaşamadığı çevreler nazarında bir öcü olmaktan çıkartacak ve artık iktidara hazır bir kıvama geldiğini gösterecek. Sorumluluk yüklenmeden, taşın altına elini koymadan, konuşma ve diyaloğa açık olmadan iktidar namzedi olunamayacağının söylüyor.
Özel sürece ilişkin genel ifadeler kullanmış ve pek ayrıntı vermemişti. Üstelik en başta tüm sürecin şeffaflık içerisinde ilerleyeceği konusunda vaatte de bulunmuştu. İlk defa Sabuncu’ya verdiği mülakat ile kafalarda oluşan istifhamları ortadan kaldırıyor. Özel ve Erdoğan’ın açıklamalarını yan yana koyup, karşılıklı okuduğumuzda taraflar arasında geniş bir niyet ve açı farkı olduğunu müşahede ediyoruz. Özel, Erdoğan’ı mesafe kat etmesi çok zor alanlardan yakalamış görünüyor. Şimşek programı Erdoğan’ın elini kolunu bağlıyor. Erdoğan yerel seçimlerdeki mağlubiyetin programa bağlılıktan kaynaklı olduğunu biliyor ve en az iki yıllık süreye ihtiyacı olduğunu öngörüyor. Erdoğan’ın elinin kolunun bağlanmış olması ise Özel’e rahat bir muhalefet yapma imkânı sağlıyor. Bir yandan Erdoğan’a halkın taleplerini aktarıp, halkın sözcüsü imajını ediniyor diğer yandan da temalı mitingler yaparak muhalefetini eylemli hale getiriyor. Kürtlerle gizli görüşen, Kılıçdaroğlu’nu istikşafı görüşmeler ile oyalayan Erdoğan için bu alışık olmadığı bir durum. Herkes Özel’i Erdoğan’ın çizdiği çerçeve içinde hareket eder diye beklerken, Özel yaptığı açıklama ile kendini hiç de bu çerçeve ile bağlı saymadığını ilan ediyor.
Özel beklentilerin diyalog sürecinde beklentilerinin çok gerisinde kalındığını, iki konuda somut adımlar atılabildiğini, bunun yeterli olmadığını muhatabına kamuoyu önünde söylüyor. Birçok konuyu müzakere etmiş olmalarına karşılık sadece 28 Şubat paşaları ile ülkü ocakları eski başkanı Sinan Ateş’in öldürülmesi olayı nedeniyle eşi ile görüşüldüğünü, işlerin ağırdan alındığını, diğer dosyalarda henüz bir ilerleme sağlanamadığını, bunun kendisinden değil Erdoğan’ın ağırdan almasından kaynaklı olduğunu ima ediyor. İtalya dönüşünde Erdoğan’ı en çok bu durum rahatsız etmişe benziyor. Bir gizli diplomasi ustası olan Erdoğan masada konuşulanların kamuoyu tarafından öğrenilmiş olmasından huzursuz olmuş görünüyor. Özel’in elini açık etmesi, gelinen aşamayı paylaşması Erdoğan’ın alışık olduğu bir durum değil. Erdoğan bugüne kadar işleri hep pazarlıkla, vaatle yürütmüştü. Karşısındaki güçler ister cemaat ister Ergenekon olsun siyaset dışı güç ve odaklar olduğu için işler siyaset dışı zeminlerde yürütülmüştü. Mesele devletin parselasyonu idi ve kimin devlet içinde ne kadar mevzileneceğine dönüktü. Özel de bu durumu ifşa ediyor zaten. Dertlerinin hakim-savcı veya kolluk pazarlığı yapmak olmadığını söylüyor. Özel bu ifşa ile Erdoğan ile Bahçeli arasındaki ortaklığın bu zemine oturmuş olduğunu belirtiyor. Hatta Bahçeli'nin bu süreci yönetirken bir iradesinin bile olmadığını, tüm bu işlere devlet içindeki bir iradenin yön verdiğini vurguluyor.
Özel'in bu kadarlık açık sözlülüğü bile Erdoğan'ın kimyasını bozmuş, Hırçınlaşan Erdoğan tekrar kibir elbisesini giymiş ve Özel’e takındığı zoraki saygıyı hızla bir yana itmiş. Anlaşılan karşısında çok daha uysal ve ezik birini umuyordu. Kimyası bozulan Erdoğan yeniden CHP içine nifak tohumları serpmeye karar vermiş. Alışıldık rahatı kaçtığı için ve karşısında belki de ilk defa siyaset yapan bir muhatap gördüğünden Özel'i itibarsızlaştıran tarzına yeniden rücu etmiş. Erdoğan'a göre Özel’deki bu değişimin nedeni İmamoğlu. Çünkü İmamoğlu Özel'in sahne almasından, siyasetin etkili bir figürü olmasından rahatsız olacak. Bu söyledikleri seçim kaybetmiş bir CHP liderliği için söz konusu olabilirdi belki, ama yeni durum hiç de öyle değil. Siyasette başarı her çatlağı sıvar ve herkesi daha sorumlu olmaya mecbur kılar.
Bahçeli’nin söylediklerini bir yana bıraktığımızda bu açıklamalardan ilk elde şu sonuçları çıkartabileceğimizi düşünüyorum.
1-Erdoğan Özel’in esnek muhalefetinden hayli rahatsız. O tanımlanmış ve onaylanmış bir gündem üzerinden yol almak istiyor. Özel ise, Kürtleri de masada satmayacağını ve Demirtaş’ı salt sembolik bir ziyaretle geçiştirmeyeceğini ve asıl niyetinin bir çalışma ziyareti yapmak olduğunu belirtiyor. Özel böylece Cumhur ittifakının terörist olmakla cezalandırdığı, on yıllarca hapse mahkûm ettiği kişiyi bir mücrim olarak değil bir siyasal muhatap olarak kabul ettiğini duyuruyor. Bu hem Erdoğan’a hem de Bahçeli'ye sizin ajandanızla değil önceliklerimle hareket ediyorum mesajı.
2-Erdoğan için görüşmeden murat bir anayasa değişikliği yapmak suretiyle 50+1’in getirdiği yükten kurtulmak. Erdoğan Bahçeli ile ittifakı devam etse bile bir sonraki seçimde seçilebilme ihtimalinin zorlaştığını görüyor. Bundan önce, yeniden aday olabilmesi için, parlamentonun erken seçim kararı alması gerekiyor. Erdoğan bugünleri düşünerek, elinin altında hazır tuttuğu kozları pazarlık konusu yaparak CHP’yi ikna edeceğini zannediyordu. Geldiğimiz aşamada bunun hiç de öyle kolay olmadığı anlaşılıyor. Erdoğan bu mahkûmiyetten kurtulmak için değişik çareler arıyor. Gül ve Akşener ile görüşmesi de bu zemine oturuyor.
3-Eğer CHP ile bir sonuç alamaz ise Erdoğan Akşener ve Gül’den yararlanmak isteyecek. Her ikisini de yeniden sahneye çıkarma karşılığında bir sistem değişikliğine ikna etmeye çalışacak. Sistem değişikliği meselesi Erdoğan’ın siyasi beklentilerinden daha geniş bir perspektife oturuyor. Özel, Sabuncu’ya mülakatında Cumhurbaşkanı’nın halkoyuyla seçilebileceğini, ancak bakanların meclisten seçilmesi konusunda asla geri adım atmayacağını söylüyor. Halkoyuyla Cumhurbaşkanı seçilen sistemin adı klasik parlamenter rejim olamaz. Parlamenter sistemde Cumhurbaşkanı’nı meclis seçer, eğer halkoyuyla seçilirse artık başka bir şey vardır. Buna yarı-başkanlık denir ve Fransa bunun en iyi bilinen örneğidir. Ama Özel bunu söyledikten sonra bir kafa karışıklığı yaparak gönlünün parlamenter sistemden yana olduğunu da söylüyor. Bir kafa karışıklığı mı yoksa geçiştirme mi ben ikincisinin olduğu kanaatindeyim, çünkü Türkiye’nin parlamenter sisteme dönüşünü ihtimal dâhilinde görmüyorum. Nedenini sonra konuşuruz.
4-Erdoğan Özel’i tam da buradan vurmak istiyor. Şunu söylüyor ‘bizim bu ziyaretleri yapmamızın altında yatan gerçek de ‘’her ne kadar ters görünse de CHP ile de böyle bir anayasa yapma başlığı altında bulaşabilir miyiz arayışıydı’’. Tıpkı merd-i kıpti misalinde olduğu gibi Erdoğan ağzındaki baklayı en sonunda çıkartıyor. Aslında Erdoğan bugünkü şartlarda yeni bir anayasa yapılamayacağını görüyor. Ama yeni anayasa yapma vaadi ile hem toplumu oyalamak hem de ekonomik buhran ortamında gündemi elinde tutacağı bir başlık olsun istiyor. Erdoğan en çok kendini kurtarmak derdinde, bu nedenle de CHP’yi yeni modele ikna etmek istiyor. CHP’nin tartışmayı kapatmak istememesinin nedenin bu olduğuna inanıyoruz. Taraflar birbirlerini yoklayarak yol almaya çalışıyor. Ama model değişikliğinin asıl olarak devlet katlarından indirildiği düşüncesindeyiz. Çünkü mevcut model ile Türkiye’nin yol alabilmesi mümkün değil. Eğer yeni modele sadakat devam ederse süreç devam edebilir yoksa taraflar köprüleri her an atabilir. Modelin niçin zorunluluk olduğu da başka bir yazı konusu olsun.