Freud'un Musa'sı (2)

Hacı Hüseyin Kılınç

Freud’un Musa’sı Yahudi değil Mısırlı bir aristokrattı. Yahudilerin dilini konuşmayı bile doğru dürüst bilmiyordu. Musa’nın Yahudi halkının dilini ağır konuştuğunu Tevrat’ta söylüyor. Topluluğa sesleneceği vakit sözlerini halka, peygamberi Harun bildiriyordu. RABBİN Yahudilerle ahdinin simgesi kabul edilen sünnet bir Mısır inanışı ve soyluluk alametiydi. Tarihini M.Ö 4.yüzyılda yazmış Herodot’a göre Mısır dışında doğu Akdeniz’deki başka hiçbir halk sünnet geleneğe sahip değildi. Duvar resimleri ve mezarlar bunu söylüyordu. Musa’nın halkına kızgınlığının altında kibir vardı, çünkü soylu geçmişi nedeniyle kendini onlardan üstün görüyordu. 18.Hanedanlık devrinin dördüncü kralı Amenhotep Mısırlıların baş tanrısı olan Amon’a değil güneş tanrısı sayılan Aten’e inanmış ve onu tek tanrısı yaptığından ismini de Akheneton’a çevirmişti. Akheneton devrinde Aten dışındaki tüm tanrılar yasaklanmış ve mezarları ile tapınakları yıkılmıştı. Mısır çoktanrıcılıktan katı bir tektanrıcılığa geçiş yapmıştı. Resmini yapmak ve her hangi bir şeye benzetmek yasaklanmıştı. Heykelleri yapılmayacak, adına festivaller düzenlenmeyecek, tapınaklar inşa edilmeyecekti. Yeni din soyut bir Tektanrı inancını getiriyordu. Freud bunun aynı zamanda entelektüel bir devrim olduğunu söylüyordu. Tanrının somut düşünüşün dışında soyut bir varlık olarak kabulü entelektüel bir devrim sayılmalıydı. Musa, Akheneton’un çok yakınındaki soylulardan biri olmalıydı.

Akheneton’un ölümünden sonra başlayan kargaşa devrinde Mısır yeniden çoktanrıcılığa geri dönüş yapacak ve krallığın taşındığı yeni başkent Amarna yerle bir edilecekti. Aten tanrısına ilişkin her şey yok edilecekti. Musa bu değişen koşullara uyum sağlayamayan, eski Tektanrı inanışına bağlanan birisi olarak, artık Mısır ülkesinde inandığı gibi bir yaşam sürmenin şartlarının kalmadığını düşünecekti. Freud, Musa’nın inanışına uygun bir halk aramak için yola çıktığını bunun için de Mısır’da uzun süredir köle statüsünde yaşayan Yahudileri gözüne kestirdiğini, ve onlarında kendilerinden üstün biri saydıkları Musa’nın şefleri olmasını kabul ettiklerini söyledi. Musa Yahudiler için bir siyasi şef, yasa koyucu ve otorite simgesi bir babaydı. Onu kendilerinden üstün saydıkları için bağlanmışlardı. Musa’nın kibri, sertliği ve acımasızlığı bundan ileri geliyordu. Freud bu iddiaların spekülasyona açıklığını kabul ediyordu.

‘Eski Mısır Tarihi’ yazarı Marc Van De Mieroop M.Ö 3.yüzyılda yaşamış Mısır tarihçisi Manetho’nun tarihini çarpıttığını düşündüğü Iosephus’un, Musa ile ilgili iddialarına kitabında yer verir. Ancak buradaki Musa karşımıza aristokrat biri olarak değil Mısırlı bir rahip olarak çıkar. Freud, Musa ile ilgili iddialarında kendisine dayanak olarak çağdaşı olan Mısırbilimcileri almıştı. Ne Manetho’nun ne de Iosephus’un tarihlerinden bahsetmişti. Iosephus’a göre kral Amenophis danışmanı Amenhophis’e Mısır’daki tüm cüzzamlıların Hiksos’luların kurduğu bir kent olan Avaris’e gönderilmelerini emretmiş, eski inanışa göre tapınmaya yani Aten tanrısına inanmaya devam eden cüzzamlılar rahip Osarsiph adında bir rahibin liderliğinde Hiksosları ülkeye davet etmişler, ve kralı güneye sürmüşler, ülkeyi Osarsiph ile Hiksoslar 13 yıl birlikte yönetmişti. Ancak ülke kral ve oğlu Ramses tarafından kurtarıldığında Osarsiph tanınmamak için ismini Musa olarak değiştirecekti. Kısaca Musa’nın bir Yahudi değil Mısırlı olduğu tezi ilk defa Freud tarafından dile getirilmemişti. Iosephus gibi MS ilk yüzyılda yaşamış bir tarihçi tarafından da ileri sürülmüştü.

Çıkış kitabı Musa’nın soyunu Levililere dayandırıyordu. Roma’yı kuran Romulus’un öyküsünde olduğu gibi Musa’da dünyaya bir öksüz olarak gelmişti. Nil’e bırakılan bebeği bir tesadüf eseri Firavun’un kızı fark edecek, çocuğu emzirmesi için bir sütanneye bırakacak ve içgüdüsel olarak bir Mısırlının halkından birini vurmakta olduğunu gördüğü anda onu vurarak Musa bir İbrani’yi kurtaracaktı. Bu kurtarıcılık son olmayacak, halkından birini kurtararak Firavun’un hışmına uğrayan Musa, şimdi tüm halkını kurtarmaya soyunacaktı. Musa ile ilgili bu söylenceler mitlerdeki kahramanın doğum öyküsü ile benzer bir yapıya sahipti. Freud bu yapıyı mitolojiye olan merakı ile çabuk fark edecekti.

Musa kölelik altında acı çeken halkının Mısırdan çıkışına önderlik yapmış ve onları hürriyetlerine kavuşturmuştu. Sıkıştığı her yerde RABBİ imdadına yetişmişti. Denizi ikiye ayırmış, çölde susuz kalan halkının imdadına yetişmişti. Ama peygamberi Harun’un dediği gibi bu halk nankördü. İhtiyaçları karşılanmadığında, mucizeler gerçekleşmediğinde Musa'nın karşısına dikiliyordu. Suya hasret kaldığında, yiyecek ekmek bulamadığında tekrar Mısır’a dönmeyi arzuluyor, köleliği özlüyordu. Çıkış kitabının 16 babında bu durum şöyle anlatılır; ‘ Ve elimden göç ettiler, ve İsrail oğullarının bütün cemaati, Mısır diyarından çıkışlarından sonra, ikinci ayın on beşinci gününde, Elim ile Sina arasında olan Sin çölüne geldiler. Ve İsrail oğullarının bütün cemaati, çölde Musa’ya karşı ve Harun’a söylendiler ve İsrail oğulları onlara dediler: Keşke Mısır diyarında et kazanları başında oturduğumuz zaman, doyuncaya kadar ekmek yerken RABBİN eli ile ölse idik; çünkü bu cemaati açlıkla öldürmek için bizi bu çöle çıkardınız’.

Halkını peşinden sürükleyebilmesi ve RABBİNE inandırabilmesi için Musa’nın sürekli imdatlarına yetişmesi gerekliydi. Mısır’da geçen kölelik dönemi, ki bunun yaklaşık dört yüz yıl sürdüğünü söyleniyor, ve çıkışın getirdiği zor koşullar Musa ile halkı arasında sürekli gerginliğe yol açıyordu. RAB tarafından seçilmiş kavim olduklarının söylenmesi dahi onları teselli etmeye yetmiyordu.

Musa RAB ile buluşmak için dağa çıktığında ve kırk gün dağdan inmediğinde halkı elindeki altınları eriterek kendine tapınacak yeni bir tanrı yapmıştı. ‘Altın buzağı’ Musa dağda iken ve RABBİNDEN on emri alırken yapılmıştı. Altın buzağının yapılmasına sözcüsü ve en güvendiği isim olan Harun’da rıza göstermişti. Hâlbuki Tevrat onu Musa’nın peygamberi görüyordu. Musa ile halkı bir süre ayrı kaldığında Yahudi halkı inanışını çok kolay terk ediyordu. Bu da Yahudi halkının Tektanrıcılığa Musa tarafından ikna edildiğini, ancak bununda öyle kolay olmadığını gösteriyor. RAB aradaki ahdi yenilemek için göndermişti Musa’yı. Daha önce İbrahim’i, İshak’ı ve Yakup’u göndermişti, ancak halkı her defasında yoldan çıkmış, ahde uymamıştı. RABDE onları cezalandırmış ve başlarından belaları eksik etmemişti ve şimdi Musa aracılığı ile onlara bir şans daha veriyordu.

Kitaba göre Musa RABBİN karşısına çıktı ve RAB ona yasaları saklayacağı ahit sandığının nasıl yapılacağı, kime emanet edileceği ve kâhinlerin kim olacağı başta olmak üzere tüm yasaları bildirdi ve Musa yasaların yazılı olduğu iki levha ile halkının yanına geldi. Halkının altın buzağıya taptığını gördüğünde onu yaktı, toz oluncaya kadar ezdi ve içine su koyup halkına içirdi. RABBE karşı yapılan yanlışın bir kefareti olmalıydı. Kitap her evden bir kişinin ve toplamda üç bin kişinin o gün öldürüldüğünü söyler. Musa halkına sinirlenmiş ve ihanetin bedelini ağır ödetmişti. On emir ve diğer yasalar yeni bir ahlaki düzen vaat ediyordu. Ahlaki düzenin kaynağına ilahi bir düzen yerleştiriliyordu. Musa’nın kabilesi Levililer ahit sandığının koruyuculuğunu ve kâhinler sınıfı adı altında rahipler zümresini oluşturdu.

Freud Musa’nın halkı tarafından öldürüldüğünü söyledi. Yasaları getiren Musa ilki değil ikincisiydi. Yaklaşık 500 yıl sonra yazıya geçirilecek olan Tevrat’ın ilk altı kitabı Levililer ile Yehova’yı RAB sayacakların uzlaşısının bir ürünüydü. Musa ancak bu uzlaşı sayesinde peygamberliğini kurtarabilmişti. Bap 17’de bunun ipucuna rastlamak mümkündü. Halkı Sina çölünde susuz kaldığında kavmi Musa ile çekişmeye başladı ve RABBİNE feryat ederek ‘ bu kavme ne yapayım? Az daha beni taşlayacaklar’ diye yalvardı ve RABBİ Musa'nın bu çağrısına kulak verdi.

Ancak Freud Musa’nın katlini Tevrat’taki bu anlatımlara değil baba katline ilişkin kendi özgün kuramına dayandırır. Topluluğun kuruluşu için baba figürüne ihtiyaç vardır ve tabulaştırılan baba martir edilmelidir. Bitkinin ve hayvanın totem kabul edildiği dönemde de totem topluluğun dışına aktarılıyor, ancak düzenlenen şenliklerde katledilerek topluluk kendini yeniden üretiyordu. Totemizm dinin göründüğü ilk biçimdi ve hem toplumsal hem de ahlaki yükümlülükleri düzenliyordu. Totemizmden sonra tanrılar insanileştirildi ve tanrılara insana ait özellikler yüklendi. Görünüşte birçok tanrı vardı, fakat her biri bir insan özelliğine karşılık geliyordu. Totemizm yerini önce anaerkiye bıraktı, ancak bu dönemde de çok tanrıcılık devam etti. Ancak sınırsız egemenliğe sahip bir tek tanrının ortaya çıkışı ile birlikte bastırılan şey yani baba geri dönmüştü. Musa’nın katli totemizmin yeniden hortlamasıydı. Bunun bilincine ise en çok Pavlus varacak ve İsa’nın katlini tıpkı totem ayinlerinde olduğu gibi bir ritüele dönüştürecekti.

Tevrat’ın Musa’sı ancak gerçek Musa’nın katlinden sonra ortaya çıktı.

Midyan kâhinlerinin Tanrısı Yehova ile Levililerin şefi Musa’nın bir takım özelikleri yeni Musa’ya aktarıldı ve bu Musa gerçek olanın yerine ikame edildi. Yehova Musa’nın RABBİ, Musa’da onun yasalarını hayata geçiren peygambere dönüştü. Tanrılardan bir tanrı olan Yehova Aten tanrısının yerini alıp soyut bir Tektanrıya dönüşürken Musa’da köle bir halkı Yehova’nın seçilmiş halkı haline getirdi.