2022 ‘deki cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ilk turu da Ulusal Cephe’nin adayı Mariene Le Pen’in zaferiyle sonuçlanmıştı. Le Pen’in seçilmemesi için cumhuriyetçi güçler kerhen de olsa Macron’u desteklemiş ve bu sayede Macron ikinci defa cumhurbaşkanı seçilmişti. Ulusal Cephe bu seçimlerin her iki turundan da birinci parti olarak çıktı. Yasama organında milletvekilliği sayısı bakımından üçüncü sıraya gerilemiş olmasının seçim taktiklerinin, ‘stratejik oy’ kullanma kararlılığının bir sonucu olduğunu belirtelim. Ulusal Cephe şu an Fransız siyasetinin en güçlü partisi olma konumunu istikrarlı biçimde sürdürüyor. Kendisinin daha sağındaki güçleri de hesaba kattığımız takdirde ‘ön faşist’ veya ‘proto faşist’ olarak değerlendireceğimiz güçlerin oyları %40’lara varıyor. Bu azımsanamayacak, asla hafife alınamayacak bir güç.
Ulusal Cephe seçimlere genç bir Başbakan adayı ile girdi. Cephenin liderliğini babasından devralan Mariene Le Pen kendi aday olmak yerine 28 yaşında olan Jordan Bardella’yı aday gösterdi. Bardella Fransız siyasetinin yeni yetmelerinden biri. Cephe klasik liderini değil genç birini aday göstererek yüzergezer oyları kendine çekmeyi hesapladığı gibi düzene de bir mesaj veriyordu. Cephe’nin iktidar olma şansı yükseldikçe Le Pen Fransız sermayesine güven vermeye, iktidar olduğu takdirde aralarında sorun yaşamayacaklarını anlatmaya çalışıyor. ABD’ye karşı soğuk ve mesafeli bir pozisyona sahip Le Pen, bu güce de sıcak mesajlar vererek değiştiğini ima ediyor. Geçmişte Putin sempatisini saklamazken şimdi Ukrayna’nın arkasında olduklarını söylüyor. NATO’ya yönelik olarak da aynı mesajları veriyor. Cephe, düzenin iktidara giden yolları açmasını, kendileri açısından risk doğuracak politikalardan uzak duracaklarını taahhüt ediyor. Dünyadaki tüm ön faşist hareketler ‘iki adım ileri bir adım geri’ taktiğini izleyerek sermaye tarafından kabul edilmeyi umuyor. Kriz koşullarında ‘bir gün bize ihtiyacınız olur’ mesajını vermeyi ihmal etmiyor.
Dünyanın içinden geçtiği yapısal kriz ortamı siyaseti uçlara doğru itiyor. Merkez partiler kitle desteklerini yitiriyor. Geçmişte en yüksek seçmen desteğini ardına almış, iktidar olarak ülkeyi yönetmiş partiler küçük partiler haline geliyor. Sosyalist Parti ve Cumhuriyetçi Parti bunun en somut örnekleri. Mitterrand’ın partisinin oyları %5’lerin altında dolaşıyor. Cumhuriyetçi Parti ise merkez sağın liderliğini Macron’a kaptırdı. Krizin karakteri bu görüngünün geçici olmayacağını gösteriyor. Çünkü merkez siyaset güden partiler sermaye programından tavize yanaşmıyor. Sermaye programına bağlılıkları partileri küçültüyor, siyasette etkisiz bir konuma itiyor. Seçim ittifakları ve seçim sistemleri faşizme doğru ilerleyişin önüne setler dikebilse de ön faşist partiler istikrarlı biçimde oylarını arttırıyor, güçlü bir seçenek haline geliyorlar. Cephe sermaye düzenine kendini bir seçenek olarak sunarken düzen de onu elinin tersi ile itip kenara atmıyor. Günü ve saati geldiğinde işinin düşebileceği bir alternatif olarak kenarda bekletiyor.
Cumhuriyetçi güçler ittifaklar ve seçim taktikleri ile faşizmin bir seçenek haline gelmiş olmasını bertaraf etmiş olsa bile faşizm geriletebilmiş, mevzileri elinden alınabilmiş değil. Faşizmi önlemenin tek yolu işçi sınıfı önderliğinde kurulacak bir birleşik işçi cephesinden geçiyor. Bu cephe işçi sınıfının liderliğinde toplumun tüm anti-faşist güçlerini etrafında toplayacaktır. Fransa’da toplumsal hareketler geleneği çok güçlü olmasına karşılık siyasete damgasını vuracak bir sınıf hareketi henüz ortaya çıkmış değil. Geçmiş de işçi sınıfı ve sendikalarda güçlü bir temsile sahip olan Komünist Partisinin bu rolü yerine getirmesi ise imkânsız. Fransız Komünist Partisi İtalya’daki adaşının konumuna gerilemedi, düşmedi. Bilindiği gibi güçlü bir sınıf geleneğine sahip İtalyan Komünist Partisi soğuk savaşın sona ermesinden sonra kendini dağıtmış ve liberal demokrat bir parti haline gelmişti. Bu dönüşten sonra iktidar ortağı da olmuş, fakat düzen siyaseti tarafından teslim alınmıştı. Bu teslimiyet partiyi küçültmüş giderek etkisizleştirmişti. Fransız Komünist Partisi direnişin sağladığı itibar, sınıf kültürünün kuşaklar boyunca aktarımı ve sendikalardaki gücü ile ayakta kalmaya çalışsa da eski gücünü çoktan kaybetti. Parti düzeni tehdit edecek bir konumdan uzaklaştı, bir parçası haline geldi. Dolayısıyla bir birleşik işçi cephesinin kurulmasına liderlik yapabilmesi mümkün değil.
Bugün Fransız siyasetinde dikkat çeken iki gelişme var ise bunlardan ilki faşizmin güçlü bir seçenek haline gelmesi diğeri de Boyun Eğmeyen Fransa hareketinin yükselişidir. 2022 cumhurbaşkanlığı seçimlerinde Melenchon kıl payı bir farkla Macron’un ardından üçüncü olmuştu. Melenchon ikinci turdan önce taraftarlarına Le Pen’e oy vermeyin demiş, ancak Macron’a açık bir destek çağrısında bulunmamıştı. 2024 yasama seçimlerinin ilk turunda Yeni Halk Cephesi içinde yer alan Boyuneğmeyenler %29 oy ile ikinci olmuşlardı. İkinci turda benzer bir sonuç ortaya çıktı. Yeni Halk Cephesi şu an parlamento da çoğunluğa sahip ve Boyuneğmeyenler’de cephe içindeki en güçlü parti. Teamüllere göre Macron’un Başbakanlık görevini Melenchon’a vermesi gerekiyor. Ancak Halk cephesinin Melenchon’un tam kadro arkasında durması belirsiz olduğu gibi cephe de parlamento da güvenoyu alacak güce sahip değil.
Melenchon’un Macron’un başbakanlık görevini vereceği en son kişidir. Çünkü Boyuneğmeyenlerin lideri Fransız siyasal düzeni içinden gelen ve bu düzene en sert eleştirileri yönelten kişi olarak biliniyor. Melenchon eski bir Sosyalist Parti üyesi. Fakat partisinin tipik bir burjuva partisi haline gelmesinden sonra ilişiğini kesti ve yeni bir hareket örgütledi. Melenchon ne bir sosyalist ne de bir anti-kapitalist. Boyuneğmeyenlerin programı sosyalist bir program değil. Sosyalist olmamasına karşılık anti-kapitalist bir ufka da sahip değil. Melenchon asıl olarak neoliberalizme şiddetli muhalefet eden biri. Sermaye karşısında halk yığınlarının çıkarlarını savunuyor. Siyasetin dışına sürülmüş halk yığınlarını oligarşiye karşı birleştirmeye uğraşıyor. AB politikalarına karşı çıkıyor. NATO’dan ayrılmayı düşünüyor. Ukrayna savaşında dengeli bir tavır alıyor. Melenchon iyi bir hatip ve halk yığınlarını sürükleyecek bir karizmaya sahip. Şimdilik radikal bir reformist olduğunu söyleyebiliriz. Fransız yurtseverliğinin mirası içinden konuşuyor. Fransız kimliğine önem veriyor, ama dışlayıcı değil. Eski sömürgelerden gelen göçmenlerden ciddi bir destek alıyor. Prekarya denilen yeni işçi sınıfı da Melenchon’un radikal söylemlerinden etkileniyor. AB politikalarının zayıflattığı köylülerden bile destek alıyor. Melenchon halkı politikanın yeniden öznesi kılmak istiyor.
AB ve NATO karşıtı politikaları Melenchon’u düzen açısından ciddi bir risk haline getiriyor. Yeni Halk Cephesi içindeki partiler Melenchon’un bu söylemlerinden oldukça uzak duruyor. Sosyalist Parti Melenchon’un aşırılığı karşısında Macron’un başbakanlık görevini iç lerinden birine verebileceğini hesaplıyor. Yeniden milletvekili seçilen eski cumhurbaşkanı Holland bunun için ideal biri gibi duruyor. Yeşiller dijital ve çevreci bir kapitalizme razılar. Melenchon şimdilik Fransız siyasal düzeni içindeki tek aykırı, radikal kanadı temsil ediyor. Seçimlerden sonra Macron’un başbakanlık görevini kendisine vermesi çağrısında bulundu. Olimpiyatlar nedeniyle ülkede siyasal gündem gerilere atılmış görünüyor. Ama Fransa’yı yazdan çıkışta yoğun bir siyasal gündemin beklediği aşikâr.