Biden'ın seçimleri kazanması kendini demokrat olarak tanımlayanları dünya ölçeğinde bir iyimserliğe sürüklemişti. Kapitalizmin beşiğindeki illiberal dalga tersine çevrildikten sonra sıra diğerlerine gelecekti. Biden'da bu iyimserliği körüklemiş ve seçildikten sonra uluslararası demokrasi zirvesi düzenleyeceğini vaat etmişti. Bu zirve geçen yılın Aralık ayında yapıldı fakat umulan etkiyi uyandıramadı. Beklenilen tıpkı ikinci savaştan sonra ABD'nin 'hür dünyanın' lideri olduğunu tescil ettirmesi gibi 'demokrasiler liginde' yer alan bütün ülkeleri ABD etrafında bir araya getirmekti. ABD emperyalizmi demokrasi zirvesi toplayarak başaramadığı işi şimdi Ukrayna savaşını kullanarak yapmaya çalışıyor.
ABD seçimleri faşizmin süreç olarak kat ettiği mesafeyi gözler önüne serdi. Trump hiç umulmayan bir performans sergileyerek Cumhuriyetçi Parti'nin oylarını ilk defa 70 milyonun üzerine çıkardı. Trump'ı destekleyen her boydan faşist iktidarı Biden'a teslim etmemek için Trump'ın çağrısı ile ayaklanmış Kongre binası Capitol'ü basmıştı. Dünya tarihsel ölçekteki faşizan tırmanışın Macaristan'da Orban'ın başarısızlığı ile duraklayacağını düşünenler büyük hayal kırıklığına uğradı. Orban karşındaki altılı ittifaka tam 20 puan fark atarak seçimleri kazandı. Bu orta Avrupa'nın en önemli ülkelerinden biri olan Macaristan'da faşist tırmanışın hızını kesmeden yoluna devam etmesi anlamına geliyordu.
Macaristan seçimlerinden sonra artık İngiltere birliğin dışında kaldığından Almanya ile birlikte Avrupa'nın iki lokomotif gücünden biri olan Fransa seçimlerine sıra gelmişti. Herkes büyük hayal kırıklığı yaratmış olmasına rağmen Macron'un şansının yüksek olduğuna inanıyordu. Macron'un şansı Fransız merkez siyasetinde alternatifinin bulunmamasından kaynaklanıyor. Macron beklentileri karşılayamamış, Fransa'yı hem Avrupa hem de dünya siyasetinde etkili bir ülke haline getirememişti. Uluslararası gelişmeleri dahi doğru okuyamayarak 'Nato'nun ölümünü ilan etmiş', ama Ukrayna savaşının başlamasıyla birlikte başlangıçtaki uzlaştırıcı rolünü hızla terk ederek bir numaralı Nato'cu kesilmişti. Sermaye çıkarlarına hiçbir rezerv koymadan öncelik verdiği için yoğun tepkilerle karşılaşmıştı. Sarı yeleklilerin eylemleri pandemi nedeniyle hız kesmişse de bir dönem Macron'un koltuğunu sallamıştı. Fransız diplomasisine önceye kıyasla bir ataklık kazandırmış ise de bütün yaptıkları Fransız finans çevrelerinin çıkarlarını öncelemekten ibaretti. Tıpkı bir uluslararası şirketin CEO'su gibi tüm önceliğini içinden geldiği mali sermayenin çıkarlarını kollamaya vermişti. IŞİD'in Fransa'daki katliamlarından sonra liberal söylemi de bir kenara bırakmış ' beyaz Avrupalılara 'mahsus medeniyetçi bir retoriğe vurgu yapmaya başlamıştı. Avrupa medeniyetinin daha özgülünde ise Fransız kimliğinin demoğrafik değişiklerden dolayı gücünü kaybettiğine ilişkin kaygıları dillendirerek ulusal cephe ile aynı frekanstan konuşmaya başlamıştı. Merkez siyaseti yeniden biçimlendirecek bir figür olması umulan Macron giderek merkezinde daha sağına kaymaya başlamış ve baba Le Pen'in soft faşizan çizgisine doğru ataklar yapmaya başlamıştı.
Fransa siyaseti 2017 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde ciddi bir sarsıntı geçirdi. Bu seçimlerle birlikte merkezin sağındaki ve solundaki partiler resmen çöktü. Merkez soldaki Sosyalist Parti'de bakanlık yapmış olan Macron parti dahi kurmadan bir hareket başlatarak Cumhurbaşkanlığı'na aday oldu. İlk turda içinden çıktığı Sosyalist Parti ve De Gaulist bir geleneği temsil eden merkez sağ Cumhuriyetçi Parti'yi geride bırakarak Fransız Ulusal Cephe lideri Marine Le Pen ile yarışmak üzere seçimleri birincilikle tamamladı. İkinci turda Fransız Komünist Partisi'de dahil Ulusal Cephe'nin karşısında olan güçlerin neredeyse tamamına yakınının oylarını alarak seçimleri kazandı. Faşist hareketin daima güçlü olduğu, ikinci savaş sırasında Nazi işgalini ve kukla Vichy deneyimini yaşamış Fransızlar faşist seçenek karşısında Macron'un etrafında sandıkta birleşmişti. Macron seçimleri kazanırken geleneksel merkezi oluşturan iki parti iflas etti.
Sosyalist Parti Avrupa'nın en önemli sosyal demokrat partilerinden biriydi. Lideri Mitterand üst üste iki defa seçim kazanarak 1981 yılından 1995'e kadar Cumhurbaşkanlığı yapmıştı. Mitterand Avrupa'nın en önemli, en deneyimli siyasi figürlerinden biri olarak bilinir. Merkez sağ Cumhuriyetçiler ise De Gaulist geleneğin temsilcileri olup muhafazakar-liberal demokratlar olarak bilinirler. Ama Fransız merkez siyasetine hakim rengini veren motif Cumhuriyetçiliktir. Cumhuriyetçilik ise devrimin ilkeleriyle barışık olmayı ve faşizm karşıtlığını ima eder. 1990'lı yıllarda her ikisi de küreselleşme ideolojisine inanan ve neoliberal programa itiraz etmeyen bu partiler altlarındaki zeminin her geçen gün aşındığını fark edemediler. Sosyalist Parti giderek üçüncü yolcu, piyasa ideolojisine iman eden, özelleştirmeleri savunan bir parti haline gelirken onun yarattığı boşluğa Komünist Partisi hamle yapıyordu. Yani sosyal demokrat partiler bu vasıflarını kaybederken eskinin KP'leri sosyal demokratlaşıyordu. Cumhuriyetçi sağın geçmişte en önemli vasfı Fransa'yı Avrupa'nın lider ülkesi yapmak ve Amerikan kültürel emperyalizmi karşısında Fransız ulusal kimliğini sahiplenmekti. Ancak soğuk savaş sonrasında bu partide tıpkı Sosyalist Parti'nin yaşadığı evrimin içinden geçerek ayırıcı vasıflarını kaybetmeye başladı.
Her iki partinin açtığı boşluğa doğru hamle yapan Macron 2017 seçimlerinin ikinci turunu büyük bir farkla kazandı. Geçenlerde yapılan 2022 Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin ilk tur sonuçları Fransız siyasetinin dönüşmeye ve kabuk değiştirmeye devam ettiğini birkez daha gösterdi. Macron alternatif yokluğu nedeniyle ilk turun birincisi olurken önceki seçimdeki rakibi Marine Le Pen aradaki farkı biraz daha kapatmıştı. 24 Nisan'da yapılacak seçimlerin ikinci turunda yarışmaya bu iki aday kaldı. Seçimler başka ilginç sonuçları da ortaya çıkardı. Onları bir sonraki yazıda değerlendirelim.