Saray iktidarı toplumu bir ahtapot gibi sararak nefessiz bırakmıştı. Gezi'nin, 7 Haziran'ın, 15 Temmuz'un şiddetini yaşayan toplum sinmiş ve kabuğuna çekilmişti. Başını sadece önüne sandık geldiğinde kaldırabiliyordu. Bir de parlamenter muhalefetin ama aklı selimden ama siniklikten kaynaklı her defasında sokağı muhalefet etme mekanı olmaktan çıkarması, toplantı ve gösteri yapmayı ödünsüz biçimde savunmaktan kaçınması, toplumun tam anlamıyla kozasına çekilmesine neden olmuştu.
Sarayın olduğu yerde keyfilik ve despotizm vardır. İkinci Abdülhamit'te kurduğu baskı ve jurnal düzeni ile toplumu otuz üç yıl nefessiz bırakmıştı. Makedonya krizi baş gösterdiğinde Enver ve İttihatçılar bu krizi Sultanı sıkıştırmanın manivelası haline getirmişlerdi. Enver ve Niyazi dağa çıktılar Balkanlardaki ordunun büyük kısmı da arkalarında dizilince ordu ile karşı karşıya gelmeyi göze almayan Abdülhamit, rafa kaldırdığı anayasayı yeniden uygulamak zorunda kalmıştı.
1848 devrimlerinin yenilgisi birbirine üstünlük kuramayan burjuva hiziplerini, düzeni kurması için sürgüne gönderdikleri Bonapart'ın yeğeni Louis Bonaparte'ı yeniden çağırmaya mecbur bırakmış ve devri iktidarı da tam yirmi yıl sürmüştü. Sadece erkeklerin oy kullanma hakkına sahip olduğu seçimlerde köylülerin desteğini alan bu şapşal adam Fransız burjuvazisi adına düzeni Prusya bozgununa kadar ancak sağlayabilmişti. Fransızlar Bismarck'a ve Prusya ordusuna yenilince soytarı da yeniden sürgüne yollanmıştı.
Peker'in videoları ile birlikte her şeyin birden değişeceğini, halkın çekildiği kozasından dışarı fırlayacağını düşünenler çok. Yukarıdaki örnekleri bir mukayese imkanı sağlayabilmek için verdik. Despotizmlerden, diktatörlüklerden çıkış öyle zannedildiği kadar kolay olmuyor. Abdülhamit'in indirilmesinde mektepli subayların büyük ağırlığı vardı. Bu subayların hemen tamamı İttihatçıların etrafında örgütlenmişti. İmparatorluğun siklet merkezini Balkanlar oluşturuyordu ve bu subay kadrosunun tamamı da Balkan kökenliydi. Kendi öz vatanlarının ellerinden çıkması, Sultanın bu konudaki çaresizliği ' evladı fatihanı ' harekete geçirmişti. Kurtuluş Savaşı dahil Cumhuriyete önderlik eden kadronun muhacir kökenli olduğunu söylemek bilinen bir doğruyu ifadeden başka birşey olmaz. Yeni kurulan Cumhuriyet bu kadroların ufkunu ve vizyonunu yansıtıyordu.
Fransızların yeğen Napolyon'dan kurtulması ise Prusyalılar sayesinde olmuştu. Alsas-Loren meselesinden dolayı Fransızlarla Almanlar tarihleri boyunca savaşmıştır. 1870 yılındaki savaşta Fransızlar büyük bir yenilgiye uğradılar ve Prusya ordusu Paris'i muhasara altına aldı. Marx yaptığı analizlerde bu dönemi ve iktidar ilişkilerini ' Bonapartizm ' kavramıyla açıklamıştı. Kavrama ismini veren kişi uzun sürmüş iktidarını savaş sonunda kaybetti. Bu yenilgi üzerine Parisli işçiler Pariste iktidara el koydular ve ancak yetmiş bir gün dayanabilen komünü kurdular. Marx kendisine komünizm nasıl bir şey diye sorulduğunda ' Paris komününe bakarsanız ne olduğunu görürsünüz ' derdi.
Peker konuştukça her videodan sonra arkasında kimlerin olduğuna dair bir tartışma başlıyor ve bu tartışma diğer videoya kadar sürüyor. Kendisi de bu tartışmaları takip ettiği için konuşmalarının büyük bölümünü buna ilişkin cevaplara ayırıyor. En son videoda kendisini ajanlıkla suçlayan AKP'lilere uzun uzun yanıt verdi. Anlaşılan o ki bu tartışmalar hiç bitmeyecek ve arkasındaki gücün kim olduğu, kimler tarafından desteklendiği, uluslararası bağlantıları konuşulmaya devam edecek.
Geldiğimiz aşama itibarıyla devletin herhangi bir kurumunun organik biçimde Peker'in arkasında durduğunu düşünmüyoruz. Hele kurumlardan birinin doğrudan Erdoğan'a yönelik bir hamlenin içinde bulunduğunu, Peker dahil bütün olanı biteni onun kurguladığını ise asla düşünmüyoruz. Çünkü ortada bütün bunları kurgulayabilecek bir devlet aklının bulunmadığına inanıyoruz. Erdoğan'ın devletin çekirdeğini etrafında bütünleştirdiğini, bütünleşmenin son on yılın tarihi dikkate alındığında aralarında kopmaz bağlar oluşturduğunu ve bu bağın içeriden bir hamleyle çözülemeyecek kadar giriftleştiği düşüncesindeyiz. Söylediğim şey şu; devletin içinden bir unsurun bu kilidi açabileceği kanaatinde değiliz.
Bu söylediklerimiz devlet içi aktörlerin Peker'e bilgi sağladığı, onu manipüle etmeye çalıştığı, kendi niyetlerine kullanma çabalarını dışlamıyor. Peker'de konuşmalarında devletin ruhu olduğundan bahsederek hala ona izafe edilebilecek bir akıl kaldığını varsayıyor. Suriye Savaşı, 15 Temmuz darbe teşebbüsü ve bütün bunların oluşturduğu puslu hava devletteki yasal ve meşru ortamı zehirlemiş ve topyekun komitacı bir anlayışı devlete hakim kılmıştır. Bir savaş gerçekler, ancak halktan saklanarak yürütülebilir. Resmi olarak içinde yer almadığınız bir harbi, ancak gayrı nizami yöntemlerle sürdürebilirsiniz. Girilen bu ilişkilerde bir süre sonra yağ lekesi gibi tüm bünyeye sirayet eder. Kurumlar çalışmaz, parlamento işlevsiz, muhalefetin dili de lal olursa iktidarda sonuna kadar keyfileşir. Sonucunda saray ve etrafında oluşmuş dar bir klik memlekete el koymuş olur.
Görünen o ki Peker çok uzun bir süre bu kliğin merkezinde yer almış, olan biten her şeye vukufiyeti de bundan kaynaklanıyor. Tanıklığı birinci dereceden olduğu için verdiği bilgiler somut delillerle doğrulanıyor. İfşaatları sayesinde Erdoğan'ın kurduğu düzeneğin mekaniğini, işleyiş biçimini öğrenmiş bulunuyoruz. Devletin işleyişindeki kurumsal yan yerini informel bağlantılara bırakmış, suç örgütü lideri ' abi ' diye hitap edecek kadar Erdoğan'ın yakınına sokulmuş, aile bağlarının içerisine dahil olmuş. Ortaya çıkan manzara tüyler ürpertici ve irkiltici.
Toplum bir kurtarıcı beklemeden bu kirden kurtulmak için kendi göbeğini kendisi kesecek. Ya bu kirle birlikte yaşamanın utancını yaşayacağız yada arınacağız. Peker bilenlerin bildiği her şeyi içeriden bir tanıklıkla milyonların gözüne soktu. Toplum her hafta devletin tepelerine kadar uzanmış hangi rezalete şahitlik edeceğini sabırsızlıkla bekliyor. Gazeteciler bir haftalık malzeme çıktığı için hayatlarından memnun. Parlamenter muhalefet ifşaların AKP'yi takatsız bıraktığı varsayımıyla halinden hoşnut. Erdoğan ise artık gelişmeleri kontrol edemiyor ve daha fazla rezaletin ayyuka çıkmaması için partisine konuşmama talimatı veriyor. Uzun sürmüş sıkıcı bir filmin sonuna gelmiş bulunuyoruz. Bizler bu toprakların emeğiyle yaşayan, haysiyetine düşkün, zenginliğinin kardeşçe paylaşılması isteyen, barış ve eşitlikten yana olan yurttaşları benzer filmlerin figüranları olmayı kabullenecek miyiz