Eski Adana'ya Çocuksu Bir Yolculuk… Anne! Ayıcı Geldi...

Muzaffer Özen

60'lı,70'li yıllar...

Çocuktuk o yıllarda… 68 Kuşağı'nın masumane çocuklarıydık ufka umutla bakan..

Televizyon, tablet, bilgisayar, akıllı telefon ve sanal oyunlar da yoktu elimizin altında…

Çubuktan ata binere gezerdik dünyayı… Elimizde Alaattin'in lambası,altımızda sihirli halılar  olmasını düşlerdik hep... Tom Miks, Red Kit olup suçluları kovalar ve cezalandırırdık düşler dünyasında.

Yazlık sinemalar da eğlence duraklarımızdı dünyaya toz pembe bakmamızı sağlayan.. Ayakları oynayan tahta sandalyelere dayayıp sırtımızı beyaz badanalı duvarda düşlerin sessizliğinde düşerdik düşlerimizin peşine.. Kadir İnanır'dan öğrenirdik  vefayı Üç Arkadaş'ta... Polisliğe,savcılığa özenirdik Cüneyt Arkın'la... Tarık Akan'la Maden'e iner bakardık kömür karası acı ekmeğin tadına...Yılmaz Güney gibi yürürdük Yol'da, kafa tutardık ırz ve ekmek düşmanı mafya babalarına ...

Romantik takılırdık Göksel Arsoy'la...

Çocuktuk o yıllarda... Zamanımız geçerdi akşamları yazlık sinemalarda.

Yoktu oyuncaklarımız…

Binemezdik bayramlarda çarpışan arabalara.

Arada bir evin ekmek parasından artırdığımız parayla yediğimiz Dondurmacı Bedir'in doyulmazdı sütlü dondurmasının tadına.

Bir seyyar  sinemacı vardı ... Gezerdi fotoğraf makinesini andıran ayaklı sinemasıyla sokaklarda... Hilmi Amca der,kuyruğa girerdik  makinesinin önünde... Satın alırdık umutları beş,on kuruşa...

 

VEFA İSTANBULDA BİR SPOR KÜLÜBÜNÜN ADI DEĞİLDİ YAŞADIĞIMIZ SOKAKLARDA

Temizdi sokaklarımız... Bir temizlik kültürü oluşturmuştu evlerinin önünü sulayıp süpüren komşular... Vefalı arkadaşlıklar vardı paylaşımcı, dayanışmacı... Özgürdük sokaklarda... İmrenilecek komşuluklar yaşanırdı ortak avlulu, eşyaca yoksul ama gönülce zengin gecekondularda ...

Arkadaşlarla birlikte gider kömür toplardık Eskiistasyon raylarının arasında... Kocaman trenler kucağımıza aldığımız oyuncaklar gibi bakardı bize... Saldığı buharların, bacasından çıkan dumanların, bir yılan gibi kayıp giderken rayların üstünde, seyretmenin doyulmazdı keyfine kara trenlerin... Uzun düdük sesi, ayrılık kurşunu gibi işlerdi çocuk masumiyeti yüreklerimize .

 

OYUNCAKLARIMIZ YOKTU AMA...

Oyunlarımız vardı o riyasız yıllarda..güllelerle 'çatırdıya' demenin doyulmazdı keyfine..uzuneşek,birdirbir,dombik ...oynardık  sokaklarda..tatlısına,gazozuna toz toprak tarlalarda patlak plastik topla oynanan maçlar derin izler bırakırdı yaşamımızın çocuksu sayfalarında...

 

ANNE! AYICI GELDİ...

Çocuksu yılların unutulmazlarından bir de ayılardı... Bu kocaman, uzun ve keskin tırnaklı, kalın derili ayılar mahalleye geldi mi fırlardık evimizden… Seyri bedavaydı nasıl olsa...

Elinde defi olan karaşın bir adam burnundan zincirle bağlı ayıya  def çalarak emirler verirdi.."Kaynanalar hamamda nasıl yıkanır? Gelin kızlar nasıl uyur?.." diyen ayıcıya ayı, farklı mimik ve hareketlerle karşılık vererek gösterisini yapardı... Karşılığında da ayıcı eliyle hayvanın ağzına bir şeyler verirdi.. Ayıcı da terle ıslanmış yağlı şapkasını ortaya atarak seyirlik toplardı seyredenlerden. Ürküntüyle seyrettiğim ayıya masumane çocuk kalbiyle acırdım da... Ayıcının sofrasına ekmek olması güzeldi... Ama ya esaret... Ona ne demeliydi diye düşünür acırdım o korkunç yaratığa..

Ayılar çoktu o yıllarda…

Küçüksaat, Taşköprü, Büyüksaat, Arasta, Bitpazarında...  Sahibinin ekmeğine katık olmak için gezinir dururdu ayılar yaza kışa bakmadan...

Ayının esareti,patronun ayının  emeğini sömürmesi gibi bir şeydi izlediğimiz tabloda... Ayıcı on kazanıp ayıya bir veriyordu… Adanalı 68 Kuşağı'nın da fikri yapısına katkı veren bir unsur olabilir miydi ayıyla ayıcı arasındaki ilişki diye düşünürüm bazı bazı?.

ORTA OYUNU

Ayı oyuncuydu...

Ayıcı yönetmen..

Sokak da bir sahneydi...

Seyirciydik bizler de sandalyesiz sokak tiyatrosunda…

Çocuktuk o yıllarda... Aklımız ermezdi bunlara… Eğlenmekti bizimkisi oyuncağa hasret yıllarda.

Çocuktuk o yıllarda…

Siyah beyazdı düşlerimiz on'lu yaşlarda...

Bir gasnaklının kuyruğunda gülümserdik yedi renk gökkuşağına...

Bazen paçalı bir güvercin kanadında...

 

ANILAR SIRTIN KAMBURUDUR

Çocukluk anıları kök salan türdendir... Acıyla,sevinçle soslanan anılar bırakmaz peşimizi... Gelir peşimizden ardı sıra... Tam bir kamyon dolusu anıyla çıkıyoruz arada bir yolculuğa.

Gözlerimiz uzaklara, çok uzaklara dikildiğinde geçiyoruz kamyonun direksiyonuna, başlıyoruz gerilerden yolculuğa.

Bu yazı da böyle oldu... Yolculuk yaptık çocuksu masumiyet yıllarına...

 

Not: Fotoğraflar Adana’nın Eski Fotoğrafları grubundan alınmıştır. Gruba, Adana’ya yaptıkları katkı için teşekkür ederim.