‘Eşitsiz Gelişmenin‘ Kaynağı Olarak Eski Yunan Sanatı

Hacı Hüseyin Kılınç

Eski Yunan sanat ve edebiyatındaki kusursuzluğun kaynağı neydi? Geri bir toplumsal formasyon böylesi bir kusursuzluğu nasıl doğurabilmişti? Yunan toplumu nihayetinde köleci bir toplumdu. Ama köleci formasyona sahip tek toplum Yunanlar değildi ki! Benzer gelişim aşamasında bulunan başka toplumlarda vardı. Persler, Fenikeliler, Asur ve Babilliler ile Eski Mısır'da köleci bir toplumsal formasyona sahipti. Yunan sanatının altında yatan mucizenin kaynağı neydi? Aslında mucize sözcüğünü kullandığımız anda tüm açıklama çabalarının içini boşalttığımızın farkındayız. Mucizeyi burada emsalsizlik, mükemmeliyet anlamında kullandığımızı hatırlatalım. 

İnsanlık Yunan'daki bu gelişmişlik karşısında şaşkınlığa sürüklenmişti. Ya bu şaşkınlığı açıklayamadan olduğu gibi kabullendi ya da kısmi sayabileceğimiz argümanlar üreterek anlamaya çalıştı. İlk açıklama köleci bir üretim tarzı olduğu için köleler çalışırken efendilerin hayal güçlerini, fantezilerini sergileyebilecekleri sınırsız bir boş zamana sahip olmalarıydı. Bu açıklama çabası yetersizdi. Çünkü başka uygarlıklarda aynı üretim tarzının içerisinde bulunuyordu. Niçin Yunan örneğine her yerde rastlanılmadı. Marx bir yerde aynı şeyi Roma özel hukuku için ortaya atar. Niçin Roma'nın özel hukuku kapitalist ilişkilerin düzenlenmesine form oluşturabildi? Roma'nın idare veya kamu hukuku değilde özel hukuku bu imkanı sağlayabildi. 

Çünkü Marx Aydınlanmanın bir çocuğu olmakla birlikte ' ilerlemeci ' bir ideolojiye taraftar değildi. Yaşadığı çağda giderek hakim hale gelecek pozitivist iyimserliğe de inanmıyordu. Sonradan Marksizme de damgasını vuracak bu iki hakim anlayışın dışında bir yerden konuşuyordu Marx. Herder, Schiller ve Hegel Yunan estetiğinin bir daha geri geleceğine inanmıyordu. Marx ise hem Yunan sanatının biricikliğini izah ediyor hem de insanlığın yarattığı güçlerin ileride benzer bir mucizeye tanıklık edebileceğini düşünüyordu. 

Yunan sanatının kaynağı ürettiği mitolojik dünyaydı. Yunan mitolojisi ise halkın ortak imgeleminin mahsulüydü. Doğanın güç yetirilemeyen kuvvetleri halkın ortak imgelemi aracılığıyla denetim altına alınıyordu. Mitoloji aracılığıyla bu güçlere el konuluyordu. Yunan mitolojisi tüm Yunan sanatının ham maddesini sağlıyordu. Yunan sanatı ancak mitoloji sayesinde var olabiliyordu. Yunan sanatının biricikliği mitolojisinin benzersizliğinden kaynaklanıyordu. Yunan mitolojisindeki güçlere el konulduğunda, bu güçler ehlileştirildiğinde ve onlara ket vurulduğunda Yunan sanatının çiçeklendiği ortamda solmaya başlıyordu. Bu nedenle Yunan sanatının kendini yeniden üretebilmesi imkansızdı. Geri bir toplumsal formasyon ideal sanat formları üretiyordu. 

Marx'ın bu gözlemlerini ' eşitsiz gelişme yasası ' ile çok rahat formüle edebilmek mümkündür. Bir toplumsal formasyonda her düzey ritmik yani eşanlı biçimde gelişmemektedir. Geri bir iktisadi yapı çağının çok ilerisinde bir estetik üretebilir. Köleci toplumsal ilişkiler içerisinden daha ileri bir üretim tarzının ihtiyaçlarına yanıt verebilecek bir özel hukuk alanı gelişebilir. Marx'ın toplum tasavvuru bu nedenlerle lineer gelişime kapalıdır. Eşitsiz ve Bileşik gelişim bu nedenlerle salt iktisadi bir kategori değildir. Sadece sanayinin sektörleri, coğrafi birimler arasındaki eşitsizlikleri kavramaya hizmet etmez. Eşitsiz ve Bileşik gelişim toplumsal formasyonu oluşturan bütünlüğün kerteleri arasındaki eşitsizlikleri çözümlemek için uygun teorik araçları sunar. 

Marx Grudrisse'de bu durumu şöyle açıklıyor:  ' yetişkin bir adam çocuk olamaz, yoksa çocukça davranmış olur. Ama çocuğun naifliğinden haz duyamaz mı, kendisi de bu naifliğin hakikatini daha üst bir aşamada yeniden üretmeye çalışmamalı mıdır? Her devrin özgül niteliği, hakiki doğasıyla, çocuğun doğasında ortaya çıkmaz mı? Neden insanlığın tarihsel çocukluğu, en güzel haliyle tomurcuk verdiği an, asla geri dönmeyecek bir aşama olarak ebedi bir cazibe kaynağı olmasın? Kötü huylu çocuklar vardır ve büyümüş de küçülmüş çocuklar vardır. Antik çağ halklarının büyük bir çoğu bu kategorilere aittirler. Yunanlar ise normal çocuklardır. Onların sanatının bizim gözümüzdeki cazibesi, bu sanatın içinde yetiştiği toplumun az gelişmiş bir aşamada olmasıyla çelişki arz etmez. Daha ziyade bu durumun bir sonucudur (...) '. 

Marx için bir çağın hakikati, ancak çocuğun doğasıyla kavranılabilir. Çünkü çocuk gözlerini en yalın, saf haliyle hakikate dikebilir. Yetişkin bir adamın çocukluğa dönüşü nasıl mümkün değilse insanlığın çocukluk evresi sayabileceğimiz dönemine has bir estetiğe geri dönüş de mümkün değildir. Geri dönüş mümkün değil ise neden bir cazibe, ilham kaynağı olmasın? Marx kötü huylu çocuklardan bahsederken Yahudileri kastediyordu. Onların çocukluklarını yaşayamadıklarını ima ediyordu. Çocukluklarını yaşayamadan büyüdükleri içinde yasaya dayalı bir dinim emri altına girmişlerdi. Estetik gibi ancak çocukça bir nazarla dünyayı temaşa etme imkanından mahrum kalmışlardı. 

Marx'ın romantiklerle de arası iyi değildi. Çünkü o ilhamını geçmişten değil gelecekten alıyordu. İçeriksiz bir bugünden sıkılıp geçmişe iltica edenlere iyi gözle bakmıyordu. Modernliğin sıkıcılığının, sıradanlığının, kasvetinin farkındaydı. Marx bütünsellik, tamlık peşindeydi. Eski Yunan'a duyduğu hayranlığın altında da bu vardı. Ancak bu bütünselliğin yitirilen bir şeyi arayarak değil geleceği yeniden kazanarak yaratılacağına inanıyordu. Kendini bir altın çağ takıntısından uzak hissetse de komünizme sıcak bakmayanlar tarafından bu konuda hep suçlanmıştır. Muarızları komünizmi hep bir altın çağ imgesinin tutsağı olmakla suçlamıştır. Seküler bir din olduğunu iddia etmişlerdir. Bu eleştirileri savuşturmak isteyenlerde işin hep bilim yönüne vurgu yapmak gereği duymuştur. Marx komünizmin bir imge, hayal, altın çağ arayışı olduğuna inanmıyordu.  Komünizm gerçek hareketin kendisiydi. Onu yaratacak güçler ne geçmişte kalmıştı ne de geleceğe aitti. O güçler zaten her günkü hareketin ayrılmaz birer parçasıydı. 

Marx'ın eski Yunan' a ait değerlendirmelerinin olduğu kısım Grundrisse'nin en kıymetli parçalarını oluşturur. Sonradan Trostkiy ve Lenin'in elinde bir devrim kuramına dönüşecek olan görüşler ilk defa yetkin biçimde burada ifade edilmiştir.