1-Önümüzdeki seçenekler çok fazla değil. İktidarın mevcut tabloyu bu haliyle devam ettirebilmesinin koşulları bulunmuyor. Süreç olarak faşizm dediğimiz yol ya kurumsallaşmış bir faşizmi getirecek ve Türkiye çok uzun bir süre bu zilleti yaşayacak ya da faşizmin kıyısından dönerek sonu kamil bir demokrasiye de çıkabilecek bir yola gireceğiz. Faşizmi bizi bekleyen güçlü bir seçenek olarak düşünmeyip savsaklamaya çalışırsak bütün umutlar hüsranla sonuçlanacak. O nedenle Türkiye siyaseti önümüzde başka ihtimalleri barındırmıyor.
2-İktidar önüne çıkan sorunlara sadece kendi rasyonalitesi üzerinden cevaplar üretiyor. Bu rasyonalitenin toplum çoğunluğu ile bağları kopmuş vaziyette. Yani karşımızdaki herkesin kabul edebileceği ussal bir rasyonalite değil. Faşizmin güdülediği bir iktidar rasyonalitesi söz konusu. Uzlaşma, geri adım atma, muhalefetle ortak yaşarlık mevcut iktidar rasyonalitesinin ajandasında bulunmuyor. Bu rasyonalite önüne çıkan sorunları her defasında kaba güce başvurarak, kurumlara boyun eğdirerek ve gerçeği çarpıtarak çözüyor. Faşizmin dürtülediği bir rasyonalite olduğundan normalleşmek gibi bir gündemi de bulunmuyor. Sürekli ileri doğru hamleler yaparak, Benjamin’in dediği gibi bir kaplan sıçrayışıyla ileriye doğru atılıyor. Bu ileri doğru sıçrayışlar sadece faşizmin kurumsallaşmasıyla sona erecek. İktidar ancak faşizmi kurumlaştırmayı başardığında soluklanıp rahatlayabilecek. Yaşadığımız kaosun, türbülansın altında iktidarın faşizmi tek seçenek haline getirme çabası var.
3-Türkiye’de yaşadığımız sıkıntıların temelinde bu anlattığımız gerçeği hala kavrayamamış olmamız yatıyor. Resmi muhalefet Türkiye’nin önünde kurumsalaşmış bir faşizm seçeneği bulunduğuna hala inanmıyor. Muhalefetini olağan zamanlara göre sürdürmekte ısrarlı davranıyor. İçinde yaşadığımız olağanüstü hale bir türlü alışamıyor. Karşımızdaki sorunu bir sistem meselesine indirgiyor. Siyasi ihtirasları kuvvetli bir tek adamın rejimi raylarından çıkardığını düşünüyor. Tek adam rejimine son verildiğinde kurumların yeniden ihya olacağı hayaline sığınıyor. Halbuki faşizmi güçlü bir seçenek haline getiren sadece tek adamın siyasi ihtirasları değil. İki yüzyıllık bir yenilginin hıncını almak dürtüsüyle hareket eden siyasal İslamcılık rejimi faşizme doğru sıçratmanın arkasındaki en önemli itici güç. Yine devlet sınıflarının Türkiye’nin sorunlarının bu şekilde çözülebileceğine dair inançları bu görüşe güçlü bir dayanak sağlıyor.
4-İmamoğlu ile ilgili verilen yargı kararını şu bahsettiğimiz süreçlerden bağımsız düşünebilmek mümkün değil. Mevcut şartlarda İmamoğlu ile ilgili bir beraat kararı ummak ve yargının siyasi iktidardan bağımsız davranabileceğini beklemek tam bir safdillik olacaktı. Dediğimiz gibi faşizm kurumsallaşıncaya kadar yerinde duramaz ve olmaz denilenleri oldurmaya doğru ileri sıçrar. İmamoğlu bunu görmüş olmalı ki herkesi saatler öncesinden Saraçoğlu’nda buluşmaya davet etti. Davetine ilk önce Akşener icabet etti ve kitle karşısında etkili bir konuşma yaptı. Sözlerini ‘ ya istipdat ya hürriyet ‘ diye tamamladı.
5-İç gündemine hayli gömülmüş ve partisel pazarlıklara sürüklenmiş altılı masanın karşısında şimdi İmamoğlu fenomeni duruyor. Adaylık konusunu el altından itişe kakışa yürüten altılı masanın İmamoğlu fenomeni ile nasıl baş edeceği merak konusu. İmamoğlu son zamanlarda toparlanmış olsa da hatalı çıkışlarıyla bir hayli irtifa kaybetmişti. Şimdi haksız bir yargı kararının muhatabı olması ve kendisiyle uğraşanlarla kitleleri arkasına dizerek mücadele etmeyi tercih etmesi İmamoğlu etrafındaki destek halkalarını çoğaltacaktır. İçine itildiği mağduriyet ve İmamoğlu’nun bunun karşısında sergilediği dirençli tutum kitle desteğini daha da arttıracaktır.
6-Erdoğan yargı aracılığıyla hem CHP’nin hem de altılı masanın önüne pimi çekilmiş bir bomba bıraktı. Amacın İmamoğlu gibi güçlü bir siyasetçiden kurtulmakla sınırlı olmadığı altılı masa ve CHP’yi de siyasi bir kargaşanın içine sürüklemek olduğu anlaşılmaktadır. Ya taraflar aklı selim içinde bu süreci birlikte götürecekler ya da adaylık meselesi masanın dengesini bozacaktır. Akşener Saraçhane’de yaptığı konuşmada İmamoğlu’na güçlü bir destek vererek adaylığını masaya taşıyabileceğinin işaretini verdi.
7-Resmî muhalefet iktidarın bugüne kadar ileriye doğru attığı adımları doğru okuyamadı . Etkili ve caydırıcı tepkiler açığa çıkartamadı. Muhalefet kitleleri asli işi oy kullanmakla sınırlı seçmenler olarak kurguladı. Faşizmin ilerleyişi karşısında kitlelerin çokluklarından gelen güçlerini siyasete taşımaktan kaçındı. Halbuki faşizmi durdurmanın ve geriletmenin etkili kitlesel direnişlerden başka bir formülü bulunabilmiş değil. Kitleleri etkisizleştiren, rehavete sürükleyen ve sadece bir seçmen olarak algılayan siyaset anlayışı hep faşizme cesaret verdi. Kitlelerin suskunluğu karşısında faşizm sürekli el yükseltti ve yapılamaz denilenleri yapmaktan kaçınmadı.
8-İmamoğlu gelecekte yaşanabilecekler için aynı zamanda bir turnusol kağıdıdır. Rejim bu kararı ile tepkileri ölçmekte, el yükseltmekte ve ileride atacağı nihai adımlar için zemin yoklamaktadır. Etkili bir yanıt verilmediğinde, demeçlerle iş geçiştirildiğinde, kitlelerin ve sokağın gücü caydırıcı olacak şekilde ortaya sürülmediğinde siyasi iktidar bu sessizlikten aldığı cesaretle daha büyük denemelerde bulunacaktır. Bundan hiç kimsenin kuşkusu olmasın. Bundan önce böyle olduğu için bundan sonra olmamasının önünde de hiçbir engel bulunmamaktadır. İktidar daha büyük denemeler için uluslarası ortamı da kendisi için elverişli hale getirmektedir. Bu başka bir yazının konusu olmakla birlikte bununla ilgili eşanlı bir dizi adım atmaktadır.
9-Faşizm sandıkta değil kitlelerin gücü ile önce sokakta yenilir. Faşizmi nihai adımından ancak kitlelerin güçlerini kullanabilecekleri iması durdurabilir. İktidarın pervasızlığı bugüne kadar karşısına böylesi bir gücün dikilmemesindendi. Faşizmi caydıracak yegane güç ancak toplumun aktif direnişidir. Bunun içinde Millet İttifakının içine sürüklendiği siyasi kısırlığı aşması ve başta Emek ve Özgürlük İttifakı olmak üzere faşizmin karşısında duracak tüm güçlerle ortaklaşması elzemdir. Bundan kaçınmak faşizme karşı birleşecek güçleri bölmek ve cellada kelleyi bile isteye teslim anlamına gelecektir.
10-İktidar el yükselttiğine ve İmamoğlu’nu hedefe aldığına göre altılı masada el yükseltmeli ve Erdoğan’ın karşısına İmamoğlu ile dikilmelidir. Bu hem toplumdaki heyecanı daha ileri taşıyacak hem de Erdoğan ve kurduğu rejimle açık bir hesaplaşmaya davet olacaktır. Başka birinin adaylığı mevcut konjonktürde İmamoğlu’nun yaratacağı heyecan ve motivasyonu veremeyecektir. Lenin demiri tavında dövmeye vurgu yaparak siyasetin bir konjonktür ve hasmın zayıf halkasını yakalama sanatı olduğunu hatırlatır. Erdoğan elini göstererek karşısındaki en güçlü alternatifin İmamoğlu olduğunu söyledi ise demekki siyasetin en zayıf halkası da orasıdır ve zinciri koparmak için oraya yüklenmek en ussal davranış olacaktır