Türk siyasetinin sağ tarafında yer alan, milliyetçi muhafazakar kanadına da hakim olan, hatta sağ ve milliyetçi olmayı içine sindiremeyen İslamcı çevrelere de sirayet eden,garip bir perestije dönen,”Akademik titri” ön planda tutma gayreti, ananevileşerek yarım asırlık geçmişi geride bıraktı.
Özellikle Milli Görüş lideri Necmettin ERBAKAN’ın şahsında, akademide ifade ettiği anlamı aşarak bambaşka bir etkiye dönüşen profesörlük titri, parti hatiplerinin coşkulu vurgularıyla, parti tabanının itimat ve itaatini direk etkileyen bir unsura dönüşmüştür.
Aynı durum, MHP Genel Başkanı Devlet BAHÇELİ’nin şahsında da gerçekleşerek, Akademik unvanı sıradan ilçe kongrelerinde dahi, parti programı takdimlerinde ön plana çıkarılmaya gayret edilmiştir.
Siyasi ideolojiler tarihi üzerine yaptığı saygın çalışmalarla tanınan Tanıl BORA, ERBAKAN özelinde yaptığı tahlilde, bu durumu “Modern bilimin künhüne varmışlığını, seçkinliğini vurgulamak üzere, parti propagandasında hep “Profesör Doktor” rütbesiyle anılmıştır” diyerek konuya farklı bir bakış açısı da getirmiştir.
Sol partilerde ise Akademik unvan isimlerin önüne geçmeyi başaramamış, yazılması gereken yerlerde ise ismin altında yer almıştır. Deniz BAYKAL, Aydın Güven GÜRKAN, Mümtaz SOYSAL örnekleri barizdir.
Meselenin başka bir boyutu ise; özellikle Muhfazakar/Dindar/İslamcı muhitte, zaman içerisinde, akademik unvana sahip liderin, hitap ettiği kitle tarafından, ihtisas alanından çıkarılarak, hocalığının dinsel bir mahiyete büründürülmesidir.
İTÜ’yü çok iyi bir derece ile bitirip, aynı üniversitede motor mühendisi olan ERBAKAN’ın, teknik bir bilim adamı olarak başladığı siyasal yaşamı, Hoca hitabının evrimleşerek Cami/İlahiyat/vaiz kategorisine indirgenerek, başka bir mahiyete geçmesine neden olmuştur. ERBAKAN’a metafizik bir alan açan bu algı ve hitabın zaman içerisinde içselleştirilerek kabulü, ERBAKAN’a siyasi kimliğin yanında, dinsel bir liderlik atfedilmesinin önünü açmıştır.
Bugün “ERBAKAN Hoca”dediğimiz vakit, hocalığından bir bilim adamı değil, din hocalığının anlaşıldığı bir profil zihnimizde belirir. Başbakan olduğu dönemde dahi çalışma arkadaşlarının kullandığı dil, devlet ve siyaset literatürü değil, "hocam" hitabı tercih edilmiştir. Bu durum, diğer partilerde haklı olarak eleştiri konusu olan Lider ve diğerleri ilişkisinin arz ettiği antidemokratik zeminin fersah fersah gerisinde bir ilişkiyi tesis etmiş, "hoca" hitabının sahipleri ve hoca arasındaki hiyerarşik makas açılmamış, tamamen yok olmuştur.
Verilen paye, siyasi parti liderinin metafizikleşmesine yol açtığı gibi, antidemokratik ve antientelektüel bir zemini beslemiştir.
Bugün yaşadığımız İslamcı siyasetten doğan sıkıntıların temelinde, onlarca başlık sayabilir ama lidere verilen metafizik misyon ve ondan doğan motivasyonun yarattığı itaat kültürünü rahatlıkla ilk sıralara koyabiliriz.Bu motivasyonla mücadele ise çok zor görünüyor.
Yarım asırlık bu nakısayı gerek yaşayarak, gerekse zihni kapasitesiyle yorumlama ve çözümleme kapasitesine sahip yegane İslamcı siyasetçi kimdir derseniz, Gelecek Partisi lideri Ahmet DAVUTOĞLU derim.
Cumhuriyet tarihi dahilinde, İslamcı/Muhafazakar parti liderleri arasında, İslam başlıklı tüm meselelerde yetkin bilgiye sahip, Uluslararası alanda akademik ve entelektüel muhitte söz söyleyebilecek yegane kişi Sayın DAVUTOĞLU’dur. Bu yönüyle diğerlerinden ayrılır. Metafizik unsurlar atfedilen liderlerin tamamına yakınının, entelektüel düzeyde yetkinlikleri yoktur, yüzeysel olduklarını söylemem her halde ayıp sayılmaz.
Tüm bu gerçeklere rağmen, DAVUTOĞLU’na senelere yayılan, kendi camiasının dışında Hoca hitabının nedeni, Din alanında bulunan yetkinliği değil, akademisyenliğidir. Akademisyenliği ise; Uluslararası ilişkilerden siyaset bilimine, medeniyetler tarihinden şehir mimarisine geniş bir alanı kapsıyor.
Ancak Gelecek Partisi lideri Ahmed DAVUTOĞLU’nun parti lideri olduktan sonraki izleği ERBAKAN’dan farklı değil. Bu izlek, şahsi onaya tabi olabilir, maruz kalması seçeneğini de bir tarafta tutuyorum.
Gelecek Partililer "Hocamız" diyorlar, yakın çevresi "Hocam" diye hitap ediyor. Hoca vurgusunun ERBAKAN kadar olmasa dahi, dinsel tonu aşikar. Ancak ERBAKAN’da zirveye ulaşan dinsel ton, uzun senelerin sonucu. DAVUTOĞLU ise, parti lideri olarak bir yılı doldurmadı. Bu hitabın yükleminin, papyonlu bilim adamı ERBAKAN’ı nerelere getirdiğini pratik olarak görmüştük. DAVUTOĞLU özelinde böyle bir tehlike her zaman mevcut.
Parti kurmayları arasında, İslamcılık dışından gelen insanların bulunması, Ak Parti tecrübesiyle de görüldüğü üzere, eninde sonunda, güçlü ihtimalle İslamcı kanadın tahakkümüyle sonuçlanması gerçeğini değiştirmeyeceği tespitiyle;
Hoca hitabı ve etkisi DAVUTOĞLU’nu, ERBAKAN tecrübesine mahkum edecek gibi görünüyor.
Ayrıca son yıllarda köpürtülen popülizm eşliğinde, Devlet/Millet bütünleşmesi ve tevazu adı altında teslim olunan banalitenin kavramsal durağından çıkmak, Devlet yöneten insanlara, siyasetin literatürü ile hitap etmek ayrıca bana ehven geliyor.
Hoca hitabından duyduğum Demokratik kaygıyı, Sayın ERDOĞAN’a Reis diye hitap edilmesinde de duymuştum.