Eğitim Sistemimiz

Yaşar Erkmen

Çağdaş ülkelerin eğitim sistemleri genellikle birbirine benzer. Bizim eğitim sistemimize benzeyen başka bir ülke var mıdır acaba? Gelen her bakan, bir yenilik yapıyorum diyerek değişik uygulamalar başlatır. Böyle olunca da eğitim sistemi, eğitim sistemi olmaktan çıkar, ne olduğu belli olmayan ve içinden çıkılmaz bir sorunlar yumağı hâline gelir.

Siyaset dışında tutulması gereken ve başında millî yazan sadece iki bakanlığımız vardır. Bunlardan biri Millî Eğitim, diğeri de Millî Savunma Bakanlığıdır. Nedeni ise bu bakanlıklarda bakan değişse de millî olan siyasetlerden vazgeçilmemesi düşüncesidir. Savunmada olmasa da eğitimde bu ilkeye pek dikkat edilmediği açıkça görülmektedir.

Teknoloji çağında dünya nelerle uğraşırken biz hâlâ karma eğitim mi tek cinsiyetli eğitim mi ikilemini tartışıp duruyoruz. Karma eğitimin ilk uygulamalarının II. Abdülhamit’le (1842-1909) başlamasının üzerinden yüz elli yıldan fazla zaman geçmesine rağmen hâlâ tartışılmaktadır.

Bu tartışmayı alevlendiren ve karma eğitimden tek cinsiyetli eğitime geçmeyi planlayan anlayış da Abdülhamit’e güzellemeler yapan ve onu Ulu Hakan olarak gören kesimden gelmektedir.

Görev alan her bakanın ucundan, kenarından kırpa kırpa bir ucubeye benzettiği eğitimimiz, dünyada eşi benzeri görülmeyen bir sisteme dönüştürülmüştür. Gözleri görmeyenlerin fil tarifi gibi… 

Hikâyeyi bilirsiniz. Bilmeyenlere anımsatalım:

Gözleri görmeyen altı arkadaş ormanda dolaşırken bir file rastlamışlar.

"Bu nedir?" diye birbirlerine sormuşlar.

Birinci kişi filin kulağına dokunmuş,

“Bu bir yelpaze.” demiş.

İkincisi, filin gövdesine dokunmuş,

“Ne yelpazesi? Bu bir duvar.” demiş.

Üçüncü arkadaş, filin kuyruğuna dokunmuş,

“Hayır! Bu bir halat.” demiş.

Dördüncüsü, filin dişine dokunmuş,

“Bildim bildim! Bu bir mızrak.” demiş, kendinden emin olarak.

Beşinci kişi, filin bacağına dokunmuş,

“Bunu bilmeyecek ne var? Bu bir ağaç.” demiş ısrarla.

Sıra altıncı arkadaşa gelmiş. O da filin hortumuna dokunmuş,

“Hiçbiriniz bilemediniz. Bu koca bir yılan.” demiş, filin hortumunu hafifçe sallayarak.

Eğitim sistemi üzerine yapılan tartışmalar da körlerin fili tarif etmelerine benzemiyor mu?

Karma mı tek cinsiyetçi mi, diye sorsalar. Hem karma hem tek cinsiyetçi denilebilir.

Eğitimimiz laikliğe uygun mu yoksa laiklikten uzaklaşıyor mu? Ya da soruyu tersten soralım:

Eğitimimiz şeriata yaklaşıyor mu, şeriattan uzaklaşıyor mu? Cevapları duyar gibiyim.

​                Bu sorular durduk yerde aklımıza gelmedi.

​                “Çevreme Duyarlıyım, Değerlerime Sahip Çıkıyorum (ÇEDES) Projesi” kapsamında İzmir’deki 842 okula imam ve vaiz atanmasının üzerine, bu uygulanın laik eğitime uygun olup olmadığı konusu, İzmir Milletvekili Deniz Yücel tarafından aşağıdaki açıklama kapsamında Millî Eğitim Bakanına sorulmuştur:

“Tam anlamıyla yetki gaspı örneği olan ÇEDES Projesi ile pedagojik formasyon almamış, dolayısıyla da çocukla iletişimden bihaber kişilerin ‘manevi danışmanlar’ adı altında çocuklara değerler eğitimi vermesi kabul edilemez. Adab-ı muaşeret kurallarının öğretilmesi, ramazan etkinlikleri, teravih ve kandil buluşmaları, camide zekâ oyunu uygulamaları, hadisleri öğretmek, bayram için cami süslemek gibi etkinlikleri bünyesinde bulunduran bu proje ile eğitim sistemimizin ne ilgisi var? ÇEDES uygulaması, eski adıyla Tevhidi Tedrisat Kanunu, yeni adıyla Öğretim Birliği Yasası’na açıkça aykırıdır.”

Seçimin hemen ardından gündeme gelen imam ve vaizlerin atanması, Millî Eğitim Bakanlığında ilk defa oluyor. Bugüne kadar ihtiyaçtan fazla Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi öğretmeni atanması eleştirilirken son durum bu tartışmaların üstüne tüy dikmiştir.

Önceki yıllarda çok sayıda din kültürü öğretmeninin atanması, okulları imam hatipleştirmeye dönük bir çaba diye eleştiriliyordu. Yeni dönemde okulların imam hatipleştirilmesi yeterli görülmemiş olacak ki radikal bir kararla imamlar ve vaizler de atanmaya başlandı.

Bu da gösteriyor ki imam hatipleşen okullar, şimdi de atanan imamların da desteğiyle camiye dönüştürülecek, yok olmaya yüz tutmuş laik eğitim sisteminin ruhuna Fatiha okunacaktır.

Taptuk Emre’nin dergâhına kırk yıl odun taşıyarak hizmet eden Yunus’a sorarlar:

“Niçin hep düzgün odun getiriyorsun? Ormanda hiç eğri odun yok mu?”

“Taptuk’un kapısına eğri odun yakışmaz.” diye cevap verir Yunus.

Yunus gibi, abartısız tam kırk yıl öğretmen olarak Millî Eğitim Bakanlığının okullarında emek harcamış biri olarak son gelişmeler beni ve benim gibi çok kişiyi, “Nereye gidiyoruz?”  diye üzmekte ve kara kara düşündürmektedir.

Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk’ün önemli uyarısını bir kez daha hatırlatmakta yarar görüyorum:

“Kışlaya, okula, camiye, yargıya siyaset sokmayın!”

Sokarsınız ülkeyi kamplara böler, sosyal huzuru bozarsınız.