ROMAN TARİHİNDE YASAK AŞKLAR
ÜÇ KADIN – ÜÇ AŞK – ÜÇ İNTİHAR
Üç romanın ilk ikisi ( EMMA / ANNA ) gerçekten ölümsüz destansı birer aşk eserleri. Üçüncüsü hakkında ise düşünce açıklama hakkımı saklı tutuyorum.
Romanların ana konusu; özün özü:
“ Güç ve para ile evlilik satın alınır. Ancak aşk ve sevgi satın alınamaz. Aldatma bir günahsa,bu günah tamda bu açmazdan başlar.”
Emma / Charles; Anna / Aleksey; Bihter/ Adnan
Eserlerin ortak paydası üç kadının’da toplumda ahlaken dışlanmasıdır. Kaderleri aynı, yaşamlarına son verme yöntemleri farklıdır.
Emma kendisine ve eşine verdiği acının günahını, acısını kendisinde yoğunlaştırmak için arsenik içer, acı içinde kıvranarak bedenini ölüme terk eder.
Anna mensup olduğu Petersburg sosyetesinden öç alırcasına mertçe ikiyüzlülüğü ret ederek, saklı gizli olmayan aşkına yaraşır bir yöntemle kendisini trenin altına atar. Sosyeteden, aşkından ve kendisinden kurtulmuştur. Kurulu düzenin ikiyüzlü ahlaki değerlerine meydan okumuştur.
Kendisini sevmediğini bile bile Behlül’e teslim olan Bihter, hem aşkının acısını hem de annesine benzemek korkusunu kalbinin derinliğinde hisseder. Kalbinin sızlayan noktasına silahı dayar, tek kurşunla ölümle buluşur. Birden bire gelen evlilik, sıradan, bayağı bir aşk ilişkisi hızlı ve acısız bir darbe ile son bulur.
Üç kadında da kocaları kendilerinden yaşça büyüktür. Maddi imkanları ( Charles biraz zayıftır. ) yeterlidir. Kocaları kişilik olarak topluma, çevreye ilgisiz, düşünme yoksunu, kadınların içinde alevlenen aşk ve sevgi duygusunu anlayamazlar. Sağır, kör ve ilgisizdirler. Kadınların aşka susamışlığının ihtirasını sezemezler.
Kadınların kocalarıyla ilgileri yüzeysel saygıya dayalıdır.
Charles; annenin etkisinde büyümüş, Emma’nın deyimiyle “ kaldırım taşı gibi düz ve kabadır” meslekte başarısız olduğu gibi evlilikte de başarısızdır. Üçüncü derecede bir taşra doktorudur. Taşra cahilliği ve kültürsüzlüğü içinde yaşar. Bayağı, silik, tuhaf, itici bir insandır. Kıskanç biri değildir. Kendisini geliştirme ve değiştirmede bir gayret göstermez. Emma’nın mutsuzluğunu hiç anlamaz, ilgilenmez. Ancak ölüm esnasında;
- Mutlu değil miydin? diyecektir.
Emma’yı sevgilileriyle tanıştıran ya da onların görüşmelerini sürekli kılan Charles’ın kendisidir. Rudolphe ile dolaşması için Emma’ya at satın alır. Leon ile tiyatroya gitmeleri için Charles ikna eder.
Aleksey Karenin; çarlık Rusyasının görkemli bürokratıdır. En yetkili bakanlık görevlisidir. Görev bilinci ve ahlakı en kutsal değerleridir. Anna’nın deyimi ile
- O bir bakanlık makinasıdır.
Tüm ilişkileri mevkisi ve çıkarları doğrultusunda düzenlenmiştir. Sekiz yıllık evlilik yaşamında kendisine sadık eşine bir defa bile seni seviyorum, dememiştir. Anna’nın Vronski ile ilişkisini öğrendiğinde Anna’yı ikna etmeye, caydırmaya çalıştığı sırada
- Anna seni seviyorum! demiştir.
Adnan Bey; zengindir. Zamanın göz kamaştırıcı yalısında oturmaktadır. Zenginliğin kaynağı belli değildir. Modern Batı yanlısı birisidir. Kızına mürebbiye öğretmeni tutması, Fransızca bilmesi meziyetlerindendir. Charles’a benzer kişiliğe sahiptir. Kıskançlık bilmez. Can sıkıcı, coşkusuz, hırs ve kıskançlıktan uzaktır. Kibar görüntüsü ile bu eksikliklerini kapatmaya çalışır. Cesaretten yoksundur. Çok şeyi kendisine ifade etmekten korkar. İlk karısının ölümünden dört yıl sonra evlenmeye niyetlenir. Melih Bey takımının kadınlarının olumsuz şöhretine rağmen sandalla izlemeye devam eder. Cesaret edip evlilik teklifinde bulunamaz. Gözlerini ve kulaklarını hayatın gerçeğine kapatmış durumdadır.
Bihter’e söylediği en sıcak sözcük; alnından öpücük alıp
- Bugün nasılsın? Bihterciğim ya da iyi geceler güzelim!dir.
Emma; o bir aşk kadınıdır. Varını yoğunu sevgilileri uğruna harcayan ama bir türlü okuduğu romanlardaki hayali kahramanlarını bulamayan biridir. Üstelik sevgilileri için harcadığı parayı borç senedi imzalayarak tefeciden temin eder. Tefeci parayı tahsile gelince sevgilerinden destek bulamaz. 3 bin Frank bulabilse intihar etmeyecektir. Emma tefeciye bir kere daha muhtaç olur, ondan para istemeye gider. Tefeci vereceği paraya karşılık Emma’nın bedenine sahip olmak ister.
Emma;
- Benim perişanlığımdan edepsizce faydalanmaya çalışıyorsunuz, mösyö! Ben acınacak bir kadın olabilirim fakat satılık değilim! der.
Artık kendisine bir tek kurtuluş yolu kalmıştır. Ölüm! Ölüme giderken bile parayı bulamamanın çaresizliği değil, aşklarının umutsuzluğunu düşünür.
Anna; Anna kocasına bağlıdır. Hatta sosyete bu bağlılıktan kıskançlık duyar. Sekiz yıllık evlilik süresince kocasına karşı saygılı olmuştur. Sekiz yaşında bir oğlu vardır. Bu süre içerisinde kocasında bulamadığı sevgi ve yakınlığı oğluna vermiştir.
Aleksey Karenin;
- Seni seviyorum, Anna dediğinde Annanın yanıtı çok anlamlıdır.
- Evet seviyormuş! Sekiz yıldır tek taraflı sevdim, sevmeye çalıştım, olmadı. Sevgimi oğluma verdim.
Diyecek kadar acı çekmektedir.
Anna başlangıçta bir yıl kadar Vronski aşkına direnir. Sosyete ile takışmak istemez. Kocasına bağlılık gösterir. Sosyetenin aldatan diğer kadınları gibi yüzünde peçe taşımaz. Bir an önce ilişkisini kocasına söylemeyi, saklı gizli bir ilişki içinde olmamayı tercih eder. Aşk uğruna görkemli yaşantısını terk edecek kadar kararlı, özverili ve sevgiye muhtaçtır. O bir kenar dilberi değildir.
Anna sosyetenin ikiyüzlülüğüne, ahlaklı görünüp ahlaksızlığına tepki gösterir. Kendi geleceğinin karanlık dünyasından kurtulmak, acı çektirmek ve acı çekmek için sosyete ahlakına başkaldırır, meydanda trenin altına yatarak yaşamına son vermiştir.
Bihter; o genç ve güzel bir kadındır. Güzelliğinin farkındadır. Bu farkındalığı büyük bir beceriyle kullanır. Melih bey takımının küçük kızıdır. Orta düzeyde bir kültüre sahiptir. Kendi endamına kendi yüzüne hayran biridir. Kötü bir şöhrete sahip annesinin gölgesinde yaşamını devam ettirir. Annesinin kötü şöhreti Bihter’de evde kalma, çevrenin diline düşme korkusu yaratmış, Adnan bey ile evlenmesine neden olmuştur. . Giyim kuşam ve eğlenceye düşkündür. Bihter’in göz kamaştırıcı görkemli yalıya gelin gitme tutkusu Bihter’in rüyalarını süslemektedir.
Bihter evliliğinin birinci yılında sakin aile yaşamı ile geçer. Behlül’ün Göksu pikniğinde ablasına yaptığı aşk serenatı sonrası duyguları canlanır. O mala mülke doymuştur. Ancak ruhu, kalbi boş kalmıştır. Artık çok sevdiği “ bedenini ne zamana, kime saklayacaktır ” içine gömdüğü aşk duygusu fışkırır. Çok beklemiştir. Üstelik Behlül gibi biri de yanı başındadır. Zaten çevresinde başka erkek de yoktur.
ERKEK EGEMEN KÜLTÜRDE AHLAKÇI BAKIŞ AÇISINDAN - KADIN
Bilindiği gibi insanlık toplumsal gelişmesini dönemsel olarak tamamlamıştır. İnsanlığın ilkel dönemi sonrası yerleşik düzende toplayıcılıkta anaerkil bir dönem vardır. Uzun evde oturulan geniş ailede anne yetkilidir, otoritedir, saygındır. Sözü geçen biridir. Avcılıktan yerleşik topluma, tarım toplumuna geçişle erkeğin fiziki yapısı, iş bölümü ve kadının doğurganlığı kendisini üretimden alı koyar, eve hapis eder. Erkeğin aile de ve toplumda güç ve otoritesi artar. İşte bu dönüm noktasından itibaren bugüne değin ahlak ve ahlakçılık kadın cinsiyeti ile eş tutulmuştur. Bu kavram daha çok kadın davranışlarını içerir hale gelmiştir.
Sözü geçen romanların geçtiği dönem; 1857 – Emma Bovary, 1877 –Anna Karenin, 1900 – Bihter Ziyagil bu yüzyıl feodalitenin çözüldüğü bireyin özgün kişiliğinin öne çıktığı kapitalist/burjuva toplumsal gelişim yüzyılıdır.
Sembolik olarak kadın; hapis edildiği eski toplum ahlakına başkaldırmanın, tercihinin birey olarak kabul edilmesini toplumda beklediği, talep ettiği çıkış romanlarıdır.
Yasak aşklar da ataerkil erkek egemen toplum ahlak anlayışının ağır bastığını söylemek haksızlık olmasa gerek.
Üç romanda da konunun kadınların başkalarına aşık olması, eşlerini aldatma yasak aşk olarak dönemin ahlaki değerlerine aykırıdır. Hatta Emma Bovary kitabı mahkemelik olmuştur. Burada kadın figürü ahlakı açıdan aşkın öznesi olarak görünür.
Yukarıda dönemin koşulları, eşlerinin kadın / erkek aile ilişkilerini, kişiliklerini, sorumluluklarını, beklentilerini, duygusal – ruhsal tutumlarını yazarın anlatımıyla vermeye çalıştım.
Romanların tarafsız bir analize ihtiyaç olduğunu düşünüyorum. İlliyet prensibine göre; sebep – sonuç ilişkisinden bir yaklaşımla üç romandaki yasak aşkları analiz etmek daha gerçekçi olacaktır. Niyetim kadınları savunmak değil, elbette haksızdırlar ama haklılıklarına da gerekçe hazırlamamak gerekir. Haklı duruma getirilmemelidir. Evlilikte kadının beklentisinin yalnızca rahat yaşam, maddi olanak ve eşlerinin sosyal konumları yeterli olmadığını da gördük.
Maddi olanaklar ve cinsellik üzerinden evliliğin yürümediği görülüyor. Bu durum bencilce bir içerik taşıyor. Bencilce olduğu içinde duygu yaratıcılığı olmuyor, sakat kalıyor. Böylece günah işleme eğilimi doğuyor.
Aşk ve sevgi dışı bir yakıştırma üç kadına da haksızlık olur. O zaman Emma’nın sevgilileri için cömertçe yaptığı harcamalara karşın, tefeciye en zor durumda bile karşı koyuşunu ve teklifini en sert şekilde ret etmesini nasıl yorumlamalı? Bu tepki ahlaki bir duruş değil midir? “ satılık değilim ” tavrı küçümsenecek bir duruş mudur?
Ya Anna; her türlü imkan ve güç sahibi, sosyetenin gözdesidir. Sosyete kendisini, kocasına ve çocuğuna bağlılığından dolayı kıskanır öc almaya çalışır. “ sekiz yıl bekledim. Sevdim, sevmesini bekledim, yetmedi! Sevgimi oğluma verdim.” Olayın düğüm noktası değil midir?
Bihter çok genç yaşta annesinin olumsuz tavırlarının korkusu, zengin lüks yaşama özlemle kendisinden yirmi beş yaş büyük birinden teklif alınca ret etmesi beklenemez. Ancak teklif edenin ( erkeğin ) ahlaki anlayışını nasıl açıklamalı?
Demek ki sebep – sonuç ilişkisi sorgulanırsa gerçekler ayrıntılarda saklıdır sözü doğruluğunu bulur. Öylede görünüyor.
Erkek evlendikten sonra eşimi kazandım, evliliği kurtardım diye düşünüyor. Kadının duygularını, sevgisini ihmal ediyor. Bu insani değerler koca için artık ayrıntı oluyor. Bu tür evliliklerde en tehlikeli anlayış ve yaklaşım erkeğin kadına “ neyin eksik ” yaklaşımıyla kadını maddiyatla değerlendirmesi tehlikesidir. Kocanın bu sığ, sevgiden yoksun tutumu romanlarda da olsa yasak aşka kapı açıyor. “ günaha çağrı ” yapıyor.
GELECEK YAZIMIN KONUSU
GENÇ WERTHER’İN ACILARI