Bu günkü konuğum, şarkı formunda 15, TRT arşivinde ise 11 beste türküsü bulunan değerli dostum Abdurrahman Yağdıran…
Postacı olarak bilinen “Abdurrahman Yağdıran”ı anlatmadan önce, dostlarıma “duygular ile postacılar” arasındaki yakın ilişkinin bulunduğu bir dönemden söz etmek istiyorum.
*
DUYGULANMAYI UNUTTUK
İnsanlar sadece hatıralarını değil; duygularını da unutabilir.
Nedeni ne olursa olsun sonuç olarak bazı duygularımızı unuttuğumuzu gözlüyorum.
Özlemeyi unuttuk örneğin, hüzünlenmeyi, beklemenin heyecanını, sararmış bir yaprağı kendi yaşamımıza benzetmeyi unuttuk…
Acı çekiyoruz örneğin… Ancak neden acı çektiğimizi düşünemediğimiz gibi çektiğimiz acıyı hemen unutuyoruz…
Acılar ve sevinçler bir bahar esintisi gibi gelip geçiyor hayatımızdan…
Askerlik yapar iken, eve telefon açmak için bir dilekçe verirdim. İki hafta sonra falan gün ve saatte telefon açabilmek için izin ve sıra verilirdi. Hangi gün telefon açabileceğimi mektup ile aileme bildirirdim. Bu arada hangi numaraya telefon açacağımı da dilekçemde belirtmiş olurdum. O telefon ya eve en yakın bakkal dükkânı olurdu veya zengin bir komşunun evi olurdu. Telefon açılacak saat bütün aile telefon edilecek yere doluşurdu. Devamını söylemek istemiyorum. Böyle bir durumda herkesin cebinde duygu yüklü mektuplar olurdu.
Şimdi bakıyorum da gençlere hak vermiyorum değil; duygulanmanın koşulları ortadan kaldırıldı.
İNSANLIK BİR YERE VARAMIYOR
En uzak yere 2 saatte gidilebildiği halde insanlık hayata yetişemiyor.
Hayat yavaş iken daha çok sonuç elde eden insanlık, hayat hızlanınca hiçbir yere varamaz oldu.
“Hiçbir yer” diyorum; çünkü çoğu amacını kaybetti.
O, duyguların altın çağının yaşandığı dünyada “Abdurrahman Yağdıran” gibi değerler yetişir.
O dönemin Postacısı, duygusal dünyamızın değişmez figürü idi.
Yolu gözlenen ender insanlardan biridir mahalle postacısı… Gurbetten haber getiren, sevgiliden bir ses, bir soluk taşıyan ve onu ulaştıran kişidir Postacı.
Hiç abartmıyorum, Postacı duyguların yaşam soluğu idi.
Bu gün, Tüketim Ekonomisinin bir sonucu olarak Postacılarımızın payına halkımıza “kötü haberler” vermek düşmüştür. Bu gün Postacılar – Maalesef – büyük şirketlerin, bankaların, spekülatif kar merkezlerinin memuru konumuna düşürülmüşlerdir.
Postacı artık duygu değil; ihbarname taşıyor.
Abdurrahman Yağdıran o altın çağdan günümüze kalan Postacı olarak gazetemize ziyarete gelmişti. Taner Talaş ile birlikte kendisini karşıladık.
Çok güzel bir sohbetimiz oldu.
Gazetede görev yapan genç arkadaşlarım, gelen her konuğa olduğu gibi nezaketlerinden güler yüz göstermişlerdi. Zaman ilerledikçe, Abdurrahman Yağdıran hepsinin gönlünü fethetmiş oldu. Genç arkadaşlarımın gözlerindeki hayran bakışları fotoğraflamam mümkün değildi.
Hele Sayın Yağdıran veda edip çıktıktan sonra Taner Bey’in; “Cumhuriyetin insanlığa kazandırdığı tam bir beyefendi” deyişini unutamam.
*
YAĞDIRAN GÜZEL ÇAĞLARDAN KALDI
Sayın Yağdıran’ın bestelemiş olduğu şarkı formunda 15 ve TRT arşivinde 11 türküsünden söz etmiştim. Bunların en bilinenleri; Adana Yollarında” ve “Postacı” adlı türküleridir.
Bu iki türkü de 60’lı yıllarda duygu dünyamızda yerini aldı ve hala bizi o dünyalara götürebilecek güçte türkülerdir.
Sanatçı dostu ve Adana Kültür yaşamının canlı kalmasında büyük katkılar sağlayan ve Başkent TV’nin de Bölge Temsilcisi olan Sema Erdoğan, bu değerli besteci hakkında bir belgesel çekti. Çok da güzel bir iş yapmış oldu. Sayın Yağdıran’ı anlatırken o belgeselden esinlendiğimin de bilinmesini istiyorum.
CUMHURİYETİN İNSANI
Abdurrahman Yağdıran, 1934 yılında doğdu. Henüz Atatürk Cumhurbaşkanı ve İsmet İnönü Başbakan... 2. Dünya Savaşı başlamamış, Televizyon icat edilmemiş, mertlik bozulmamış. (Bu günleri o günlerle karşılaştırınca çok acı çekiyor olmalı…) Ama öyle değil, hala gözlerinde ışıltı ve yüzünde tebessüm var. Her ne kadar biraz hüzün karışmışsa da…
“Yazlık sinemaya bir film gelmişti. “Leyla ile Mecnun”… O film de, Münir Nurettin Selçuk ile Müzeyyen Senar şarkı söylüyordu. Hala unutmam o şarkıları. Ezberimdedir. Çünkü 3 kere gittim o filme. “Ey pınar, derin pınar, suları serin pınar…”, “Aşk yolunda bağrı yanık yolcular…” .”Ne yaptım kendimi nasıl aldattım…”, “Söyleyin nerede o göz nuru” gibi şarkılardı. Leyla rolünü Emine Rızık canlandırıyordu, seslendirmeyi ise Adalet Cimcoz yapıyordu. Müziğe merakım o zaman başladı. Ve 15 yaşımda ilk bestemi yaptım.
“Ateşli aşkımın sonu gelmeyecek mi Allah’ım…” Henüz okuma yazmam yoktu. Okuma yazmayı askerde öğrendim. Ama hemen iki ay içinde yazıcı oldum.
1959 Yılında Adana Halk Eğitim Merkezi’nin açmış olduğu kurslara katıldım. Ali Şenozan’dan dersler aldım.
O dönemde Neriman Altındağ Tüfekçi, Muzaffer Akgün, Ali Can gibi sanatçıların türküleri radyolarda çalınıyor ve halk ilgiyle dinliyordu. Hatta o yıllarda en sevdiğim türkü, Nezahat Bayram’ın seslendirdiği; “Cevizin yaprağı bal arasında; Güzeli severler bağ arasında…”
*
YAŞAMDAN TÜRKÜYE
Posta dağıtıcılığı işine başladım. Postacılık, çok güzel bir işti. Aynı yerde yaşayan insanları tanıyorsunuz. Postacıda olsa yolunuzun gözlenmiş olması güzel bir duygudur. Annelerin, bacıların, çocukların ve gençlerin ve babaların beklentilerini biliyorsunuz.
Kim gurbette, kim ne zaman gelecek veya gelmeyecek tabi bu duyguları birebir yaşıyordum.
O dönemlerde özellikle gurbette olan yakınlarından haber bekleyenler vardı. Almanya’ya işçi dönemi yeni başlamış ve her kesin haberleştiği tek kanal mektuplaşmak idi. Mektubu da ben getirip götürüyorum.
Postacılar o dönemde hasretle karşılanıyor ve sürekli şu soruya muhatap oluyorlardı: “Postacı bana mektup yok mu? Oğlumdan haber var mı? Askerimden name geldi mi?”
Yine bir gün bir eve gittim. Posta dedim kapıyı çaldım içeri girdim. O zaman evlerin geniş bahçeleri vardı. Bahçe kapısından içeri girdim. Baktım bir kadın, her halde çamaşır yıkıyordu. Beni görünce sevinçle “Postacı mektup bana mı?” diye sordu. “Yok bacım, ev sahiplerine” dedim. Mektup ev sahiplerine Almanya’da çalışan çocuklarından gelmişti. Bu kez soran kadının yüzündeki sevinç, hüzne döndü. “Aman Postacı, kocam gittiğinden beri haber alamıyorum” dedi. Artık askerde miydi gurbette çalışmaya mı gitmişti. Bilmiyorum.”
Kadının bu hüznünü görünce; “Bacım mektup olur olmaz sana getireceğim” dedim. O da : “Aman postacı canım gülüm postacı, bana mektup getir sana müjdelik vereceğim” dedi. Yani bahşiş. Hüzünlenmiştim. Oradan çıkınca kendi kendime mrıldanmaya başladım.
Postacı, postacı, canım gülüm postacı, bana yardan haber ver, gençliğime sen acı…”
Eve döner dönmez, sözleri notaya aldım.
POSTACI POSTACI…
“Yar yolunu beklerim/ günüme gün eklerim/ allah'a çok yalvardım/ olmuyor dileklerim
“Postacı postacı / canım gülüm postacı / bana yardan haber ver / gençliğime sen acı
“Yarim gitti gideli/ mektubun almaz oldum/ yoluna baka baka / eridim deri kaldım
“Gitti gurbet eline / selam saldım yel ile/ yare mektup gönderdim / kavuştu mu eline
“Postacı postacı / canım gülüm postacı/ bana yardan haber ver / gençliğime sen acı”
Türküyü ilk kez Ankara Radyosu’ndan (21 Aralık 1963) Nevin Akol hanımefendi söyledi. Türkü parladı.
ADANA YOLLARINDA…
Adana yollarında türküsünün hikâyesi de şöyleydi; 1963 yıllarındaydı. İstiklal mahallesinde yaşıyordum. Bir bayan, saçları omuzuna dökülmüş, edalı edalı yürüyor.
Her kes bakıyor ben de baktım. Kendi kendime yine mırıldandım.“Gel edalı kız, güzel edalı kız…” Böyle başladı türkünün sözleri ve türkü gelişip serpildi.
“Adana yollarında / Pamuklar dallarında / Allah canımı alsın / Yarimin kollarında
“Gel Adanalı kız / Güzel edalı kız / Adana yollarında /Gezemiyom yalınız
“Gitti pamuk dalına / Sepet almış koluna / Sevdiğim kız geliyor / Hep salına salına
“Ormanda çalı mıyım? / Çalının dalı mıyım? / Adanalı dururken? /Yabancı alır mıyım?…
“Gel Adanalı kız / Güzel edalı kız / Adana yollarında / Gezemiyom yalınız…”
Türküyü ilk kez Nurettin Dadaloğlu söyleyecek ve Halit Arapoğlu meşhur edecekti.
Adana yollarında Türküsü Ayhan Işık’ın oynadığı “Kızın Var mı Derdin Var” filminde okundu. Ayrıca Ferdi Tayfur’un oynadığı 2 filmde okundu. Postacı türküsü ise Zeynep Değirmencioğlu’nun oynadığı “Ayşecik, Boş Beşik” filminde okundu…”
Birçok beste yaptı ve besteleri dönemin ünlü sanatçıları seslendirdi.
Değerli okurlar, bu duygu yüklü güzel insan Abdurrahman yağdıran birçok anısını paylaştı.
Kendisine uzun yıllar diliyorum.
Evet öyle yazmıştım… 2016 yılının Mart ayında…
Ama şimdi… Işıklar içinde uyu güzel insan diyorum.
Bu dünyaya bıraktığın o duygulu ses, sonsuza kadar yankılanacaktır.