Koronavirüs ile neredeyse üç ayımızı beraber geçirdik. Bu kafayla gidersek de beraber geçirmeye devam edeceğiz.
Birde yirmi yaş altı, altmış yaş üstü ve aradakiler diye ayırdılar. Bunlar yetmiyormuş gibi altmış beş yaş üstünün ekmeğini, gazetesini elinden alıp ekmek-gazete getirsinler diye bizi ele güne muhtaç ettiler. Dört duvar arasında kim varsa onunla veya onlarla yaşantımızı paylaştık. Hep emir aldık; Çıkma, gitme, dokunma, yaklaşma ve koklaşma gibi.....
SERBEST Mİ? YASAK MI?
Hiç kimse bize bu güne kadar, bazı altmış beş yaş ve üstü olanlar memleketi, memleketleri yönetiyor da siz niye dört duvar içini yönetiyorsunuz, bu virüs şundan oldu, bundan çıktı, böyle yapmayın, böyle yaşamayın diye bir şey söylemedi. Hep olanı kabul ettik ve kurtulmanın çarelerini aradık arıyoruz.
Hani eskiler derdi ya ''Testiyi kırdıktan sonra bir şey söylemeyeceksin. Testiyi verirken kırmaması için nelere dikkat etmesini öğreteceksin.'' Hani nerde bu sözler? Hepsi havada kaldı. Maşallah hiç kimseden de itiraz yok. Herkes kuzu kuzu talimatları yerine getirmeye çalışıyor.
Alışveriş merkezlerini açtılar. Aman Allah'ım! Gireceğiz, alışveriş yapacağız diye o kuyruklar ne? Bu kuyruktakiler özendikleri ülkelerin insanlarını görmediler mi? Hepsi sade giyimli. Bizimkileri sokaklarda görsen sanki düğüne,nikaha gidiyorlar. Halbuki baksan bakkala, çakkala gidiyorlardır. Hani içimden''En israfçı ülke Türkiye'' diyesim geliyor.
Allahın sıcağında "Yürü!" dediler... Baktım da yine çok yürüyen olmadı.
"Dışarı çık!" dediler ama her yeri kapattılar.
Gidersin dediler ama öyle bir izin protokolü oluşturdular ki yerine getirmeye kalktığında negatif olsan pozitif olabilirsin.
Yine en iyisi evde kalmak dedik. Düşündükçe insanın aklına gelmiyor değil hani biz bu uygulamalara uymaya çalışıyor muyuz yoksa çalıştırılıyor muyuz?
Tartışılır ama insanın doğasında bu kadar zamanını ve yaşantısını dört duvar arasında geçirir diye bir şey yok. Siz hiç dört duvar arasında belli bir süre kalıp sonra tam sağlıklı birisinin oradan çıktığını gördünüz mü?
ŞANSLI COĞRAFYA
Yine bakıyorum da ülkemiz hatta ilimiz bu savaştan çok kayıp vermiş gibi değil. Bunun sebebi çok açık: Yaşadığımız yerin coğrafik,ekolojik,sosyolojik yapısı ve gelenek, göreneklerimiz ve yaşam şeklimiz. Birde tabii ki bilime inancımız.
Bu yönden şanslı mıyız bilmiyorum ama iyi bir yerde olduğumuz kesin. Ne kadar bunun bilincindeyiz onu da takdirlerinize bırakıyorum.
Peki bunun ötesinde biz ne yaptık? Evde oturma ve oturma şekillerini çok iyi yapabiliyoruz. Uykumuz gelince uyuyor, uyanınca kalkıyoruz. Evde neyin nerde olduğunu çok iyi öğrendik. Arayıp da bulamadıklarımızı bulduk.İnternetten alış verişi becerdik. Alışveriş merkezlerine gittik ve gidiyoruz,evi doldurduk dolduruyoruz, maske, kolonya aldık.
Ne oldu? Bu sektörlerin hepsi ihya oldu. Zaten bir olgunun hem iyi hem kötü tarafı vardır. Önemli olan iyiliklerinin fazla olmasıdır. Bu da hesap kitap işidir. Öteki taraftan,okumamız yazmamız, seyretmemiz konuşmamız yediğimiz, içtiğimiz arttı.
Ülkemizdeki siyaset şeklini öğrendik.
Virüs konusunda nerdeyse uzman olduk.
Ama yorulduk. Telefon, bilgisayarı kullanma tekniğimiz öğle gelişti ki sormayın gitsin.
SU KULLANIMI ARTTI
Su kullanımız artı. Elektrik tüketimimiz arttı. Mutfakta daha çok zaman geçirdik ve geçiriyoruz. Bu mutfak işi de bir alem oldu; Eskiden''Allah ne verdiyse'' derdik ya.Şimdi bu bitti. Konuk mu geldi veya geliyor.Kendine çoluğuna çocuğuna yapmadığını konuğa yapmak adet oldu. Bu nasıl adetse? Bunun faydası neyse? Yoksa:''Şerefin var ağam'' demek için mi? Artık bunu da siz söyleyin.Peki sonuç ne?
ÖZLEDİKLERİMİZ / UNUTTUKLARIMIZ
Hala dört duvar arasındayız. Okullar internete taşındı. Sıralarımızı özledik.İş yerimizde ya yoğuz yada evden çalışıyoruz.Oda altımızda pijama yahut şort.''Üstü forma altını sorma'' misali. Giysilerimiz ilk aldığımız gibi yepyeni. Sabah dükkanı açarken yan komşuma günaydın, hayırlı işler, akşam kapatırken iyi akşamlar demeyi özledik.
Sinema, tiyatro, konser salonlarına hasret kaldık. Kilo aldık. Yürümeyi unuttuk. Karşıdan karşıya nasıl geçeceğimizi unuttuk. Araba kullanmayı unuttuk.Trafik ışıklarının, şekil ve çizgilerinin ne anlama geldiğini unuttuk. Birileriyle bir yerlere gidip bir şeyler yeyip içerek sohbeti, dertleşmeyi, dedikodu yapmayı unuttuk. Başkalarına ve başka şeylere karşı olan beğenilerimizi bile söyleyecek kimselerimiz yok. Saçımız sakalımız uzadı. Kitaplar bitti. Gazetelerde, televizyonlarda hep aynı şeyler.
Her türlü çeşitliğimiz azaldı diyemiyorum; yok oldu. Canlı canlı sohbetleri, ziyaretleri, gezmeleri özledik. Bakkala, kasaba, manava, konuya komşuya nasıl günaydın diyeceğimizi unuttuk. Yağmurda ıslanmayı unuttuk. Soğukta donup, sıcakta terlemeyi unuttuk. Hani, "Batsın böyle bir hayat böyle bir yaşam'' diyesim var. Ama ne var ki hala virüssüz yaşayan ve ayakta duran ve durmaya çalışanlarımız var.. ''Sabret gönül bir gün olur bu hasrette biter'' diyorlar ya.
Bakalım nasıl bitecek? Hayırlısı.....derken işte 1 Haziran kararları: 18-65 yaş arasına beraat ve her şey, her yer serbest..18 yaş altı ve 65 yaş üstü için sürgüne ve talime devam.
Buyurun buradan yakın.....
Prof.Dr.Atabay Düzenli
Doğa ve Yaşam Bilimci
atabayduzenli@gmail.com