Dört Mevsim İstiklal 2. Orta

Muzaffer Özen

Eski Adana'ya yolculuğumuzda bugünkü durağımız İstiklal Ortaokulu oldu…

Atlı arabalar geçerdi taş yollardan tangur tungur... Yolcu taşıyanlarına fayton ya da kerrusa adı verilirdi.. Sigara dumanından kızarmış gözlerle elindeki kırbacı havada döndürerek şak şırrak diye sallayan yelekli, pos bıyıklı, karaşın arabacıların deh deh diyerek keyifle sürdüğü arabaları, arabaların arkasındaki demir çubuğa oturarak bedava yolculuk yapan çocukların seyri büyük bir zevkle izlenirdi. Atların, siyah kesme taşlara çarpan nallarından  kıvılcımlar çıkardı zaman zaman.. Atların dumanı tüten taze, sarı dışkılarından kokular yayılırdı ortalığa...

2.Orta olarak bilinen İstiklal Ortaokulu, bu hengameyi tarihten aldığı gururlu bakışlarla seyrederdi sırtını HURMALI mahallesine dayayarak...

Naftalin, sabun, hanımeli kokuları yayılırdı Hurmalı'nın kırık dökük evlerinden.. Bazen terle ıslanmış nemli yataklardan, yastıklardan rüzgârın önüne kattığı ekşimsi kokular kaplardı Hurmalı'nın sokaklarını... Yağmurda akmasın diye üstü naylon brandayla kaplanmış evlerin küçük, dar pencerelerinden renkleri solmuş perdelerin, kaplamaları kavlamış mobilyaların gizemleri yansırdı gözlere.

Mahalleye akşamın karanlığıyla birlikte çöken sessizlik bulutları yeni yetme kabadayıların oflarıyla yerini dalaşa bırakırdı... Ya namus ya ekmek davasıydı kadınlı erkekli dalaşların nedeni... Bir seyirlik oyun gibi bu dalaşlar, damlardan, perde aralıklarından izlenirdi kaygıyla... Mahalle bekçisinin uzaktan duyulan tiz ve uzun düdük sesiyle evine çekilirdi herkes... Geceyi horultu sesleriyle karışık Cırcır böceğinin cırlamaları teslim alırdı o saatlerde... Sokakların efendisi olan köpekler meydan savaşı nedeniyle arada bir uluyarak varlıklarını hissettirirdi rakip köpeklere...

İstiklal Ortaokulu insanıyla, doğasıyla, yaşamıyla... Bir renkli tablo gibi duran Hurmalı'dan Eskiistasyon'a bakardı tarihten aldığı ihtişamla.

YALNIZLIK VE AYRILIK DURAĞI: ESKİ İSTASYON   

Nice ayrılıklara tanıklık yaptı İstiklal Ortaokulu.. Ayrılık acısıyla ağlayanların hüznünü hissetti duvarlarına yansıyan hıçkırık sesleriyle ... Kavuşmaların sevincini yaşadı yaşayanlarla birlikte.

RUM TIRPANİ BEY

Önceleri Seyhan kıyısında değirmencilik yapan Tırpani Bey , değirmeni sele kapılıp gidince  şehirde marangozluk ve demircilik yapmaya başlamış... Kısa sürede zenginleşen Tırpani Bey, bir dokuma tezgahı kurarak Çukurova'nın beyaz altını pamuktan yorgan, yatak, yastık yüzlerinde kullanılan bez üreterek bunu “Tırpani Bezi” adı altında pazarlamış...Tırpan'i Beyin bu çabasıyla Milli Mensucat Fabrikalarının temelinin  de atılmış olduğu  rivayet edilir.

 

İSTİKBAL KAPISI

Kısa sürede zenginleşen Tırpani Bey, İstiklal Ortaokulunun Eskiistasyon'a bakan binasını  yaptırarak kızına düğün hediyesi olarak vermiş..

1920'li işgal yıllarında Fransız ordu karargahı olarak  kullanılan bina tarihi süreç içinde Alman okulu, kız öğretmen okulu  olarak da kullanılmış.. Cumhuriyetin ilanıyla birlikte  2.ORTA adıyla  düzenlenerek Hurmalı.Döşeme, İstiklal , Hanedan, Kuruköprü.mahallelerinin çocuklarına bir istikbal  kapısı olmuştur.

     

“Al,işte boyalarım!

       Bir resim yap bana.

        Kağıdı kocaman olsun..

         Bir manzara çiz Anadolu'dan

          Seyrine doyum olmasın...

          Ve

          Bir yol çiz ...

          Dağların taa yücesine

           Aydınlık olsun...”

 

diye seslenen çocukların, umuda yolculuklarını   gerçekleştirecek bir dünyaya atılan adımların öncüsü olmuştu  İstiklal  Ortaokulu...

Bir büyük aileydi İstiklal; yöneticisi, öğretmeni, memuru, hizmetlisiyle...

Tarlasına ektiği tohumdan bire yüz almayı düşleyen   bir çiftçiydi İstiklal'in öğretmenleri... Bir yağmurdu kıraç toprağa can suyu olan... Bir yontucuydu biçimlendiren...Bir hamurkardı yoğuran.. Birer anne, baba, amca, teyze, ağabeydi İstiklal'in öğretmenleri çocuklarla bütünleşen... Onlara ışık saçan... Karanlık dünyalarını aydınlatan…

Kutsaldı amacı İstiklalli öğretmenin, Atatürk sevdalısı, çağdaş, yüreği sevgi ve hoşgörüyle örülmüş bireyler yetiştirmekti amaçları... Bir sanatkar edasıyla başardılar  da bunu... Hamza, Ahmet, Hüseyin, Akif, Mithat, Eğribayat, Temtek, Ali, Nebahat, Sevgi, Gülay, Yusuf, Bekir, Nurettin, Mustafa, Zekiye. Ülkü, Memduh, Murat, Halit, Can.... Öğretmenler.. Memurlar Sultan, Fatma, Adviye, Atike; Hizmetliler Ahmet, Osman...

     

    “Vay anam vay!

     Okurduk birer birer

      Sararmış her sayfayı

      Gökten düşen ipeksi yıldızlara

       Soracağız elbet düşlerin hesabını ...”

 

Terlikle okula gelen, aynı ceketi giyen, komşusunun çantasını, kitabını kullanan, ekmek arası iki üç kara zeytinle karın doyuran, silgisini boynunda kolye gibi taşıyan, tükenen kalemi kamışa geçirerek kullanan... Kızlı erkekli çocukların hem hüznüne hem de tebessüme ortak olurdu İstiklal’in öğretmenleri…

Bu umut ve aydınlanma yolculuğunda yorgun düşenler de oldu aramızda... Tuncer Kahveci, Halil Şencan, Uğur Esin, Yasin Yücel, Hatice Gülşen... Bulutların ötesinden seyrediyorlar düş savaşçısı öğrencilerini. .

 

SAVAŞÇILARIN NÖBET DEĞİŞİMİ

 

Yolum düşüyor bazı bazı İstiklal Ortaokuluna... Dışarıdan bakıyorum... İçeri girmiyorum... Çünkü bizim savaşçılardan kimse kalmadı... Tanımazlar bile beni... Ama genç ve enerjik yeni savaşçılarla aydınlanma savaşı bıraktığımız yerden devam ediyor... Bahçeden sokağa vuran uğultu,, Yoldaki hareketlilik... Mutlu ediyor beni… Buğulanıyor gözlerim... Yıllar öncesinden esen bir rüzgârın serinliği yayılıyor yüzüme acılı bir gülümsemeyle...

 

Not: İstiklal Ortaokulu’nun karakalem resmi Necati Derya’ya aittir.